SEÇİM DEĞERLENDİRMESİ: MİLLET, AKP’Yİ İKTİDARA ÇİVİLEDİ!

Seçim sonuçlarını değerlendirirken, var olmayan “sanal hakikatler”i aşarak meseleye bakabilirseniz eğer, işte o zaman sağlıklı neticelere ulaşabilir, doğruya en yakın tespitlerde bulunabilirsiniz.

Bu da, ancak siyasî ve sosyal şartların doğru tahlil edilmesiyle mümkün olur.

İlk dikkat edilmesi ve sorulması gereken soru, bizce şudur;

AKP, 7 Haziran Seçimleri’nde niçin yenildi de, hemen ardından gerçekleştirilen 1 Kasım seçimlerinden tek başına iktidar olarak çıkmayı başarabildi?

5 ay zarfında ortaya çıkan ve 1 Kasım’da zaferi getiren değişiklik neydi?

İlk önce negatif, hemen ardından pozitife dönüşen %9’luk oy hareketliliği, bunun yanında MHP’nin oylarının düşmesi, HDP’nin 7 Haziran’da aldığı oyları tekrar iâde etmesi ve Cemaati “baş düşman” olarak işaretleyen Vatan Partisi’nin bir önceki seçimde aldığı oy oranının neredeyse bu seçimde yarı yarıya inmesi, var olmayan “sanal hakikatler” ile tam olarak izah edilemez.

1 Kasım’da elde edilmek istenen netice, aslında 7 Haziran’da elde edilmek istenmişti. Adına “Çözüm Süreci” denilen bölünme süreciyle girilen 7 Haziran seçiminin esas stratejisi % 10 barajını aşarak meclise giren HDP ve tek başına hükümet kurabilen AKP… Fakat, siyasî şartların ve toplum hissiyatının doğru analizi yapılamadığından olsa gerek, bu netice o gün elde edilemedi.

Geçen seçimin gizlenen bu stratejik hedefi, bu seçimde gerçekleşti. Ama, geçen seçimden farklı bir propagandayla, yani “çözüm süreci”yle değil de, çözüm sürecinin buzdolabına kaldırılmasıyla.

Hükümet, elindeki medya gücüyle belli başlı konularda manipülasyon ve spekülasyon yapsa da ve hattâ bu yaptıklarının kitleler üzerinde belli bir etkisi olsa bile, bu durumun seçimin sonucu üzerinde zannedildiği gibi çok büyük bir etkiye sebep olmadı.

İçinde bulunduğumuz çağın, insanlara mevcut olmayan, sanal bir “hakikat” sunabilme özelliğine sahip olduğunu, herkes gibi biz de kabul ediyoruz. Fakat bu durum, sanıldığının aksine ilânihâye sürdürülebilir bir özelliğe sahip değil. Çünkü bu durumun, kitleleri uydurulmuş sanal “hakikatler” etrafında çok hızlı bir şekilde birleştirebilme özelliği olduğu gibi, ilk darbede bu birleşen kitlelerin aynı hızla çözülüp dağılmasına sebebiyet verecek özelliği de içinde barındırmakta olduğu bir gerçek.

Var olan siyasî şartların yerine, onları gizlemek için üretilen “sanal hakikatler”, gün gelir, iç ve dış sosyal ve siyasî şartların zorlayıcı etkisiyle bir ânda ortadan kalkabilirler.

Hükümet medyasının Fetullah’ı “Baş Düşman” olarak gösterip, bütün partileri de onun arkasında dizilmiş algısı oluşturma gayreti en üst seviyeye çıkmış olsa da, insanlar bu seçimde “kim Fethullah’a karşı ise…” mantığı üzerinden oy vermediler. Yani, Fetullah’ın “Amerikan Ajanı” olduğu ve ipini de Washington’un tuttuğu propagandası, bizce çok da etkili ve seçimin sonucunu belirleyici olmadı.

Yukarıda da ifâde ettiğimiz üzere, medya imkânları kullanılarak üretilen var olmayan “sanal hakikatler” kitleler üzerinde belli bir etkiye sahip olsa da, %9 oyun tekrar AKP’ye dönüşü bizce bu şekilde izah edilemez.

Diğer taraftan velev ki, AKP’nin oylarını arttırmasının sebebi bu olsa bile, bu suni bir sebeptir, siyasî şartlar ise daha farklı ve hakikat de bu değildir. Bu noktada biz sadece şuna dikkat eder ve onun hesabı içerisinde oluruz:

Hemen hemen her zaman üretilmiş “sanal hakikatler” etrafında insanların birleşmesi, şartların bir öncekinden daha vahim olduğuna işaret eder;

İnsanlar, AKP’ye bu sun’i sebebelerden veya var olmayan “sanal hakikatler” üzerinden oy vermediler. Neredeyse bütün sebepleri de kendisine bağlayan tek bir sebepten dolayı oy verdiler;

Vatanın ve Millet’in, Amerikan Kara Ordusu Etnikçilik tarafından bölünmesini ve parçalanmasını bu Millet istemiyor.

