ÜLKELER BATI’NIN YAPTIRIMLARINA KATLANABİLİR AMA AHLÂKÇILIK YAPMASINA KATLANAMAZ

Wolfgang Münchau

New Statesman

1 Kasım 2023

Takdim: FT Deutschland’ın eski eş yayın yönetmeni Wolfgang Münchau, Batı’nın iki yüzlü ve hedef ve temeli belli olmayan politikaları sadedinde bir Batılı olarak özeleştiride bulunmuş. Clausewitz’e atıf yapan yazar, Batı’yı, Clausewitz’i dinlemeyerek, siyasî perspektifi olmayan savaşlara girmekle itham ediyor ve Rusya’ya karşı uygulamaya konan ambargo-yaptırım yoluyla Batı’nın kullanmaya çalıştığı ekonomik silâhın kendisine döndüğünü ortaya koyuyor ve artık Batı’nın karşılaşmak zorunda kalacağı yenilgi tablosuna dikkat çekiyor.

Ülkeler Batı’nın Yaptırımlarına Katlanabilir ama Ahlâkçılık Yapmasına Katlanamaz

Avustralya bile AB ile ticaret görüşmelerinden çekildi, zira Avrupa’nın parmak sallamalarına katlanmak istemiyordu.

İşte Batı için çıkışsız bir üçgen. Aynı anda iki vekalet savaşını finanse edebilir. ABD Hazine Bakanı Janet Yellen, 16 Ekim’de Amerika’nın Ukrayna ve İsrail’e yardım etmeyi “kesinlikle” göze alabileceğini söylerken haklıydı. Batı aynı zamanda diğer ülkelere kendi iradesini dayatmak için mali yaptırımlar uygulayabilir. Ve dünyanın geri kalanı üzerinde ahlaki liderlik iddiasında bulunabilir. Fakat bu üç şeyi aynı anda yapamaz. Hatta ikisini bile yapamayacağını iddia ediyorum.

Fransa’nın eski başbakanı Dominique de Villepin, kısa bir süre önce verdiği televizyon mülakatında Hamas’ın Batı açısından “maksimum dehşet, maksimum zulüm” içeren bir tuzak kurduğunu söyledi. Villepin’e göre bu tuzak gerilimin tırmanmasına yol açabileceği gibi, nesiller boyunca kanıksadığımız Batı liderliğinin de sonunu getirebilir.

Bu konuda haklı. Vladimir Putin, geçen yıl Ukrayna’yı işgal ederek, Batı’nın en üst düzeyde iktisadi yaptırımlar uygulamasını tetikleyerek istemeden de olsa benzer bir tuzak kurmuştu. Batı aynı zamanda Çin’e de yaptırımlar uyguluyor; Huawei, yarı iletkenler ve yakında elektrikli otomobilleri hedef alıyor. Bu kısıtlamalar Rusya ve Çin’i birbirine yakınlaştırırken Brezilya ve Hindistan gibi pek çok bağlantısız ülkeyi de Batı’nın izinden gitme konusunda temkinli olmaya zorladı. Yaptırımlar aynı zamanda Rus doğalgazına bağımlı olan AB ülkelerini de resesyona sürükledi.

Çin medyası ve Avrupalı komplo teorisyenleri Batılı liderleri kendi iradelerini başkalarına dayatmaya çalışan şeytani komplocular olarak tasvir ediyor. Ben aslında durumun tam tersi olduğunu düşünüyorum. Batı ahlaki üstünlük duygusuyla hareket ediyor. Haçlının misyonerlik hevesi, son derece ahlaksız eylemlere yol açıyor. ABD, Amerikan politikasına uymalarını sağlamak için ülkelere ikincil mali yaptırımlar uyguladığında, bu ülkelerin demokratik haklarına meydan okumakla sonuçlanır. Aynı zamanda ABD’nin onlara dayattığı ahlaki standartlara karşı öfkeyi de besler.

AB de şimdi kendi değerlerini ticaret anlaşmalarına entegre ederek aynı şeyi yapmaya başlıyor. AB’nin Güney Amerika Ortak Pazarı (Mercosur) ile yapmayı planladığı ticaret anlaşması, AB Mercosur ülkelerinin kendi yağmur ormanlarını korumak için Avrupa standartlarını uygulamalarını istediği için hiçbir yere varmıyor. Avustralya AB ile ticaret görüşmelerinden çekildi, zira Canberra Avrupa’nın parmak sallamalarına katlanmak istemiyordu.

