ERDOĞAN SONRASI SİYASET
Âlâaddin Bâki AYTEMİZ
Daha önce ifade ettiğimiz üzere, bugünün artık aktüel siyasî konusu Erdoğan sonrası siyasetin nasıl ve kimler elinde şekilleneceği davasıdır.
Erdoğan’ı götüren şartları kim belirlerse, yerine gelecek olanı da o belirleyecek.
Seçimlerle demokratik yol, hastalık sebebiyle çekilme, sosyal kargaşalık vs…
Tabiî Erdoğan sonrası için herkesin bir hesabı olduğu gibi Amerika’nın da hesabı ve hazırlıklarının olmaması düşünülemez. Erdoğan elbette gidecek de yerine kim gelecek, gelmeli? Gelecek olanın gelebilmesi için Erdoğan hangi şartlarda gitmeli?
Bu sualler çerçevesinde biz de kendimize sorabiliriz: İyi, doğru ve güzeli dikte edebilmek adına sürece nasıl dahil olabiliriz? Giden nasıl gitmeli, gelen nasıl ve kim olmalı? Bizim iktidarımızın mümkün olabilmesi için gerekenler neler?
Bu sualleri kendi menfaati adına Amerika da soruyor demiştik. Geçenlerde bir hadise yaşandı. Sembolik olarak önemliydi. Selçuk Bayraktar Amerika uçak gemisine davet edildi. İlk bakışta teknik bir inceleme gezisi olarak gözüküyordu. Ama sonradan öğrendik ki, sadece bu değilmiş, işin içinde doğrudan Amerikan Büyükelçisi de varmış. Yani, buz gibi siyasî bir görüşme. Diğer yandan Selçuk Bayraktar’ın siyasete yeşil ışık yakan açıklaması da geldi.
Bu arada Selçuk Bayraktar, Amerikan uçak gemisine yaptığı ziyaretle ilgili bir tivit attı. Türkçe ve İngilzice olan bu tivitin Türkçe olan ilk kısmında davet için Amerikan heyetine teşekkür ederken, İngilizce olan ikinci kısmında davet edenin Amerikan elçisi olduğun öğrenmiş oluyoruz.

Bu tip şeyler aklımıza hep Tanzimatçıları, Tanzimatın sahte kahramanlarını getiriyor. Onlar da Batı ile olan ilişkileri hakkında, anlaşmalar vs yabancılara verdikleri yabancı dillerdeki metinlerle, Türk milletine yatıkları açıklamaların Türkçe metinleri birbirinden farklı olurdu.
Bu görüşme sadedinde, Ümit Özdağ, Bayraktar’ın hazırlanması, yolunun açılması anlamına gelebilecek gözden kaçan bazı hususları gündeme getirdi.
Özdağ: “Türkiye’de 3 tane İHA/SİHA üreten şirket var. 2 tanesi devlet şirketi, 1 tanesi özel şirket. Devletin kendi şirketi neden üstün nitelikli İHA/SİHA yapmıyor da bir özel şirket yapıyor?
Acaba bu devlet şirketinin deha olduğu kanıtlanmış mühendisi neden hapse alındı da aylarca içeride tutuldu? Casuslukla suçlanıp sonra nasıl beraat etti?”
Bütün bunlar nedir?
Tek başına bir şey değil.
O onla görüşmüş, bu bununla görüşmüş; kendi başına ele alınırsa sadece dedikodu.
Biz işin fikir kısmına bakarız.
Dolayısıyla fikir çerçevesi içine oturtmak gerekir.
Selçuk Bayraktar bu ülkede yetişmiş kalifiye bir teknik eleman, hatta üst düzey olmakla birlikte, fikir yönü ile bir şey vaadedici değil. Zira son tertip edilen Teknofest etkinliğine istinaden, Teknofest gençliği diye, teknik üzerinden bir gençlik tanımı ve idealizasyonu yapmış olmasına bakarsak, tekniği putlaştırıcı, fabrika yanına cami yapmayı İslâmî olma zanneden fikir güdüklüğünün son temsilcisi de diyebiliriz. (*) Kültür Davamız’ın künhüne vakıf olunmadan Batı müsbet veya menfi bir kıymet hükmüne bağlanamaz ki; biz, kuru kutuya kabule, Batı taklitçiliğine karşı olduğumuz gibi, aynı saiklerle reddedişi de doğru bulmayanlardanız. “Üstad Batı taklitçiliğinin karşısındaydı, biz de Batı taklitçiliğini reddediyoruz!” diye, meselenin şuuru olmadan, sırf Üstad taklitçiliğinde kalanlar ayrı facia. Bizdeki Batıcılar Batı taklitçisi ise, Batı karşıtı gözükenler de Batı karşıtı Üstad’ın taklitçiliğinden öteye gidemeyen, Üstad’ı idrak seviyeleri kuru sıkı pohpohçuluğa yetecek ve son tahlilde karşı oldukları Batı’yı yaşatıcı tipler.
İşte, o ilişkileri bu fikir çerçevesi içine yerleştirdiğimizde tablo korkutucu olabiliyor.
Milletimizi, dinimizi ve tüm insanlığı kurtarıcı fikir ve hamle adına tek ümidimiz, kendimiz; bütün dünyayı, bütün madde ve mânâsiyle kendisine ram edecek olan Büyük Doğu-İBDA gençliği. Teknofest bunun yanında çocuk oyuncağı kalır. Biz varsak dava var!
(*) Teknik mevzuunu yazarımız Ayhan Sönmez şöyle ele almıştı: