SATILMA, DEĞİŞİM VE İKTİDAR / Ali Osman Zor – 15 Ocak 2020
Aslolan, değişim ve dönüşümün “ne adına” gerçekleştiği ve hangi “hayat tarzı”ndan hangi “hayat tarzına doğru” geçildiğidir.
Aslolan, değişim ve dönüşümün “ne adına” gerçekleştiği ve hangi “hayat tarzı”ndan hangi “hayat tarzına doğru” geçildiğidir.
Behiç Gürcihan ve Fatma Sibel Yüksek’in güdücüsü olduğu Açıkistihbarat’ın Twitter hesabından, yaşadığımız âfet üzerine doğruya yakın bir şekilde yaptığı değerlendirmeyi kıymetli alakalarınıza sunuyoruz. ADIMLAR AÇIKİSTİHBARAT: Küçük kıyameti andıran büyük afetler … Read More
İki dönemdir AYM Başkanlığı yapan Zühtü Arslan bir kez daha AYM Başkanı oldu. Erdoğan’ın İrfan Fidan’ı desteklendiği şayiası ayyuka çıkmıştı. Fidan’ın kaybetmesi, “Erdoğan kaybetti!” yorumlarına yol açtı. Seçim öncesi MHP’den … Read More
Ahmet ÖLÇÜLÜ Zaten kaleminin kırıldığını söyleyen Eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş’in Ankara’nın göbeğinden vurularak öldürülmesinin ardından yakalananlar, gözaltına alınanlar ve alınamayanlar… Ele geçirilemeyen tetikçi… Bunlar işin polisiye tarafı… Aslında … Read More
Selim GÜRSELGİL Merkez Bankası yıl sonu enflasyon tahminini yüzde 68’e çıkarmış. Yıl boyunca çıkara çıkara onlar da telef oldu farkındayız ama ülkenin koskoca Merkez Bankasının tahmini de biraz ne bileyim; … Read More
Bu da zaten siyasetin amaçlaştığı bir şey. Bütün ideolojilere zıt bir anlayış olan bu durum, en çok da İslâm’a zıttır!
İKTİBAS – TAKDİM Anadolu’nun güneyinde inşa edilmekte olan Siyonist Duvar’ın yükselişi her geçen gün artmaya devam ediyor. Bu çerçevede Türkiye’nin beka sorunu da her geçen gün daha da kritik bir safhaya doğru ilerlemesini sürdürmüş oluyor. Türkiye’yi yönetenlerin en acil, en temel görevleri bu Siyonist Duvarın yükselişine mani olmak iken, güya yaptıkları açıklamalarla aslında bu duvarın yükselmesine hizmet ediyorlar. Bahçeli’nin, Barzanî’nin 25 Eylül’de yapacaklarını ilân ettikleri referandumun müdahale sebebi sayılması gerektiğine dair beyanı karşısında, AKP cenahından en üst seviyeden Binali Yıldırım’ın, referandumu savaş sebebi sayamayacaklarına dair yaptığı açıklama ile ülkeyi yönetenlerin korku ve acziyet içinde oldukları bir kez daha ortaya çıkmış oldu. Sen, sana karşı yapılan bir hamleyi görüyor ve hatta bu gelişmeleri yeri geldiğinde “beka sorunu” olarak adlandırmakta da beis görmüyorsun da buna karşı alınması gereken tedbirleri almakta niye imtina ediyorsun? Ülkenin Tanzimat’tan bu yana içine savrulduğu “kaht-ı rical” problemine müthiş bir örnek. Düşman, adım adım bizi boğazlamaya doğru gelirken, biz sadece, “yapma” demekten başka bir şey yapamadığımız gibi, bizi boğazlamak isteyenleri, “asıl biz sizi boğazlarız!” da diyemiyor ve buna dair hamle yapmaktan aciz olduğumuzu da itiraf edecek kadar pespayeleşmiş bir görüntü vermekten de çekinmiyoruz. Adımlar’ın dünden bu güne yapmış olduğu yayınları takip edenler, bütün bu yaşanan hadiseleri de garipsemeyeceklerdir. Adımlar bunları söylediğinde, “ne alâkası var, siz zaten iflâh olmaz AKP muhalifisiniz” diye yapılan itirazlar da ortadayken, bu hakikatler artık herkesin dilinde… Yaşanacak olan büyük hesaplaşma öncesi, iktidarın işbirlikçi tutumu sebebiyle düşman gün geçtikçe daha da güçlenirken, düşmanın güçlenmesi oranında hâliyle biz daha da zayıflamış oluyoruz ve Beştepe ve şürekâsının Barzanî ile geliştirdiği ve Barzanî’yi güçlendiren ilişkiler kesilmeden devam ettiriliyor. Barış Doster, ODA TV’de yayınlanan son yazısında, çevremizde gelişen hadiseleri derli