TİLKİ GÜNLÜĞÜ’NÜN İZİNDE: 28 EKİM BEN MALÛM BENDEN ZAMAN
İlk ânda dikkat çeken, aktüel mesele ile alâkalı olarak, “28 Ekim 1984” tarihli “Levha”:
“Nimet Serdar… Avrupa’ya gitmeye niyeti var… Bana, İslâm’ın kutsal yerleri niyetine oraya gidiyormuş gibi geliyor… Geziye İspanya’dan başlayacak… Ona tavsiye ve nasihatta bulunur gibi, “biz zaman deyince saati anlıyoruz; oysa yelkovanla akrebin kendisiyiz, zamanın kendisiyiz biz!” diyorum… Beni dikkatle dinliyor!..” (T.G., c: 2, s: 97)
Aktüel mesele malûm, dün, Katalonya İspanya’dan bağımsızlığını ilân etti…
Ve, “Yevmiye: İspanya”: “Şubat ayının başlarında sorulan ve 27 Şubat 1983’te yayınlanan cevaplar… Milliyet Gazetesi soruyor: / – “İspanya’daki Dünya Kupası finallerini, birçok devlet adamı, başbakan, kral ve kraliçelerin izlemesi size neler hatırlatıyor?” / Üstadım’ın cevabı: / – “Kafası meşinden insanlarla meşin topu birbirinden ayırmak lâzımdır!” (T.G., c: 2, s: 101)
Katalonya, malûm olduğu üzere –dünya üzerinde– en çok meşhur futbol takımı Barcelona ile bilinir…
Nimet Serdar sûretinin geziye İspanya’dan başlayacak olması; Avrupa’da birkaç zamandır esmeye başlayan ülkelerin parçalanma ve özerk veya federatif bölgelerin bağımsızlık rüzgârlarının ilk meyvesi İspanya’da…
Avrupa’da ortaya çıkan bu durumun bizim aksiyonumuza tesiri ve faydası noktasında ilk akla gelense, Batı’nın, bizimle uğraşamayacak derece kendi iç işleri ile meşgûl olmak mecburiyetinde kalacak ve kalıyor olmasına nazaran içeride de şartların İslâm ihtilâl ve inkılâbı için her geçen gün daha da elverişli bir hâle geliyor olması… Mevcut rejimi –bir takım pudralamalarla da olsa– devam ettirmek suretiyle İslâm ihtilâl ve inkılâbına mani olmak isteyen bizdeki işbirlikçilere, Batı’nın kendi iç karışıklıklarıyla meşgul olmak zorunda kalmasından dolayı bir desteğinin de mümkün olmadığı istikbâlin güç dengeleri hakkında Kumandan’ın hükmü:
– “Biz sizi yeriz!”
Oluşmakta olan şartlar, Kumandan’ın yıllar öncesinden haberini verdiği şekilde İslâm ihtilâl ve inkılâbının ayak seslerini daha da işitilir hâle getirirken, Kumandan’ın “duası”, “Vâridât: Dua”dan:
“Benim ezel eski duam da şudur:
– “Yarabbi!.. Bizi İslâm İhtilâl-inkılâbını gerçekleştirmenin madde ve mânâ şartlarına erdir!” (T.G., c: 2, s: 103)
Bu duaya, kuru kuru değil, “duayı icrada arama” şuuruyla “âmin” diyebilmek, ihtilâl-inkılâbı gerçekleştirmenin madde ve mânâ şartlarının ne olduğu meselesi üzerinde düşünmeye ve bu düşünce etrafında gerekli olanları yapmaya hazırlanmakla mümkün olur ancak…
Bu çerçevede cevaplanması gereken sualler, ihtilâl ve inkılâp nasıl olacak? Bir ihtilâl ve inkılâptan bahsettiğimize göre, yani bir devrim söz konusu olduğuna göre, devrimin hedefi olan iktidar hangisidir? Bu noktada AKP’yi nereye yerleştiriyoruz? İktidarı devirmeden ihtilâl mümkün mü?
