NEW YORK’LU KADIN: “KOCAMI FETHULLAHÇILARA KAPTIRDIM OĞLUMU ASLA VERMEYECEĞİM!”-3- / Oğuz Gürses (Harun Yüksel)
TAKDİM:
Rahmetli Harun Yüksel Ağabey’in
çeşitli müstear isimlerle yayınlamış olduğu yazıları
sizlerle paylaşmaya devam ediyoruz:
NEW YORK’LU KADIN:
“KOCAMI FETHULLAHÇILARA KAPTIRDIM
OĞLUMU ASLA VERMEYECEĞİM!”-3-
Oğuz Gürses (HARUN YÜKSEL)
Fetullahçılığı bakarken şu üç şeyi kesin olarak birbirinden ayırmak lâzım…
1-) Fetullah Gülen ve bir avuç sırdaşından oluşan ”menhus tavan”…
2-) Bu “Menhus tavan” ın “gerçek İslâm” olduğunu iddia ettiği Fetullahçılık (ki; A-BD emperyalizmi çıkarlarına göre siyonist/ haham/ papaz tezgâhlarında üretildikten sonra cicili bicili “yerli” ambalajlar içine konularak vitrinlere çıkarılmış muharref-tahrif edilmiş sahte İslâm’dır) …
3-) Fetullahçılar/cemaat (Fetullahçılığı gerçek İslâm, Fetullah’ı da Mehdî/ Velî/ müceddit sanarak, ibadet vecdi/ heyacanı/ ihlâsı ile kendini Fetullahçılığa adayanlar topluluğu) = “masum taban”…
Bu ayırım yapılmadan Fetullahçılıkla mücadele edilmeye kalkılırsa, tam da Fetullahçılığın istediği reaksiyon verilmiş olur…
Çünkü, bu ayırım yapılmadan toptancı bir dille küfür ve hakaret dolu genellemeler de eklenerek yapılmaya çalışılan mücadele…
Fetullah’ı, (gadre uğradığı, haksızlığa/ küfüre/ hakarete maruz kaldığı halde; bütün bunları, “Allah rızası için” gözyaşları içinde sinesine çekerek, cevap vermeye dahi tenezzül etmeyen) “yüce bir şahsiyet” haline getirir…
Fetullahçılığın “düşmanlarını bile seven, onları bile hoşgörü ile diyaloğa davet eden sevgi, feragat ve fedâkârlık dolu bir dinin çağımıza uygun tek yorumu” olarak sunulmasına çok büyük katkılar sağlar…
Böylece Fetullahçılığa samimi bir imanla bağlı Fetulahçıların da, ne kadar zor ve çileli ama doğru bir yolda yürüdüklerine dair inançları pekişerek kesinleşir/keskinleşir, safları daha da sıklaşır-sıkılaşır…
Fetullah ve dar çevresi/lider kadrosu ile Fetullahçılık da birbirine karıştırılmamalıdır…
Zira Fetullahçılık, AB-D emperyalizminin, “Yeni Dünya Düzeni” ismini verdiği, içinde yaşadığımız dünyayı yeraltı ve yerüstü bütün kaynaklarıyla birlikte ele geçirerek, bütün dünya insanlarını kendilerine tabi-itaatkâr köleler haline getirmenin son büyük hamlesi olarak, ince ince planlanan en büyük eşkiyalık projesinin, Fetullah ve dar çevresine taşeron olarak ihale edilen kısmının adıdır…
Fetullahçılık, iddia edildiği veya zannedildiği gibi bütün marifeti kıyamete kadar hükmü baki olan bir dinin temel kaynaklarındaki bir kısım ezber bilgiyi konjonktüre göre eğip bükerek anlatmak ve istediği zaman salya sümük ağlamaktan ibaret köylü kurnazı bir TC emekli vaizinin cürmünü de, cismini de, çapını da aşan çok büyük bir işin, çok önemli bir ayağıdır ve bu işin gerçek patronu AB-D emperyalizmidir…
Yani Fetullahçılıkla mücadeleyi Fetullah ve dar çevresi ile ve / veya onları adam zanneden masum tabanla mücadele edilerek hakkından gelinebilecek bir iş olarak algılamak bu konuda yapılacak yanlışların en büyüklerinden biri olur…
İşin doğrusu Fetullahçılıkla mücadeleyi AB-D emperyalizmiyle yapılan-yapılması gereken topyekûn savaşın önemli bir parçası olarak algılamak ve ona göre strateji ve taktikler oluşturmaktır…
***
Bir tek misâl..
