FİLİSTİN HAKKINDA SIK SORULAN BAZI SORULAR

Levent AKINCI (*)

FİLİSTİN HALKI TOPRAKLARINI SATTI MI?

Hayır. Osmanlı’nın çekilmesinden, yani 1917/18’den önce bölgede Yahudi nüfus ki bunun bir kısmı asırlardan beri zaten orada vardı, bir kısmı da Osmanlı’nın son devrinde ve hususen İttihatçılar’ın ihmâlleri sonucunda yerleşmişti; Müslümanların neredeyse 10’da 1’i kadardı. Kahir çoğunluğu Müslüman olan 600.000 kadar Arap ve diğer unsura karşın Yahudilerin sayısı 60.000 idi. Gerek 1. Dünya Savaşı sonrasında gerek Osmanlı çekildikten sonraki İngiliz işgâlindeki yıllar boyunca ve 2. Dünya Savaşı sonrasında İngiltere ve İsrail tarafından sistematik olarak bölgeye siyonist yerleştirildi. Siyonist olmayan yahudi göçmenler de siyonistleştirildi. Bu göç dalgaları ve iskân sonraki yıllar boyunca da sürdürüldü. Bir taraftan yahudiler getirilip iskân edilirken bir taraftan da müslüman halk türlü zulümlerle göçe zorlanıyordu. Ve İngilizler siyonistleri silâhlandırırken, müslüman ahaliyi ise silâhsızlandırıyor, bazen sıradan yaşlı insanları bile ‘direnişçi’ diyerek idam ediyordu.

Ve 1947/48’deki taksim plânları ve savaşa kadar bu günkü sözde İsrail haritasındaki toprakların sadece % 10 kadarı siyonistlerde idi. Daha da az aslında. Maksimum yüzde on ediyor veya etmiyor. Yani toprak oranı da aşağı yukarı nüfus oranı gibiydi. Toprakların geri kalan % 90 kadarı siyonistlerin 1948 ve 1967 sıçramasıyla ve aralardaki diğer tüm yıllar boyunca zorla gaspla elde edilmiştir. İsrail, Batı’nın desteğiyle savaş, tehdit, tedhiş vs gayrı meşru suretlerde zorla zorbalıkla ele geçirmiştir Filistin’i. Batı, İsrail’e her türlü siyasî, askerî, iktisadî desteği verirken, Filistin halkına da her türlü ambargo ve tecritte bulunmuştur. Bu gün dahi bu böyledir. Bakü Fatihi Nuri Killigil Paşa bu ambargoya kafa tutup Araplara silâh göndermek istemiş ve çok geçmeden yerli millî silâh üreten Killigil silâh fabrikası şüpheli bir biçimde yanmıştır. Buna aşağıda kısaca değineceğiz.

Evet, öteden beri, bilhassa bazı gayrı müslim Araplardan topraklarını satıp Beyrut’a, şuraya buraya gidenler olmuştur. Keza, her türlü baskı ve ambargo olan bir coğrafya sözkonusu, bu eziyetler karşısında bazı küçük toprak sahibi Müslüman Araplardan da tek tük satıp göçenler olmuştur. Ama genel bir toprak satışı asla sözkonusu değildir. ‘Bazı’ prof ünvanlı popüler isimler, ki bu meseleye dair bir ihtisas sahibi değiller, bu konuda yanılıyor hatta yanılgı demek az olur, yalan söylüyorlar! Osmanlı sonrasında Siyonistlerin gasp ettiği bazı büyük araziler sahipsiz kalan hazine ve vakıf arazileriydi. Keza, bazı zengin toprak sahiplerinin de satmasıyla kabarmıştır bu elde edilen toprak miktarı. Hülâsa, bu şekilde satın almalarla ve müslüman halk, İngilizlerin silâhlandırdığı Haganah gibi siyonist örgütlerin saldırı ve tehditleriyle göçe zorlanarak, 1947/48’e gelindiğinde, bahsettiğim, bu günkü İsrail haritasındakinin maksimum % 10’u kadar toprağı elde etmiştir Siyonistler. Fakat 1948 ve 1967 sıçramasıyla asıl büyük gaspı gerçekleştiren İsrail, böylece bu günkü haritasına erişmiştir. Aşağıda, sondaki linkteki İsrail sitesinde bile rahatlıkla verdiğim nüfus miktarları görülebilir.

Filistin halkı Filistin’e ve Türklere ihanet etti mi?

Hayır! İngiltere ile işbirliği yaparak Osmanlı’ya isyan edenler Filistin halkı değildi, hain Şerif Hüseyin ve taraftarları idi, ve bunlar bütün Arap dünyasında az bir sayı arzetmektedir. Ve onun ayarttığı bir kısım bedeviler bütün Arapları temsil etmez. Genel Kurmay belgelerinde bile geçtiği üzere, Şerif’in nüfûzu daha çok Mekke ve civarında idi, diğer Arap dünyası Osmanlı tarafında idi. Hatta Mekke’de bile çoğu şehirli Arap Osmanlıcı idi, buna da aşağıda kısaca değineceğiz.

Viyana bozgunundaki hain bir Kırım Hanı yüzünden bütün Kırım halkını ve tarihini töhmet altına almak nasıl ki caiz ve doğru değilse, az bir kısım Arap ihanet etti diye hepsini töhmet altına almak ve Araplar hain demek de aynı şekilde, asla ahlâkî ve makûl değildir. Ve hadiseye bilimsel tarihçilik ile yaklaşanlar bu tür faşist ideolojik anakronik bakışla yaklaşırsa hakikati ıskalamış olurlar.

Ve aynı mantıkla Kırım Türkleri bizi sattılar veya Kırım Türkleri haindir demek durumunda kalırlar. Ki böyle “ler”li “lar”lı genelleyen ifadeler ve böyle bir bakış ne İslâmî ne insanî ne de ilmîdir. Tarihte nice yiğit Anadolu Türkü var olduğu gibi nice yiğit Kırımlı Türk de var olmuştur, nice yiğit Arap da Kürt de Çerkes de. Hiçbir ulus birkaç çürük elma yüzünden lekelenemez yaftalanamaz!

Irak’ta Uceymi Paşa, Filistin’de İzzeddin Kassam, Sûdan’da Sultan Ali Dinar, Libya’da Şeyh Senûsî ve Ömer Muhtar, Cezire’de Emir Hüseyin, Teşkilâtı Mahsusa fedâisi ve en operasyonel adamı olan Sudanlı Zenci Musa ve daha nice Türk olmayan Müslüman, Devleti Aliyye’nin, Türk Halife’nin emrinde idi, hep de öyle kaldılar.

İngilizlerle işbirliği yapan Şerif Hüseyin’e karşı sonunda kadar Osmanlı’nın yanında yer alan ve bu yüzden Şerif’le düşman olan ve şehid edilen Arabistan’lı Rabiğ lideri Emir Hüseyin gibi.

Bazı tarih kitapları ‘birinci dünya savaşında Araplar’ deyince hep ‘biz Türkleri sırtımızdan vuran’ ‘Şerif Hüseyin’i yazar, ama nedense ‘biz Türklerin sırtını koruyup kolladığı için şehid edilen’ yiğit ‘Emir Hüseyin’i ve benzerlerini, Uceymi Paşa’ları yazmazlar!.. Aynı karanlık elleri Arap ülkelerinde de kitaplara sürekli olarak ‘Türkler bizi sömürdü’ diye yazıyor olarak görüyoruz.. Ne zaman uyanacağız? Aynı Ümmet düşmanı karanlık politika Kürtlere yönelik olarak da ‘Araplar ve Türkler sizi sömürdü kullandı’ şeklinde cereyan ediyor şimdilerde.

Medine müdafii Fahreddin Paşa’nın yanında bulunmuş olan Feridun Kandemir’in “Medine’de Peygamberimiz’in Gölgesinde Son Türkler” adıyla basılan kitabını okuyan biri bile rahatlıkla görecektir ki Arapların az bir kısmı İngiltere ile işbirliği yapmıştır.

Ve emekli general Cevat Rıfat Atilhan’ın ve yine emekli bir general olan Mustafa Turan’ın farklı tarihlerde yazdıkları aynı isimdeki kitaplarını (31 Mart Faciası) okuyanlar rahatlıkla göreceklerdir ki, o kadar işbirlikçi, içeride, Siyonist Nili örgütü ve masonluk ile içli dışlı olan bir kısım İttihat ve Terakkî üyelerinden de çıkmıştır.

Osmanlı çekilirken Mekke, Medine, Kudüs, Kahire, Halep, Bağdat ve diğer ‘şehir’ ahalileri, yani medenî Araplar yollara dökülüp ağıtlar yakmıştır “gitmeyin” diye. Ayrıca, bedevilerin de hepsi hain değildi.

Ve şunları da unutmayalım; Filistin direnişinin başı İzzeddin Kassam da Arap idi, Ürdün Kralı hain Abdullah’ı Kudüs’te vuran Filistinli Hüseynî genç de Arap idi, Filistin davası uğrunda canından olan Arabistan Kralı Faysal da Arap idi. Filistin davası için Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat’ı vuran subay Halid el İslambuli de bir taraftan Türk bir taraftan Seyyid Arap idi. Faysal’dan sonra gelen Suudî kraliyetine cihad ilân eden Cuheyman Uteybî de Arap idi. Filistin için Amerika’yı vuran Usame de Arap idi. Bu uğurda can veren Ahmed Yasin de Arap idi. Görüldüğü üzere bir çoğu da Filistin toprakları dışında cereyan eden mücadelede nice yiğit Arap baş rol almıştı.

Nuri Killigil Paşa Filistinlilere silâh verdi mi?

Evet! Hatta bu yüzden suikaste kurban gitmiş olabilir bile. Çünkü Haliç Sütlüce’deki silâh fabrikasındaki şüpheli yangın ve patlamada vefat ettiği günlerde, yani 1949 martında, yine Pakistan’a ve Filistinlilere, ambargoya rağmen cephane göndermek üzere idi. Evet, Çırpınırdın Karadeniz marşının atfedildiği, Enver Paşa’nın kardeşi ve Kafkas İslâm Ordusu’nun komutanı olan Nuri Paşa, Hindistan karşısında ayrılma ve kurulma sürecindeki Pakistan’ı, siyonist İsrail’e karşı da Filistinlileri ve diğer muharip Arapları destekliyordu.

Gayet İslâmî ve insanî bir duruş sergilemiştir yiğit Nuri Paşa! İçimizdeki mankurtlara ders olsun! Allah Teâlâ’nın insanları farklı uluslar olarak yaratma hikmetine düşman olan malûm yerli ‘Ku Kluks Klan’larımız yerli ‘Neonazi Dazlaklar’ımız görseydi muhtemelen Nuri Paşa için de “Arap Sevici” derlerdi. Nuri Paşa amasız, kayıtsız şartsız doğrudan mazlum Müslümanların yanında yer almıştır.

Ve bildiğim kadarıyla mecliste Sütlüce patlamasının görüşmelerinin bitmesinden sadece bir kaç gün sonra Laik Ankara’daki o günkü hükümet İsrail’i resmen tanımış ve İslâm dünyasında İsrail’i tanıyan ilk yönetim olmuştur. Kör tesadüf (!) olmalı.

Bu arada; bakınız burası çok ama çok önemli bir ayrıntı;

Filistinliler Filistin’ e ihanet etmiş toprak satmış veya Türklere ihanet etmiş olsaydı, o cepheyi ve dönemi bir tanık olarak çok iyi bilen Nuri Paşa, hayatına mâlolacak olan böyle bir fedakârlığa girişir miydi???

İsrail’i kuran beyin kadro kimlerdi?

1915’te Çanakkale’de İngilizlerin yanında gelip biz Türklere karşı savaşan Siyon Katır Birliği! Meselâ İsrail’in kurucusu ve ilk başbakanı olan David Ben Gurion da bu birliğin devamı olan ve Filistin cephesinde ‘Yahudi Lejyonu’ adıyla devam eden birlikte yer aldı ve İngiltere’nin yanında biz Türklere karşı savaştı.

Daha sonraki dönemde Haganah, İrgun, Stern ve Mossad hep bu Siyonist ideologlar tarafından kurulmuştur. Bütün bir İsrail devleti bunlar tarafından kurulmuştur. Ellerinde Türk kanı vardır hepsinin!

“Çanakkale İçinde Vurdular Beni” türküsünü söylerken, dinlerken bu kısmı da hatırlayalım bundan sonra.

Ve “Çırpınırdın Karadeniz” marşını söylerken, dinlerken de Nuri Paşa’nın ölümünden önceki son icraatının, dünyanın ambargosuna rağmen Arap ve Pak kardeşlere silâh göndermek olduğunu da hatırlayalım.

Tarihimizde Kudüs için kimler savaşmıştır?

Mescidi Aksa’nın Kur’ân’daki yerini hepimiz biliriz, Hz Peygamber Aleyhisselâm’ın Mirac’ını, İsra hadisesini de. Üç Mescid hadisini de hepimiz biliriz. Mekke’deki Kâbe Beytullah, Medine’deki Mescidi Nebevî, Kudüs’deki Mescidi Aksa; üç mübarek mukaddes mesciddir. İlk defa Süleyman Aleyhisselâm tarafından inşa edilen Mescidi Aksa’nın hikâyesi uzun, aradaki kısmı atlayarak diyecek olursak,

Halife Ömer Radıyallahuanh zamanında fethedilen Kudüs uzun bir zamandan sonra Haçlı işgâline uğramış ve daha sonra Sultan Salahaddin Eyyûbî Rahmetullahialeyh tarafından 1187 Hıttin zaferiyle yeniden fethedilmiştir. Moğolların işgâline ramak kalmışken Sultan Baybars Rahmetullahialeyh 1260 Ayncalut zaferi ile bu işgâle fırsat vermemiştir.

Kanunî Sultan Süleyman Rahmetullahialeyh’in 1526 Mohac, Barbaros Hayreddin Rahmetullahialeyh’in 1538 Preveze gibi zaferleri ve daha pek çok Osmanlı sefer, akın, zafer ve fethi, aslında her seferinde, sömürgeci Haçlı Batı tarafından plânlanan veya arzulanan yeni bir Haçlı seferini, ters yönde bir akınla bastırıp, sömürgeci Haçlı Batı’yı kendi evinde, kendi kapısı önünde durdurup tokatlamak idi.

Osmanlı devrinde Kudüs ve Yahudi Hristiyan tebaa ne durumda idi?

Gerek Raşid Halifeler, gerek Emevîler, Abbasîler gerekse Osmanlı devri Kudüs’ünde her iki din mensupları da dinî hac ve ibadetlerini serbestçe yapabilmekte idi. “Öteki”ne de yaşam hakkı ve belli bir yaşam standardı sağlayan tek nizâm olan o düzende gayri müslim zımmiler sadece Kudüs’de değil imparatorluğun her köşesinde dini, dili serbest bir şekilde yaşayabilmekte idiler. Hatta doğuda veya batıda zulme uğrayanlar dahi Hilafete sığınıyordu. Endülüslü Seferad Yahudileri, Avrupalı Hristiyan Amişler, Rus Hristiyan Malakanlar ve daha niceleri, Osmanlı topraklarına sığınıyordu ve devlet hepsini himaye ediyordu. İrlanda halkının Kara 47 dediği 1847 kıtlığında Osmanlı onlara, sadist kraliçe Victoria’nın engellerine rağmen ciddi yardımlar yapmıştı.

İrlanda asillerinin bu Osmanlı yardımına teşekkür mektupları meşhurdur. Bu kıtlık hakkında ve sömürgeci Britanya devletinin karakterini yansıtması cihetiyle bir de ibretlik film vardır, Türkçe dublajı nette mevcuttur: ‘Kara 47’.

Her Yahudi Siyonist midir?

Hayır. Meselâ David Ben Gurion’ların Siyon Katır Birliği veya Yahudi Lejyonu’na karşın Osmanlı ordusuna katılan gerek Yahudi gerek Hristiyan Ermeni ve Rumlar da olmuştu. Bu gün dahi, İsrail’e karşı olan Hasidik cemaati gibi anti Siyonist Yahudileri veya Filistinlilerin evlerini yıkmak isteyen İsrail buldozerlerinin karşına dikilen ve katledilen yiğit Rachel Corrie gibileri görebiliyoruz. Kısacası antisemitik değiliz, o bir tür faşizmdir. Dinimizin Şeriatımızın ilgili hükümleri gereği asırlarca zımmî vatandaşımız olarak hayat hakkı ve belli bir yaşam standardı sunduğumuz ve karşılığında ihanet içinde olmamış gayri müslimleri asla azgın Siyonistler ve Taşnaklar ile vs bir tutmuyoruz, bir görmüyoruz. Her Yahudi Siyonist değildir. Her Ermeni Taşnak değildir, her Rum Eok’cı değildir.

(*) Psikolojik Danışman / Tarih Yüksek Lisans Öğr.

Not: Daha önce yayınlamış olduğumuz bu yazıya, yazarı tarafından ekleme yapıldığından yeniden yayınlıyoruz.

2 thoughts on “FİLİSTİN HAKKINDA SIK SORULAN BAZI SORULAR

  1. Hıttin zaferi 1187 olacaktı, dalgınlığa gelmiş hataen 89 yazmışız.

  2. Bir düzeltme de şurada yapayım, David Ben Gurion Çanakkale’de Siyon Katır Birliği’nde bulundu mu tam teyit edemedim, fakat bu birlik daha sonra Filistin’e götürüldü ve Yahudi Lejyonu olarak Türklere karşı savaştı. O lejyonda bu katırcılarla birlikte savaştığı kesin. Velhasıl elbette ki hepsi aynı kapıya çıkıyor, İsrail ve askeri istihbari yapısının temeli Çanakkale cephesine dayanıyor..

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d