Batı’nın Ukrayna’ya sunduğu yardım da bir ahlak masalı. Prusyalı askeri teorisyen Carl von Clausewitz’in bize hatırlattığı gibi: “Asla bir savaşa —ya da vekalet savaşına— siyasi desteği sürdürme stratejisi olmadan girmeyin. Ve asla bir çıkış stratejisi olmadan da girmeyin.” Ukrayna’da gerçekçi olmayan mutlak zafer fikri dışında çıkış stratejisi neydi? Orta Doğu’daki çıkış stratejisi ne?

De Villepin’in en büyük şöhreti Şubat 2003’te BM Güvenlik Konseyi’nde dönemin Fransa Dışişleri Bakanı olarak ABD’yi BM silah denetimleri sonuç vermediği için Irak’ı işgal etmemeye çağırmasıydı. O dönemde ABD ve müttefikleri bunun yerine uluslararası hukuku ihlal etmeyi ve sahte kanıtlara dayanarak Irak’ı işgal etmeyi tercih ettiler. Rusya’nın uluslararası hukuku ihlal etmesinden şikâyet ederken Küresel Güney de dahil dünyanın geri kalanı bizi ikiyüzlü olarak görüyor.

Bilhassa AB için bu iki vekalet savaşı pek çok açıdan felaket. Putin’in saldırganlığı başta AB’yi birleştirmişti ama bu birlik zayıf. Sırasıyla Macaristan ve Slovakya başbakanları Viktor Orbán ve Robert Fico, Ukrayna’ya yardım için verdikleri desteğin bedelini ödemeye başladılar. Bu arada İsrail-Hamas savaşı Avrupalıları başından beri böldü. Bu ayrışmalar siyasi partiler içinde, özellikle de solda ve ülkeler arasında devam ediyor.

Uzun vadede en çok kaygı ettiğim konu, 2020’de sokağa çıkma yasaklarının başlamasından bu yana alınan siyasi kararların kümülatif etkisi. Komünizmin 1989 ve 1990’da çöküşünden sonra Batı, iktisadi modelini küreselleşmeye göre ayarlamıştı. Küresel tedarik zincirlerindeki teknik yenilikler, ticaret ve yatırımın serbestleşmesiyle birleşerek yeni bir küresel iktisadi model yaratmıştı. Çin’in nefes kesen iktisadi kalkınması, Batı tarafından emilen tasarruf fazlalarına bağlıydı. Bu durumdan en çok istifade edenlerin başında Avrupa geliyordu ve hiçbir Avrupa ülkesi, Almanya’dan daha fazla küresel olarak birbirine bağlı hale gelmedi.

Şu anda yaşanmakta olan jeopolitik parçalanma bu bağlantıları ve bağımlılıkları aşındıracak ve Batı açısından uzun vadede devasa iktisadi sonuçlar doğuracaktır.

Rusya Ukrayna’yı işgal ettikten sonra Batı’nın ilk kolektif eylemi Rus varlıklarını dondurmak oldu. Doların ve daha az ölçüde avronun baskın rolü bunu mümkün kıldı. Fakat bunun bir bedeli vardı. Yaptırımlar, diğer ülkelerin ödeme sistemleri kurma ve kendi aralarında ticaret anlaşmaları yapma çabalarını hızlandırdı ve Batı’nın finansal altyapısını kasıtlı olarak atlattı.

Yaptırımlar, bir nükleer bomba ne kadar etkiliyse o kadar etkilidir; kullanıp sonrasında zaferinizin tadını çıkarabileceğiniz bir senaryo yoktur. İronik olan ise yaptırımların çok da etkili olmamasıdır: Rusya’nın bu yılki büyümesi gelişmiş Batı ekonomilerinin çoğununkini aştı. Yaptırımlar Putin’in savaş açmasını da engelleyemedi. Siyasi ve mali açıdan tükenmiş Batı şimdi Ukrayna’da pek çok insanın acı bir hayal kırıklığı olarak göreceği bir sonuca razı olmak zorunda kalma tehlikesiyle karşı karşıya.

Rusya’nın ilhakının Avrupa’nın güvenliği açısından bir felaket olacağı gerekçesiyle Batı’nın Ukrayna’ya askeri destek vermesi için bir gerekçe gösterilebilir. Ancak amigoluk, ahlaki öfke ve dış politikada ne olursa olsun yaklaşımına katlanmak mümkün değil. Daha da kötüsü, kendi kendilerini yenilgiye uğratıyorlar.

Çeviri: Emre KÖSE

Kaynak: https://emrekose.substack.com/p/wolfgang-munchau-yazd-nereye-kadar

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d