Geçmişi bir kenara bırakalım…
Son 15 yılda, AB-D Emperyalizmi Afganistan ve Irak’ı işgal ederek çoluk çocuk, kadın erkek, asker sivil, yaşlı genç milyonlarca müslümanı silahları ve ambargoları ile canavarca katlederken, sakat bırakırken her türlü iğrenç işkencelere tabi tutarken, İsrail’in Filistin halkına göstere göstere bir soykırım uygularken…
Bu köylü kurnazı emekli TC vaizinin ağzından kaatillere, işgalcilere, işkeneccilere karşı bir tek net cümle duyan…
Soykırıma ve binbir çeşit zulme uğramış Ümmet’in, hiç olmazsa masum çocukları, kadınları ve yaşlıları için bir tek damla gözyaşı döktüğünü gören…
Var mı?
Peki ya Irak Devlet başkanı Şehid Saddam Hüseyin, İsrail’e füze atacak diye, Yahudi çocuklar için üzüntüden kimin gözlerinin tüllendiğini unutabilen..
Var mı?
Müslümanlara karşı bu kadar hissiz/merhametsiz/duyarsız olan bu adam mı…
“Mehdi”..
“Velî”…
“Müceddit”…
“Yüce/bilge insan”?
Ama siz inanmasanız da, onun öyle olduğuna inanan onbinlerce insan var…
Bu saçma durumun izahını New York’lu kadın –işin farkına varmasa da– gayet açık / herkesin anlayabileceği bir misâlle bakın nasıl yapıyor:
“Bir arkadaşımın çok yaramaz bir oğlu vardı, Brooklyn’deki okula gitti, şimdi beyni alınmış gibi, karşılaştığı her büyüğün elini öpmeye çalışıyor. Tuhaf bir çocuk yarattılar, sanki çocuk değil, makine.”
Beyni alınmış gibi… Herkesin elini öpmeye çalışan… Her gördüğü sarıklıyı mehdi, velî müceddit zanneden tuhaf insanlar…
Sanki insan değil makineler…
İşte budur…
***
Bizim vicdanımız rahat…
Çünkü biz, Taraf dergisinden bu yana yaklaşık 20 yıldır bu adamın İslâmî misyona sahip bir lider değil, bir sahtekâr olduğunu haykırıp duruyoruz…
“Gerçek İslâm”ın yeni çağdaki, dil ve anlayış mihrakı olan İbda Fikriyatı mihengine vurulduğunda Fetullah’ın ve Fetullahçılığın ne olduğunu anlamak bizim için kolay olmasına karşılık; bizim dışımızdaki bütün İslâmî grup/ cemaat/ yapılanmalarda yakın zamanlara kadar hoşgörü ve himaye ile karşılanmasına duyduğumuz öfke ile zaman zaman sapla samanı birbirine karıştırmış olsak da, yukarıda belirttiğimiz ayırımı yapmayarak toptancı ve çok ağır hakaretamiz dil ve üsluplar kullanmış olsak da…
Kimse bizim bu tehlikeye, ta başından beri dikkat çektiğimizi inkâr edemez…
Arşivler ortada duruyor…
Dileyen gider bakar…
Yukarıda gördüğünüz Baran dergisi kapağı bile, tek başına, bu konuda çok şeyi ifade etmiyor mu?
O yüzden, 20 yıldır bu yayın çizgisinde yazılanları burada tekrar etmek yerine iki kısa iktibas yapalım…
***
Serdar Turgut’tan:
[Fethullah Gülen cemaati o dönemde sıradan insanlara sahip çıkarak hem bizim modernleşmemizin sonucu olan büyük bir problemin patlamasını engelledi hem de cumhuriyetin oluşum biçimi nedeniyle yabancılaşmış olan insanların daha radikal fikirlere itilmelerini önleyici oldu. / (..)/ Bu açıdan bakarsanız ben cemaatte bir tehdit algılaması görmediğim gibi, yani Genelkurmay Başkanı’nın yaptığı tespite katılamıyorum. Aksine cemaatin varlığını bir güvence olarak görüyorum. Cemaat bir dönemden diğerine sancısız geçişi yani bir anlamda Türk modernleşmesinin sürekliliğini sağlamıştır./ (..)/Bu süreci, kuruluş felsefesi ve ekonomik zaruretler ile halkın değerlerinden koparak modernleşme sürecini başlatmış olan devletin tek başına başarması mümkün değildir. Cematin devlete yardımcı olması ihtimali vardır.] (4)
M. Şevket Eygi’den:
[“Haçlılar, kriptolar, İslâm düşmanları şimdi yeni bir planı uygulamaya koymuşlardır.
Türkiye’ye İslâm gelecektir ama gerçek İslâm değil, onların istediği İslâm gelecektir.
Hattâ, Müslümanların başına bir Halife de geçirmeyi tasarlamaktadırlar. Kendilerinin istediği, kendilerine hizmet edecek fantoş bir halife.
İstedikleri İslâm nedir?
1. Fazlurrahman İslâm’ı. Bu konuda en büyük çalışmayı ve propagandayı Ankara Ekolü yapmaktadır.
2. Diyalog İslâm’ı.
3. Light, evcil, ılımlı, sulandırılmış İslâm.
4. Fıkıhsız, şeriatsız, mezhepsiz; beşerî bir ideoloji veya hümanizma haline dönüştürülmüş içi boş yeni bir İslâm.
5. Cihadsız bir İslâm.
6. Protestanlaştırılmış bir İslâm.
Tek cümle ile Siyonistlere, haçlılara, emperyalistlere, iç ve dış sömürgecilere zarar veremeyecek, aksine onların yararına çalışacak bir İslâm.
Maalesef bazı İslâmcılar bunları kabul etmişlerdir.] (5)
****
“Yeni Dünya Düzeni” insanoğlunun bugüne kadar gördüğü en kapsamlı, en şeytanî, en kirli projelerinden biri…
Belki de en büyüğü…
Hani kitaplarda “ahir zaman fitnesi” olarak geçen…
Ümmetin 1400 yıldır dehşetinden, şerrinden korunması için dualarında anmadan geçemediği büyük fitne…
Şeytan’ın son büyük fitnesi: “Deccaliyet”…
Acep bu mudur?
(devam edecek)
Dipnotlar:
4-) Serdar Turgut; “Cemaat cumhuriyetin sonucudur ve sorunlarının da çözümüdür” başlıklı makale, Akşam gazetesi, İstanbul.
5-) Mehmet Şevket Eygi’, “Ilımlı İslâm Tuzağı” başlıklı makale”, 14/04/2009, Millî Gazete, İstanbul
(devam edecek)
Kaynak: Baran, http://entellektuel.s4.bizhat.com/entellektuel.html 3 Şubat 2009
Not: Merhum Harun Yüksel ağabey, Baran dergisinin Genel Yayın Yönetmenliğini Sayın Ali Osman Zor’un yaptığı dönemde kendisi de Baran dergisinin Yayın Kurulu’nda bulunmuş ve yazılarını Baran dergisinde yayınlatmıştı.