DAHA AÇ VE DAHA YOKSULUZ
Türk İş ve TÜİK’in istatistikleri yayınlandı.
Bu istatistiklere göre her geçen gün daha da yoksullaşıyoruz.
Yoksulluk ne demektir?
Açlık demektir. Açlık, çaresizlik, sefalet, evsizlik, işsizlik, yuvaların dağılması, anne-babaların çocuklarının üşüyerek titremelerini, soğuktan morarmış ellerini ovuşturmalarını seyretmeleri, hastalanmalarını engellemeyişleri, hadi doktora götürseler bile ilaç alamamaları, hastalığın kendi kendine iyileşmelerini ummaları demektir.
Evde elektriğin, suyun, doğalgazın, odun-kömürün olmaması demektir. Açsındır, çıplaksındır, kirlisindir. Su varsa deterjan yoktur çamaşırları yıkamaya…
Yokluk, çocuğunu elinden tutup ekmek almak üzere bakkala giden babanın çocuğunun istediği sakızı, çikolatayı alamaması demektir. Çocuğu “çikolata isterim” diye tutturmuş ağlaşırken babasının kahrolması demektir. Sonra, bir tokat patlatır o suçuz masuma belki ve, “kes sesini!” der. Kendi çaresizliğine, yoksulluğuna sebep olana gösteremediği şiddeti, bu savunmasız yavruya gösterir.
Yoksulluk, evde bir gün bulgur, diğer gün makarna, sonraki gün kuru ekmek yemek ve ülkeyi yönettiğini söyleyen, lüks ve sefahat içinde yaşayanlara lanet etmek demektir.
Kendileri lüks ve sefahat içinde yaşarken, aç ve çıplak bıraktıkları çaresiz bıraktıklarına, “hepimiz aynı gemideyiz, batarsak beraber batarız” diyenlere, “Lan gemiyi batırma noktasına ben mi getirdim? Benim yediğim kuru ekmek yüzünden mi batıyor bu gemi!” diyerek, gemiyi batırma noktasına getirdikten sonra bir de yüzsüzce gözünü kuru ekmek kemirenlerin elindeki ekmeğe dikenlere karşı sunturlu bir küfür savurup ihtilâle bilenmektir.
Ahmet ÖLÇÜLÜ