DİN MUAMELEDİR!

Alâaddin Bâki AYTEMİZ

İnsanların aklı gözündedir.

Bu, en çok da din mevzuu için geçerli.

İnsanlar dini ana kaynaklarından okuyup anlayarak değil, çoğunlukla, kendini dine nispet eden kişinin şahsiyeti, duruşu, ahlâkı, muamelesi üzerinden benimser veya benimsemezler.

Yani insanlara din sevdirilecekse, önce bunu dâvâ edinenler, bu işlerde öne atılanlar dinin hak ve hakkaniyet tarafını kendileri yaşayacak.

Allah Resûlü’nün hayatı ortada… Daha İslâmiyet emrolunmadan kendisi Hılfıl Fudul’de… Haklının yanında, haksızın karşısında. Güçsüzün yanında, güçlünün karşısında. Kim bu zalimler, haksızlar, ama güçlü olanlar?

O zaman da kendi amcaları, dayıları, yeğenleri, akrabaları. Yani yine kendinden olan insanlar.

Şimdi adam her türlü haksızlığı yapacak, haram yiyecek, yalan söyleyecek… Sonra da çıkıp İslâm dediği zaman, biz şuyuz, buyuz dediği zaman, insanlar da, “müslümanlık buysa, ben müslüman değilim!” demeye başlıyor.

Yani, haram yemek, yalan söylemek, haksızlık yapmak, insanları kandırmak için gerçekten de müslüman olmaya gerek yok ki…

O yüzden de denmiştir ki, “din muameledir”…

Yani çıktın astın-kestin, salladın, attın-tuttun…

Ne olur?

İyi bir hatipsen ve insanların gözlerini boyayarak milyarları kandırıp arkana taksan ne olur?

Nihayetinde bir yalanın ömrü bellidir.

Onca insanı yalan deryasında yanlış yollara, beyhûde kurtuluş ümitlerine saptırmanın vebali olmaz mı?

“Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak!”

Hani hikâyede geçer, kuş, kendini kandıran molla hakkında, “ne ceza verelim?” dendiğinde, “cübbesini, sarığını çıkarın da başkaları kanamsın” demiş ya…

İnsanlar “din” diyene kanar…

Sahtekârların pabucunu dama atmazsak…

Pabucu dama atıldı tabirinin memleketim Maraş’tan çıktığı söylenir.

Bir köşker, yani ayakkabı imalatçısı hakkında müşterisi bir şikâyette bulunursa, şikâyet esnaf loncasınca değerlendirir. Malın kalitesi, fiyatı vs gözden geçirilir ve şayet köşker kusurlu bulunursa, kusurun durumuna göre çeşitli cezalar verilir ki bunlardan biri de o kusurlu ayakkabının köşkerin dükkânının damına, insanların göreceği şekilde konulmasıdır. Böylece o imalatçı kendi kusuru ile teşhir edilirmiş; olur ki başkaları da bunun tatlı sözüne kanıp kusurlu malı almasın ve insanlar, kusurlu iş yapanın şahsında bütün köşkerleri zemmedip de “şu köşkerler ne sahtekâr” demesin diye… Şahsın hatası umuma maledilmesin…

Köşkerler kendilerine sahtekâr dedirtmemek için, yanlış yapanın karşısına bizzat kendileri çıkıyor.

Öyle yapmazsan, kendin bu gün sahtekârlık yapmıyorsan bile, ben de bir gün yapabilirim diye kendine yol açıyorsun demektir. Yaptığın işe saygın yok demektir. Tek bir hatada tedbir alınmalı ki, yol olmamalı. Senden gözüken sahtekârın yaptıkları bir camiaya maledilmemeli. Bir camia aralarındaki bozuktan dolayı zemmedilmek istemiyorsa, önce o camiadan olanlar gerekeni yapmalı.

Bir meslek erbabının kendi mesleklerine halel getirmemek adına gösterdikleri ihtimamı dinine göstermeyen adamların sahtekârlıklarından beri olmanın yolu bellidir.

Yukarıda ifade ettik, yalancı-dolancı olmak için müslüman olmaya gerek yok. İnsanlar bu yalancı-dolancılara, bunların şakşakçısı yağcılara, trollere bakıp niye müslüman olsun?

Allah’ın dinini, Said Nursî Hazretleri’nin tabiriyle “Din Pezevenkleri”nden, sahte kahramanlardan kurtarmadıkça, kurtuluşumuz hayal.

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: