SUN TZU VE ODAKLANMA SANATI
Ayhan SÖNMEZ
Sun Tzu, Wu ülkesine ilk geldiğinde, kral onu şüpheyle karşıladı. Havada sonbahara benzer bir huzursuzluk vardı. Savaş kaçınılmazdı. Ancak birçok kraliyet mensubu ve aristokrat gibi, ömür boyu siyasî ve kanlı entrikalara maruz kalması, onu gerçek savaşın ciddiyetine alıştırmıştı. Şimdi, strateji hakkında kralın kendisinden daha fazlasını bildiği iddia edilen genç bir efsane vardı. Kral, bu sebeble genç adamı, şaka kılığında bir imtihandan geçirmeyi plânladı. Sun Tzu’nun önderlik edeceği ilk birlik, kralın 360 cariyeden oluşan haremi olacaktı.
Sun Tzu onlara sağa bakmalarını emrettiğinde fahişeler sadece kıkırdadılar. Güzel bir oyundu. Onların tek görevleri kralı rahatlatmaktı. Genc bir generalden emir almak ne kadar saçma! Ancak Sun Tzu’nun bir sonraki emri tekrar geri çevrildiğinde, askerî kanunu işletti ve iki harem liderini ölüm cezasına çarptırdı. Şok olan kral suçluları affetmeye çalıştı ama Sun Tzu bunu reddetti. Kral itiraz etse bile vazifeyi yerine getirmeliydi. Bir şeyi halletmenin en iyi yolu, ona en büyük ciddiyeti atfetmektir. Sun Tzu için kontrolü ele almak bir ölüm kalım meselesiydi.
Sun Tzu’dan bu yana iki bin yıldan fazla bir süre sonra bile, geçerli olan, bu kadar çok kişinin anlamlı bir şey elde edememesinin sebebi, atalet, dikkat dağınıklığı ve anlık tatminin cazibesine kapılıp herhangi bir şey yapma teşebbüsünü engelleyen bu gücün menfî direnişidir. Sun Tzu kişinin hedeflerini gerçekleştirmesini son derece ciddi bir mesele olarak gördü. Düşman kuvvetini alt etmenin bir yolu din ve maneviyattır; Sun Tzu’nun tavsiyesi daha çok pratikle ilgilidir.
Sun Tzu’nun Savaş Sanatı adlı kitabı, muhtevasındaki stratejiler hâlâ herhangi bir mücadeleye uygulanabilir. Savaş konusu dışındakilere bile…
* Kendini Kandırma,
Yapmaya başladığımız şeyi bitirmememizin başlıca nedenidir. Görevin gerçekte olduğundan çok daha hızlı, daha ucuz ve daha az zorlukla tamamlanabileceğine dair kendimizi kandırırız. İşler zorlaştığında, önemsiz görevlerin önemi artar Gereksiz molalar verilir Oynayarak zaman kaybedilir Gereksiz araştırmalar yapılır ve bir zaman sonra o kadar çok vakit geçer ki, proje artık yapılmaya değer görünmez. Bu yüzden gönülsüzce kendimize “bir gün mutlaka” deriz.
Müsbet şu ki “kendini kandırmayı” da motive unsuru olarak kullanabiliriz. Önemli görevleri tamamladıktan sonra işin biteceğini kendimize söyleyebiliriz. Yani bu, bir şeyi gerçekleştirebilmenin ön şartlarına malik olmakla ilgili… Bu şartlar oluştuğunda boş zamanımızı anlamsız, dikkat dağıtıcı şeylerle harcamaktan ziyade daha iyi şeyler yapabileceğimizi keşfetmek için… Böylece kendimize işimizi gözden geçirmek için bolca zaman bırakabiliriz.
*Odaklanma ve Zafer, Konsantrasyonla İlgilidir,
Savaş alanında zafer, morali bozulana kadar, güçlerin düşmanın savunmasındaki zayıf bir noktaya yoğunlaştırmasıyla ilgilidir. Odaklanma, çabayı uzun bir süre boyunca bir göreve veya hedefe yoğunlaştırma yeteneğidir.