toplu bir şekilde kaleme almış. Düşmana düşman diyemeyişimize dikkat çekmiş. Doster’in yazısından sonra Adımlar’da çıkan haberlerin linkini de veriyoruz. BARZANİYE VERİLEN DESTEĞİN AĞIR FATURASI NE? Barış DOSTER Irak’ın kuzeyinde Bölgesel Yönetim Lideri Barzani, 25 Eylül’de bağımsızlık referandumu yapacaklarını ilan ettiğinde en sert tepki İran’dan geldi. ABD, esastan karşı çıkmadı. Zamanlama açısından itiraz etti, o kadar. Türkiye’nin tepkisi de düşük düzeyde oldu. Sert değildi. Olması da imkânsızdı. Çünkü Barzani’yi ekonomik ve diplomatik olarak fazlasıyla destekleyen Türkiye; İstanbul’da ve Ankara’da havalimanlarına Kuzey Irak bayrağı çekerek karşıladı Barzani’yi bir süre önce. İktidar partisinin kongresinde “Türkiye seninle gurur duyuyor” tezahüratı eşliğinde kürsüye çağırılan Barzani, Diyarbakır’da da meydanda selamlanmıştı, devlet ricaliyle birlikte. Kuzey Irak’taki gelişmelerin, İsrail’le yaşanan hızlı yakınlaşma ve Kıbrıs’taki arayışlarla birlikte ele alınması gerekiyor. Çünkü her üç meselede de diğer unsurların yanında, enerji kilit önemde. Şöyle ki; Kuzey Irak’ta yeraltında 3 trilyon metreküp doğalgaz çıkarılmayı bekliyor. Şimdiye dek 500 milyar metreküp doğalgaz bulundu. İşlenmeye başlandı. Bu miktar, Türkiye’nin yıllık ihtiyacının yaklaşık 10 katı. Rus doğalgazına olan bağımlılık oranı yüzde 55 olduğundan, Kuzey Irak’taki doğalgaz Türkiye için önemli bir seçenek olarak görülüyor. Dahası mesafe de yakın olduğu için, Türkiye’ye taşıma maliyeti daha ucuz. Fakat Türkiye’nin Rusya’yla ilişkilerinin boyutu, derinliği, yoğunluğu dikkat çekici olduğundan, Rusya’ya karşı manevra alanı kısıtlı. Hele de Rus uçağı düşürüldükten, 15 Temmuz emperyalizm destekli FETÖ’cü darbe girişiminde Rus desteği alındıktan ve Rus büyükelçisi öldürüldükten sonra… NATO ÜYESİ TÜRKİYE, BARZANİ REFERANDUMUNA KARŞI ÇIKAMAZ Türkiye’nin Kuzey Irak’taki referanduma yüksek sesle, kararlı biçimde karşı çıkmasını engelleyen başka unsurlar da var. Her şeyden önce Türkiye, Irak ve Suriye’den Türkiye’ye yönelen, ikisi de emperyalizm destekli olan PKK ve IŞİD terörüne karşı askeri mücadele verirken, siyasi düzlemde gerekli cesur saptamayı yapamıyor. Yani bunların arkasında, aynen FETÖ’nün arkasında olduğu gibi, ABD emperyalizminin olduğunu göremiyor. Türkiye ne zaman PKK – PYD – YPG terör örgütüne karşı harekât yapmak istese, ABD karşı çıkıyor. Tank ve ağır silah vererek desteklediği bu terör örgütünü, Türkiye’ye karşı koruyor. Türkiye; hem bu yalın gerçeği kabul etmekte zorlanıyor, hem de Irak’ta itiraz etmediği, hatta destek verdiği bağımsız Kürt devletine, Suriye’de itiraz ederek, çelişkili, tutarsız bir siyaset izliyor. Oysa tutarlı olması, bağımsız Kürt devletinin emperyalist bir proje olduğunu görmesi, Irak ve Suriye’den sonra sıranın Türkiye ve İran’a geleceğini saptaması, Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunması gerekiyor. Anımsayalım, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD ziyaretinden hemen önce, Genelkurmay Başkanı, MİT Müsteşarı, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü ABD’de bulunduğu sırada, ABD PKK – PYD – YPG terör örgütüne ağır silah vereceğini açıklamıştı. Zamanlama ve üslup manidardı. Türkiye’nin onuruna dokundu. Buna rağmen ne üç üst düzey yetkili, ziyaretlerini hemen kesip Türkiye’ye döndüler, ne de cumhurbaşkanı ziyaretini iptal etti. İncirlik Üssü ve diğer üsler tartışmaya dahi açılmadı. ABD, IŞİD terörüne karşı savaştırdığı, “kara gücüm” dediği PKK – PYD – YPG terör örgütüne adeta düzenli ordu muamelesi yaparken, onu muhatap alırken, düzenli ordulara verdiği silahlarla donatırken, Türkiye’nin tüm itirazlarına rağmen, onu tercih ettiğini gösterdi. ABD, Irak’ın kuzeyinde de peşmerge güçlerini, kurulacak bağımsız Kürt devletinin ordusu olacak şekilde eğitiyor. Gerçeği görelim. Türkiye; PKK – PYD – YPG terör örgütü konusunda da, FETÖ konusunda da ABD’den istediklerini alamadı. ABD, itaate ve icraata bakar. Sahadaki duruma gelince… ABD; Irak’ta Kürt kartını masaya sürdü, kazandı. Suriye’de sürdü, Esad’ın direnişi, Rusya ve İran’ın tavrı sonucu, tam olarak istediğini alamadı. Rusya da, Suriye Kürtleri ile işbirliği yaptı. Silah sattığı PKK – PYD – YPG terör örgütünü, tamamen ABD’nin inisiyatifine bırakmadı. IŞİD’e karşı mücadelede aynı cephede buluşan ABD ve Rusya; PKK – PYD – YPG terör örgütü konusunda da Türkiye’nin hassasiyetini paylaşmıyorlar. İran; ABD’nin Irak’ı işgaliyle Irak üzerinde nüfuzunu en çok artıran ülkeydi. Suriye karışınca, Suriye üzerindeki etkisi de pekişti. Türkiye ise Irak’tan sonra Suriye’de de en çok kaybeden oldu. Salt diplomatik anlamda, güvenlik bağlamında değil, ekonomik düzlemde de kaybetti. İNGİLTERE VE İSRAİL’İN ORTADOĞU HESAPLARI Anımsatalım; önceki başbakan Davutoğlu döneminde, IŞİD için “bir avuç öfkeli genç”, “Musul’daki diplomatlarımızı misafir ediyorlar” denildiği dönemde, sadece batıda değil, bölgede de “IŞİD’e destek veren ülke” olarak yaftalandı Türkiye. Dünyada, “IŞİD’i vuran Rus uçağını düşürerek, IŞİD’e destek sağlayan ülke” olarak yansıtıldı. Batıda “IŞİD’e karşı mücadele eden özgürlük savaşçıları” olarak pazarlanan PKK – PYD – YPG terör örgütüne karşı, Türkiye’nin verdiği haklı, meşru mücadeleye karşı yıllar içinde bir kamuoyu oluştu. Bu tablo, Türkiye’nin elini zayıflattı. Nükleer anlaşma sonrası batıyla ilişkisini düzelten, bölgede ağırlığını artıran İran’ın elini güçlendirdi. İsrail; Irak işgalinden, Suriye’deki iç savaştan memnun. Barzani bağımsızlık ilan ederse, tanıyacağını açıkladı. Arap dünyasının birbirini yemesi, İslam aleminin mezhepsel kimlikler üzerinden birbirini boğazlaması, İsrail’in elini rahatlatıyor. ABD, 2019 – 2028 yılları arasındaki 10 yıl boyunca İsrail’e her yıl 3.8 milyar dolarlık askeri yardım yapacak. ABD’den 33 adet F- 35 savaş uçağı alacak olan İsrail, hem savaş uçağı filosunu yenileyecek, hem de füze savunmasını güçlendirecek. Ortadoğu’nun sınırlarını çizen; emperyalizmin, diplomasinin, istihbaratın kitabını yazan İngiltere de, haritalar üzerinde çalışıyor. Türkiye ise Rusya’dan özür diledi. İsrail siyasetinde U dönüşü yaptı. Gazze ablukasının kaldırılması talebinden vazgeçti. Mavi Marmara saldırısı sonrasında İsrailli yetkililer hakkında Türk mahkemelerinde açılan davalar, TBMM tarafından düşürüldü. Yani, yasama yargıya müdahale etti. Yargı bağımsızlığı zedelendi, İsrail için. Davanın savcısı, Türkiye’nin bu davaya özel olarak yaptığı anlaşmayla, egemenlik hakkından vazgeçtiğini söyledi. Suriye konusunda Türkiye üslubunu yumuşattı. Bir zamanlar PYD terör örgütü lideri Salih Müslim’i, Esad’a karşı işbirliği yapmak için Ankara’da misafir eden Türkiye, Suriye konusunda ABD’ye fazla güvenmenin, Suudi Arabistan ve Katar’la birlikte Suriye’de rejimi değiştirebileceğini sanmanın ağır faturasını ödüyor şimdi Kıssadan Hisse: Diplomasi, üniversite giriş sınavına benzemez. 4 yanlış 1 doğruyu götürmez. Tek yanlış, bütün doğruları götürür. İKTİBAS – ODATV: Not: Bu iktibastaki fikirler yazara ait olup, Adımlar’ın ideolojik ve siyasi anlayışına zıt görüşler sitemizi bağlamaz.