Kumandan, Haliç Kongre Merkezi’nde vermiş olduğu “Adalet Mutlak’a” konferansında, düzen değişimi meselesi babında, İbda’nın Büyük Doğu’dan devraldığı mânânın ifâdecisi olarak statik değil de dinamik bir diyalektikle, kapının anahtarla açılması durumunda kırılmasının söz konusu olmayacağını da belirtmişti.
Biliyoruz ki böyle bir ihtimâl fikir plânında mümkündür ve bu mümkün de göz ardı edilemez ama buradaki mesele kapının kesin olarak açılıp açılmayacağını bilmemiz ve böyle bir meçhulün önünde karar merciinde bulunuyor olmamızdır. Karar, olabilecek olana yer verme ile ihtimaller âleminin mihrak noktasını yakalama yanında bir de olabilecek en kötü durumu göz önünde bulundurarak, ona göre hazırlanmayı da kapsar.
“Fikirde müphem, aksiyonda açık olma” ilkesi, olabilecek bütün ihtimalleri göz ardı etmeden, aksiyonun apaçık bir hedefe sabitlenmesi gereğine işaret eder.
Dolayısıyla, mesele zaten kapının anahtarla açılacak olmasında değildir. Kapı anahtarla açılabilir de açılmaz da. Açıldığında zaten açılmıştır; mesele anahtarla açılmadığında kırmak için ne gibi bir hazırlık yapmak gerektiğidir. Aksiyon, kapının kırılması gereğinin şartlarına haiz olabilme mücadelesidir. Kapının anahtarla açılacağı sanki mutlakmış gibi bir yaklaşım, ihtilâlin gerçekleşme şartını anahtarı elinde tutanlara tevdi etmek gibi bir ahmaklık ve ihanete çıkar. Kapının anahtarla açılacak olmasının bir yolu da anahtarın zorla o ellerden alınması şeklinde de olabilir ki, burada da yine “zor” gündeme gelmektedir.
Görülmektedir ki iktidarı hedef almayan ve onu zorlayıcı şartlara hazırlık yapmayan bir anlayış, ihtilâlci değildir.
Dava, İslâm ihtilâl-inkılâbını gerçekleştirmek olunca, duayı icrada arama şuuruyla olunması gereken de ihtilâl ve inkılâpçılıktır. Zamanın hükmü, İslâm ihtilâl ve inkılâbı olarak mühürlendiğine göre, “hürriyet” de bu hükmün gereğini ifa edebilmededir. Hakikate esaret…
İnsanın sosyal varlık olması saikiyle, sosyal faaliyet, o faaliyetin muhtevasına uygun sosyal ilişkileri şart koşar. Sosyal faaliyet alanı olarak ihtilâli zamanın gayesi olarak ele aldığımızda da, buna uygun olan sosyal ilişki formu, ihtilâlci örgütlenme, ihtilâlci formasyona, disipline girme zarureti şeklinde tecelli eder. Bu zaruretin idraki ve bu idrakin gereğinin yerine getirilmesi…
Kumandan’ın, “90’lı yıllara hazır olunması”na dair 1980’lerde söylediklerine nazaran –ki 90’lara hazır olunması davası da Tilki Günlüğü’nün 26 Ekim tarihli bölümünün meselelerinden biri olarak işlenmiştir–; siyasetin görevi, olabilecek en kötü şartlara göre tedbir almaktır.
İşte, Kumandan’ın bu hazırlık çerçevesinde söyledikleri:
“Farzediniz ki 1990 senesi benim mühimsediğim bir atmosferde değil; o hazırlığın kime ne zararı olurdu… Nefes nefese bir koşu hâlinde kendi mesuliyetime giren çabayı gösteren ben, ne kaybederdim?..” (T.G., c: 2, s: 88)
Kapının kırılmasını gerektirecek şartlara hazırlanmakta kaybedecek bir şey olmadığı gibi, bu, bizim meseleye hangi ciddiyetle yanaştığımızı muhataplara göstermesi açısından da elzem.
Faik IŞIK