İster ordulardan isterse bir eser vermekten bahsediyor olalım, gücü yoğunlaştırma yeteneği kendi kendini güçlendirir. Alışkanlığın sürekli provası, onun daha güçlü ve daha kalıcı olmasına sebeb olur. Daha fazla talim yapan askerlerin savaş alanındaki kritik noktalara daha hızlı bir şekilde toplanıp zorluklara daha uzun süre dayanabilmesi gibi. Bundan başka, odaklanmanızı ne kadar çok eğitirseniz, bir dahaki sefere geri döndüğünüzde odaklanmış bir çalışma durumuna düşmeniz o kadar kolay olur. Bu nedenle, pratik yapmak hayatîdir.
*Konsantrasyon, Kombinasyonla İlgilidir
Sun Tzu çevreye ve ordunun moraline büyük önem verirdi. Başarı nihayetinde psikolojiktir. Zaferin mümkün olduğuna inanmıyorsanız, kazanmak neredeyse imkânsızdır. Yani askerin tecrübesi var, fakat demoralize, sonradan onu etkileyebilecek her şeyi üst-üste getirir. Bu sebeble eski orduların marşları ve savaş nidaları vardı ve musiki çalarak savaşa giriyorlardı. Hepsi yüreklerini ateşlemek ve morallerini yükseltmek içindi. Bir nevi rahmetli Cevad Ülger’in şahsında if^deye gelen mânâ: “ritmin gücü ve ritme davet”.
Bu aynı zamanda, Sun Tzu’nun, neden askerlerinin kamplara saldırırken düşmanda olabildiğince fazla kafa karışıklığı yaymak için ateş yakmasını savunduğunu da açıklıyor. Henüz karargâhınızı ateşe vermek istemeseniz de, içinde çalışılan ortamı göz önünde bulundurmakta fayda var. Çalışmanıza eşlik eden musıkînin berrak düşünmeye gerçekten yardımcı olup olmadığını veya dikkat dağıtıcı olup olmadığını dürüstçe sorun. Aynı soruyu aydınlatma, mobilyalar, duvar renkleri ve çalışma alanınızın, günün hedeflerine ulaşmanıza yardımcı olabilecek diğer yönleri hakkında da sorun. Konfor, bir cihetle kombinasyondur.
*Konsantrasyon, Aynı Zamanda Dağılmadan Kaçınmakla Da İlgilidir
Sun Tzu için uzun süreli bir savaş asla iyi bir şey değildi. Bir ordu sahada ne kadar uzun süre kalırsa, o kadar çok kaynak tüketir, askerleri o kadar çok sıla özlemi çeker ki ve her iki taraf için de o büyük yıkımı hazırlayacak kadar. Aynı şekilde, bir göreve uzun süre konsantre kalabilmek oldukça zordur. Herhangi bir görevin üzerinde uzun süreli konsantrasyon tehlikeli bir surette yorgunluğa dönüşebilir. İşte o anlarda kendimizi rahatlatacak şeyler ararız. Bu nedenle, görevler, kısa süreli, olabildiğince hızlı ve verimli bir şekilde tamamlamayı hedeflemeli.
Bundan dolayı çoklu görev yapmamalısınız. Aynı anda iki düşmanla savaşmaya çalışmak gibi, görevler arasında geçiş yapmanın bir maliyeti vardır ve bu da her seferinde tek bir göreve odakanmaya kıyasla hepsinin daha uzun sürmesine neden olur.
Dikkat dağıtıcı unsurları en aza indirmek çok önemlidir. Hâliyle, tek bir görev için uygulamanız gereken zihnî gücü dağıtmak ve işi bitirmek için zaman ve enerjinizin tükenmesini istemezsiniz.
*Olabildiğince Az Savaş
En iyi generaller en çok savaşı kazananlar değil, onlarla savaşmak zorunda kalmadan kazananlardır. Aynı şekilde, en üretken insanlar en az çabayla en çok işi yapanlardır. Aksi hâlde bu, yumurtayı balyozla kırmaya benzer.
Öyleyse, ne yapılmayacağını bilmek, ne yapılacağını bilmek kadar önemlidir. Ne yapılacaksa, bunu vaktinde, iyi bir pratikle hızlıca yapın.
