MUTEBER BİLGİ

Burhan Halit KOŞAN

Mutlak olanı, geleneği, örf ve örfün getirdiği sembolleri ve eşrefi mahlûkat olan insanın uyanıklığını, totaliter rejimin serkeşliği ve zevzekliği ile değişenler, hayvanların refleksine ve kurnazlığına bile ulaşamadılar. Hani demem o ki, cennet ile cehennem aynı olmadığı gibi ulvî ile süflî, legâl ile illegâl, sevap ile günâh, aydınlık ile karanlık da aynı değildir. Bu düzlemde cinnet, çıldırmak, zevzeklik, sırnaşmak ve serkeşlik zekâ düşüklüğüne değil, bir kötülüğe, suçluluğa, günâha delâlet eder.

Eğer tarihimiz kof bir kütükse ve bize anlatılanların hepsi hurafe ve cahillerin bir masalı ise kendimizi iki defa dev aynasında görebiliriz. Ama eğer biz, bizden daha asaletli, çok daha bilgili insan nesillerinin varisleri isek, o zaman bugünkü halimiz ve ahvalimizle bir dev değil, pigmeleriz ve başımız önde yürümeliyiz. Allah’a ve Ol Resûlü’ne itaat etmenin şartlarını hazırlayan nizâm anlayışı, yani devletimiz kaybolduğuna göre bizler de birer pigme olduk. Selçuklu gibi odak noktası adalet olan devlet nizâmı olmadığı için süflî ve adi bir rejime itaatin şartları oluştu ve neticesi körü körüne bağlılığın olduğu bir köleliği getirdi.

Takdir edersiniz ki, bilgiyi hatıra pulu cinsinden biriktirmekle ne bir fazilet kazanabiliriz ne de cenneti. Bilgi, zihnimize vurulan parya prangasını ve yüreğimize kilit olan kölelik zincirini kırabiliyorsa muteberdir. Bilgi, hür olmayı ve hürriyeti tatmamızı sağlıyorsa kıymete haizdir. Bilgi, neşenin, vakarın, muhabbetin, samimiyetin, ağırbaşlılığın, keskin kavrayışın ve ince anlayışın, kalbini berraklaştıran samimilerin çağına ulaştırabiliyorsa itibarlıdır.

Biz, üstümüze vazife olmayan kuruntularımızı, şüphelerimizi, vehimlerimizi bilmeyi prensip edinirsek gerçek bilgiyi bilemeyeceğimiz gibi esas gerçeğin bilgisini ve hakikati hiç mi hiç bilemeyiz. Bilgi, gerçek bilgi, hamiliğini İngiltere’nin yaptığı totaliter rejimin imhasını, ayakta tutunmasına yol açan sütunlarının yıkımını ve un ufak olmasını getirmiyorsa malûmattır, dedikodudur, ıvır zıvır magazindir. Hani demem o ki, bilgi, gerçek bilgi diye öğrendiklerimiz ve öğreneceklerimiz merkezinde adaletin olduğu merhamet ve şefkat medeniyetine, yani ‘’Başyücelik’’ devletinin inşasına yol açmıyor ise öğrendiklerimiz hava cıva, sözlerimiz davul tozudur. Meşru olmanın, legâl olmanın yolu ahlâkın yoludur.

İsrail’den tehlikeli, İngiltere’den daha büyük baş belası olan totaliter rejimi çok iyi tanıyalım ve öç gününü yüreğimizde saklayalım. Hesaplaşma gününde yardım eden olmadığında öfkemiz destek olur. Devlet Baba’nın mahdumları, yani mavi, beyaz ve gri yakalı çocukları gerçeğe uzak, esas gerçeğe çok uzak, hakikatle aralarındaki mesafe ise Kaf dağının ardındaki Anka kuşu misali erişilmezdir. Sokak kedileri kimseyi gammazlamaz.

Rejim, namuslu insanın kendi başına yaşamasına, müstakil olarak var olabilme tercihine bile hayat hakkı vermemektedir. Seri tecavüzcüler, hırsızlar, kravatlı haydutlar vatan hainlerinden müteşekkil alçakların çıkardığı beşeri yasalara Allah’ın mutlak kaideleri gibi ihtiram ve saygı göstermemizi beklemektedirler. Hâlbuki herhangi bir konuda karar vermek gerektiğinde ufka bakmak ve mahşeri gözetmek yerine, beşerî yasalara Allah’ın “mutlak” ve asla değiştirilemez kaideleri muamelesi gibi itibar ettiğimiz andan itibaren hem kendimiz olmaktan çıkarız hem de her türlü şikâyet hakkımızı kaybedenlerden oluruz.

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Adımlar Dergisi sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et