MÜCADELEYE DAİR
Ayhan SÖNMEZ
Bir eylemi tarihî kılan, kendi başına yahut da kendi adına yapılmış olması değil, mânidar bir etki oluşturacak şekilde yapılandırılması, öncülerin eylemleri tarafından yönlendirilmesi ve henüz doğmamışların mistik dünyasına yönelik olmasıdır.
Hikâyenin her iki yanında da karanlık hüküm sürüyor, kökleri geçmişin sıkıcılığında kayboluyor, meyveleri fikir adamının hiçbir zaman göremeyeceği mirasçıların topraklarına düşüyor, ama yine de her iki tarafta da tanımlanmış ve beslenmiş ve ebedi oluşu da, ihtişam ve yüce mutluluk da burada yatar.
Kahramanı ve savaşçıyı maceracıdan ayıran şey, gücünü şahsî olandan daha yüksek rezervlerden alması ve eylemlerinin yanan meşalesinin bir rüzgârda titreyerek sönüp gitmesi değil, geleceğin şekillendirildiği parlak bir ateş olmasıdır. Maceracının büyüklüğünde, rengarenk manzaralara çılgınca bir akında sıradan bir şeyler vardır ve bu da kendine has bir güzelliğe sahiptir, ancak gerekli olan ve kaderin şartlandığı şey kahramanda tecellî eder; o, sadece kendisi için değil, sadece bugün için değil, herkes için ve her zaman önemli olan gerçek bir ahlâk adamıdır.
Savaş alanı ve kaybedilmiş gibi görünen mevzi ne olursa olsun, geçmişi korumanın ve gelecek için savaşmanın gerekli olduğu yerde harekete geçme fırsatı asla kaçırılmamalıdır. Bir insan gerçekten de kendini kaybedebilir ama onun kaderi, mutluluğu ve doyumu daha yüksek ve daha uzak bir hedefin kalıntılarıdır.
Bağlanmamış adam ölür ve onunla birlikte eseri de ölür, çünkü ebatı yalnızca kendisine uyarlanmıştır; kahraman ölür ama düşüşü kan kırmızısı bir gün batımı gibidir, yeni ve daha güzel bir yarın vaat eder. Bu yüzden büyük savaşı, renkleri şimdiden daha muhteşem bir yarını tanımlayan ateşli bir alacakaranlık olarak hatırlamalıyız. Ölen dostlarımızı bu şekilde düşünmeli ve onların ölümlerinde başarının işaretlerini, yaşamın en keskin onayını görmeliyiz. Mutluluğu kader odasında yaşayıp gizemli kan akışında akmakta bulmak istiyorsak, hain tıynetin “her şey boşa gitti” şeklindeki zihniyetinden uzaklaşmalıyız, o iğrenç pislikten uzaklaşmalıyız. Mânâlı, önemli bir manzara içinde hareket edin ve doğum şansının bizi yerleştirdiği zaman ve mekânda bitki örtüsü içinde yaşamayın.
Hayır, doğum bizim için tesadüf olmamalı! Bizi gerçek dünyamıza taşıyan ve çevredeki yerimizi binlerce sembolik bağla tanımlayan eylemdir. Bu sayede, köklerine bağlı insanlardan oluşan bir topluluğun üyeleri oluruz. Hayata buradan, sabit bir noktadan başlıyoruz, ama bizden çok önce başlayan ve ancak bizden sonra sona erecek olan bir hareketle. Bu muazzam yolculuğun yalnızca bir kısmını geçiyoruz ancak yol boyunca mirasın tamamını yanımızda taşımakla kalmamalı, aynı zamanda zamanın tüm taleplerini de karşılamalıyız.