KONUŞMALAR – 15
Nihan ÖZTÜRK
Murat: “Tartışacak zemini zor bulsakta tartışmaktan ziyade meseleyi kavramak gibi çetin bir işimiz var.”
Orhan: “İşin esprisi burda. Hep işin başında olmak. Seçim denilen adaletsiz sistemin bir an önce değişmesi şart. Kaliteli bir siyaset dönemi ancak kaliteli kişiler eliyle üretilebilir. Kumandan’ın bahsettiği “İdare eden ile idare edilen” arasındaki bağ mevzusu. Uzman kafayla düzgün kafanın buluşabileceği nokta. Yani kime neyi seçme ve neyi tartıp düşünüp teklif etmenin, kime kabul edip veya etmeme ile birlikte uygulama hakkı düşüyorsa, bunu tâyin edebilen bir sistem meselesi etrafında bir imkân gerekiyor ki tartışma zeminleri oluşsun. Hedef bu değilse, sistem adına ne sunulursa sunulsun iş çalıp çırpmaya, dini ve mukaddes konularını yanlış kullanmaya kadar gidiyor işte.”
Murat: “Senelerdir gidiyor.”
Orhan: “Belirli eğitimin ardından daha göze batacak şekliyle siyasî okullar açacaksın. Gençlere, bu işin polemikten ibaret olmadığını ve Batı düşünce yapısından, Doğu düşünce yapısına kadar tefekkür anlamında ne varsa vereceksin. Ki ruhî, tarihî, coğrafî ve edebî anlamda konuşacak mevzular gelişsin. Bizim anladığımıza göre ne kral, ne başkan ne de halife merkez yapısı, halkın keyfine bırakmayacak derecede ciddi makamlardır. Kimsenin kafasına göre olmamalı yani. Fikrî kavgalar işte bu uzmanlar tarafından gerçekleşirse devlet makamının kalitele seviyesi yükselir. Emekleri, görevleri budur. Askerin emeği güvenlik, halkın da emeği tıptan tut eğitime ve gıdaya kadar ne varsa. Ve bunlar hep bir denetim altında. Hiç bir emeğin zayi olmayacağı bir sistem. Doğru bir sistem ve denetim yoksa, emek dediğin hep kullanılmaya ve sömürülmeye açık maalesef.”
Murat: “Biraz daha açarsak, devlet denilen aidiyetin birlerden çokluğa hissettirilmesi. Yukarıya doğru sırlı, aşağıya doğru severek ve sevdirerek, anlatarak ve anlaşılarak tamamen transparent olmak.”
Orhan: “Fikir aykırılıklarını nefret üzerine değil çözüme giden veriler olarak ele almak. Sağlıksız yada hiç bir verinin olmadığı yerde sonuç aranamaz ve beklenemez. İdeolojik olarak etiketlenmiş olsalar bile.”
Murat: “İdeolojileri birlikte hareket etmeye zorlayan bir zaman sanki.”
Orhan: “İttifak meselesine dair sayısız örnek var tarihte. Mesele “Nasıl Birlik?” sorusuna geliyor. Birlik, bir olana bağlılıktan gelir. Yani aynı şeye tapacak şekilde bağlı olanlar birliği daim kılarken, bazen bir çıkar uğruna gerçekleşen birliktelikler o çıkarın sonucuyla sınırlı kalabiliyor. Bugünün müttefiki yarının düşmanı bile olabiliyor. 1813’ün Ekim ayında Avrupa’nın en büyük savaşlarından olan ve Almanya’nın Leipzig şehrinin sınırında gerçekleşen en kalabalık ve kıtayı ikiye bölen çoklu milletler savaşında bir tarafta Fransa ve ittifak orduları, diğer tarafta Prusya ve ittifak orduları vardı. Oskar Lafontaine “Geleceğin Cemiyeti” adlı eserinde, tarihsel Avrupa Birliği kavram noktasındaki genel ikilemin hep Almanlar ve Fransızlar etrafında şekillendiğini belirtir. Roma Vatikan’ını ve Britanya’yı da es geçmeden… Buna bağlı olarak bugünün modern Avrupa Birliği yine Almanların ve Fransızların gazıyla ayakta durmuyor mu?”
Murat: “İdeoloji kavgaları ve İttifaklar” diye bir tiyatro eseri yazılmalıymış. Herhalde bazı şeylere duyulan ilgi gibi ben de bunun hayranı olurdum.”
Orhan: “Kim bilir? Belki vardır. Mesela bizde canlı sahneleri bile var. Mesela Salih Mirzabeyoğlu Mahir Çayan’dan bahsederken nefret sözleri sarfetmez. Fikrî bir hadisedir. Sadece bu değil. Daha neler var. Mesela herkese “Salih Mirzabeyoğlu’nun fikri ile müttefik ol” diyebilirsin. Her kesimden insana hitap edici bir özelliği var. Bu konuda bile Kumandan’ın tebrik edilmesi gerekmiyor mu?”
Murat: “Biraz da sempatizanlarının ve diğerlerinin anlayışı ile alâkalı bir durum. Fikrinde samimi olanlar zaten olgunlaşmanın neticesiyle meselelere daha efendi bakabiliyor. Fikrinde derinleşmeyenler de meselelerin kaba kısmında çırpınıyor ve oldukları yerde sayıyorlar. Bunlar da maalesef ağır basıyor.”
Orhan: “Sahici fikrin değilde palavraların değer bulması ve ağır basması bu yüzden. Halk bilinçlendikçe sahte yöneticilerin işi güçleşir. Halk, her konuda konuşmaktan utanacağı ama hesap sormaktan da çekinmeyeceği gibi idare eden de yapacağı yanlışlar karşısında hesap sorulacağı idrakiyle daha dikkatli olmaya özen gösterir ve ahlâkî sistem yerli yerine oturmaya başlar. “Ben şucuyum, sende şucusun, o zaman seni sevmiyorum” mantığı ile nereye kadar? “Sende şu varsa gel ve anlat!” diyebileceksin. “Her şeye okey” demenin bir anlamı yok ki. Birileri makamın hakkını verecek ki o makamın itibarını yirimesi güçleşecek. Bu sağcılar için de geçerli! Her şeye “nayır nolamaz” demekle de olmuyor bu işler. Hele de liberallerin çarpık çurpuk ortalık malı zihniyetiyle olacak şeyler hiç değil.”
Murat: “Öyle ya denizin içindeki kum taneleriyle uğraşmaktan denizin nimetlerini görmez olduk. Kimsenin umrunda kalmıyor artık güzellikler, yanlış yolda dahi olsa doğru adına verilen samimi emekler.”
Orhan: “Samimiyet ve emek meselesi. “Ahlâk, Devlet ve Emek” cümlesini sloganlaştırmak gerekiyor. Her şey basitleştikçe zorluktan kaçıyoruz. Emek yok. Şak diyorsun yemek geliyor, şak diyorsun elinin altında. Kafayı kaldıracak durumda değiliz. Bunlara kalsa, gerçek emekçiler arada unutulup gidecek. Kalmayacak inşallah! Elleri veya beyni nasırlı hiç bir insanın emeğine saygısızlık olmayacak. Özellikle makamından dolayı keyfinden sefa süren idarecileri görmek mümkün olmayacak.”
Murat: “Aslında bu, bütün eli ayağı düzgün fikirlerin ve ideolojilerin olduğu gibi farklı inanışlardaki samimi insanların da özlemini çektiği sistem. Kim ister böylelerini?”
Orhan: “İsteyen istiyor işte. Yeri geliyor durum kendisini devrime zorlamıyor mu? Gerekirse zorla deniliyor. Hakikatin anlaşılmadığı yerde hakikat bunu hakkı gereği yapıyor. Değişimin şart olduğu zamanlar nasıl değişimden ürken, kaçan, nefret eden oluyorsa değişim için uğraşan, çırpınan, kellesini ortaya koyanlarda oluyor. Değişmeyen tek kural değişimin ta kendisi. Bunu istemeye başlamak. Hep değişim arzusu çekmek. Değişim durmamak, akmaktır. Gelişmektir, verimdir, hayattır, havadır, sudur. Su değişmezse kokar. İnsan hayli hayli değişmeli. Yalnız kafasına göre bir şeylerin ismini veya şeklini değiştirmiş olmakla yetinmemek. Bunun içinde yıkılan şeyin üstüne kurulacak yapının çimentosunu ve harcını karıştırmaya talip konsantre bir şekilde kolları sıvamışlar gerek.”
21 Nisan 2023
Devam edecek…