*Kimin Lider Olduğunu Bilin
Sun Tzu, kralına, savaşın idaresinin generallere bırakılması gerektiğini söylediğinde bunu kastetmişti. Aynı şekilde, her şeye eğlence katmaya çalışan modern eğilimi yeniden gözden geçirmeliyiz. “Eğlence aksiyona zıttır”… Bir profesyoneli, projesinin ne kadar büyük olacağından sürekli bahseden ve bunun romantizmine kapılıp gitmiş bir amatörden ayıran şey şudur: Profesyonel, istese de istemese de gelir, çalışır ve projeyi tamamlar.
Biz insanlar karmaşığız. İçimizde zevk peşinde koşan kral ve azimli savaşçı arketipine sahibiz. Ağır çalışma zamanı geldiğinde, kimin komuta etmesi gerektiğini sezeriz.
*Rutinler Fırsatlardan Vazgeçecek Kadar Katı Değildir
Belli bir noktadan sonra işin getirisi azalır ve dinlenmemiz gerekir. Dinlenme, bir plânın gerçekleşmesine dair bir unsurun oluşmasını beklerken de olur. Aynı zamanda kendimizi boş zaman içinde ve onu geçirmek için çalışma isteği ile bulduğumuz anlar da vardır. Bunlara el konulmalı. Bir programa uymak için bir şeyler yapmayı ertelemek makûl değil. Sonuçta, büyük generaller esnektir. Sadece plân yapmazlar, aynı zamanda daha iyi bir açılım ortaya çıktığında plânlarını nasıl değiştireceklerini de bilirler ve inisiyatif alırlar.
*Kendi Ölüm Alanınızı Oluşturun
İşi son derece ciddiye alma fikrine benzer şekilde Sun Tzu, askerlerin tek alternatiflerinin ölüm olduğu duygusuyla hemhâl olduklarında, daha istekli ve sonuç getirici savaştıklarını fark etti. Sun Tzu’nun düşmana her zaman en az bir kaçış yolu bırakmasının nedeni budur. Köşeye sıkıştırılmış hayvanların en tehlikeli olabileceğini biliyordu.
Burada tartıştığımız ilkelerin birçoğunda olduğu gibi, düşmanın aleyhine olan şeyler lehimize işletilebilir. Generaller kendi gemilerini yakarlardı. Aslında bununla, işin içinden geçmekten başka çıkış yok demek istiyorlardı. Sun Tzu burayı “ölüm alanı” olarak adlandırdı çünkü kendisinin ve adamlarının savaşmaktan yahut da ölmekten başka seçenekleri yoktu.
Kendi ölüm alanlarımızı oluşturabiliriz. Niyetimizi halka açıklayarak, sabit tarihler belirleyerek ve arkadaşlarımıza yapacağımızı söylediğimizi yapacağımıza veya onlara karşılığında vaatlerde bulunarak, riskleri artırıyoruz. Utanma korkusu, ölüm korkusu kadar büyük bir motive edici olmayabilir, ama ona oldukça yakın.
Sonuç: Sanatı Savaş Olarak Ele Almak ve Çalışmaya Stratejik Yaklaşım
İş ve savaş çok farklı şeylerdir. İkisini eşitlemeye yönelik teşebbüsler, kapitalizma ile özdeşleştirilip ahlâksızca sonuçlara yol açtı; meselâ sermayedarların Sun Tzu’nun şehirleri kuşatma tavsiyesini düşmanca bir tutumla şirket devralmalarında uygulamaya çalışmaları gibi. Onlar her zaman bir toplantıya düşman gördüğünden en az 3-5 kat daha fazla insan getirir.
Çalışmayı olduğundan daha fazla zorlaştırmak gerekmediği gibi savaşı da hafife almamalı. Ancak, kadim Doğuluların ve Batılıların bugüne kadar “barış isteniyorsa savaşa hazırlanmak gerektiği”ni bilmeleri gibi, odaklanma stratejisinden mahrumiyet, kendilerini, kabul etmeseler de, daha fazla direniş karşısında mağlup bulacaklardır.
Sun Tzu’nun dediği gibi, “Düşmanı ve kendinizi tanıyorsanız, yüz savaşın sonucundan korkmanıza gerek yok. Kendini tanıyor ama düşmanı tanımıyorsan, kazandığın her zafer için bir yenilginin de acısını çekeceksin. Ne düşmanı ne de kendini bilirsen, her savaşın mağlubusun.
Her zamanki gibi doğru savaş, kendimizle ederken bile.