MEKTEPSİZ İDARE
Osmanlı’da devlet adamları mektepten yetiştirirdi. Enderun mektebi falan, bilirsiniz. Mektepten yetişir, en aşağıdan başlar ve yavaş yavaş, olgunlaşa olgunlaşa, başara başara en yukarı çıkardı. Güya daha modern Cumhuriyet Türkiye’sinde ise devlet adamları mahallelerden toplanıyor.
Mahallede ticareti iyi giden, parayı bulan siyasete giriyor. Meclis ve belediye kadrolarını dolduruyor. Kendisini destekleyip seçtiren ticaretteki dostlarının işlerine koşturmaktan, devlet işlerine vakti kalmıyor. Zaten kırmızı plaka yetiyor. Nereye gitse havası binbeşyüz.
Yasama dediğin şeyi kalabalık yapan belirliyor. Düşün, adam ilkokul mezunu müteahhit. Mimarlara, yüksek mimarlara falan iş veriyor. Mektep medrese görmüş adamları itip kakıyor. Sonra küçük oğlunu okutup siyasete sokuyor. Oluyor sana “kurtarıcı”… Bugünkü siyasetin yüzde 90’ı bu…
Sistem değişikliği falan derken insan bekliyor ki, gerçekten öyle olsun. Hâlbuki eski sistemin bozuklukları aynen alındığı gibi, onlara daha fazlası da ilave ediliyor. Böyle bir sistemde liyakat, hani İbda Diyalektiği’nin o harika temel ölçüsüyle “işi ehline vermek” mümkün mü?
Vasıfsız adam bir şekilde parayı buluyor, hastane kuruyor, doktorlara yer gösteriyor, okul kuruyor, öğretmene, müdüre yer gösteriyor. Tabiî siyaset yapmak da onun hakkı. “Mektepli”yi ezmiş ve nasıl ezileceğini biliyor. Meclise oturduğu zaman da el kaldır indir görev tamam.
Benim aklım almıyor: Böyle saçma bir düzen olabilir mi? Böyle saçma bir düzende iyi bir şey yapılabilir mi? İyinin bir anlamı yok ki? Fikrin, ilmin bir anlamı yok ki. Adam müteahhitlik yapmış, şansı yaver gitmiş, malı götürmüş, seçilme ve yönetme hakkı da onun; gerisi öküz!
Osmanlı 600 sene üç kıtaya hükmettiyse “mektep-medreseyle” hükmetti. Mektebi medreseyi ayaklar altına alan bugünkü düzende bir de utanmadan “Osmanlıcı mosmanlıcı” geçinmek reva mı? Bu düzeni değiştirsene… Değiştirilmesi gerektiğini dile getirsene. Yok. Ondan sonra “nankör millet”!
Selim GÜRSELGİL