Bu sebepten dolayı “barış”, “kardeşlik”, “börtü-böcek” edebiyatıyla yürütülen bir propagandaya değil de, savaş dili ile meydanlarda kendisine anlatılan siyasete oy verdi.

Diğer sebeplerin de bağlı olduğu ana sebep bizce budur.

7 Haziran ve 1 Kasım arası zamanı ve şartları masaya yatırdığımızda bu sebep zaten kendiliğinden ortaya çıkacaktır. İnsanlar her şeyden önce en temel içgüdü hâlinde huzur ve güvenlik isterler. Huzuru bozucu ve güvenliği tehdit edici her hareketin karşısında durmak, neredeyse insan tabiatının bir gereğidir.

Seçim sonucunu değiştiren sebebi anlayabilmek için, 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerine AKP hangi argümanlarla girmişti, önce ona bakalım:

7 Haziran seçiminde yapılan propaganda faaliyetinin argümanları şunlardı:

Çözüm Süreci (Bölünme Süreci)

Arab Direnişine karşı Türk-Kürt ittifakı…

“Esas Düşman IŞİD” politikası…

İncirlik’in ABD’ye açılıp Amerika ile ortak operasyonlar yapılması…

YPG-PKK’ya her türlü yardım verilerek Suriye’nin Kuzeyi’nin “Kuzey Suriye”leşmesi…

Başkanlık Sistemi…

Anayasa Değişikliği…

En önemlisi de;

Bu propagandayı meydanlarda bizzat Erdoğan’ın yapması.

7 Haziran seçimlerine bu argümanlarla giren AKP yenildi. Seçimlerin hemen arkasından ise, “çözüm süreci buzdolabına kaldırıldı” ve savaş başladı. Başka bir ifâdeyle 25 Mart 2015’de Adımlar’a yapılan saldırıyla başlayan süreç, 7 Haziran’dan sonra resmi bir hüviyet kazandı.

Kasım Seçimi’nin propaganda argümanları ise şunlardı:

Diyarbakır’ı fethediyoruz, Bölücü Terör’ün kökünü kazıyoruz.

Bölücü Terör’ü besleyen Üst Akıl’dır.(Bu üst akıl kavramını hükümet yetkilileri insanların Amerika olarak algılayacaklarını bilerek kullanıyorlar, bu hususa dikkat edilsin.)

Başkanlık Sistemi ve Anayasa Değişikliğinin adının anılmaması…

Ön plâna Millicilik-Milliyetçilik, bütünleşme ve Vatanseverliğin alınması…

Seçime birkaç gün kala YPG’nin vurulduğu açıklanmış, Kuzey Suriye” tabiri rafa kaldırılarak, yeniden “Suriye’nin Kuzeyi” kavramının kullanılması…

Hatta “Zalim Esed” yeniden “Esad” oldu. Davutoğlu bunu üç-dört kez ifâde etti.

Batı’nın, Dış Güçler’in Hükümete düşman olduğu ve PKK’yı destekleyerek ülkeyi bölecekleri, yine propaganda faaliyeti boyunca özellikle hükümet yanlısı medyada devamlı tekrarlanan baş argümandı.

PKK muhatap alınıp masada müzakere yapılması gereken “siyasi hareket” olmaktan çıkarılıp, tekrar “Eli kanlı Terör Örgütü” hâline getirildi.

En önemlisi de;

Medyada ve miting alanlarında “Kurtuluş Savaşı” havası estirilirken, “Çözüm Süreci Mimarı” ne Tayyip Erdoğan ne de bu süreci yürüten hiçbir danışman meydanlarda gözükmedikleri gibi ekranları da fazla işgal etmediler.

7 Haziran’dan sonra “milli öfke” hedefini bularak harekete geçmiş ve sokaklara taşmıştı. “Esas düşman Amerika terör örgütü ve bu örgütün Türkiye’yi bölmeye çalışan kara gücü PKK” anlayışı kitleler tarafından bu şekilde ifâde edilemese dahi, onları öfkeli bir hâlde sokağa çıkaran asıl saik buydu.

Sokağa taşan bu “milli öfke” ayrıca 7 Haziran’a kadar uygulanan yanlış politikaların da bir neticesiydi. Başka bir deyişle, AKP kanadının bu “milli öfkenin” sokaklara taşmasında hiçbir dahli olmadığı gibi, bu öfke, ona duyulan şiddetli tepkiyi de içinde barındırıyordu. Fakat, AKP’nin seçim süreci boyunca ve medyada kullandığı savaş dili, bu öfkenin ona yönelmesini engelledi.

Ordusu ve polisiyle silahlı gücünün, karşı karşıya olduğu emperyalist bölücü saldırıda etkisiz bırakıldığını bir anda sezen milletin, “durumdan vazife çıkararak” vatan savunmasını üstlenmesinin ardından, kendine gelen Silahlı Kuvvetler’in bir kısmı, sokağa taşan “milli öfkeyle” eş zamanlı olarak harekete geçti. Her iki durumun da hükümete rağmen ortaya çıktığını, bilmesi gereken herkes biliyor. Bu Millî Öfke’nin Din temelli olması ise, uluslar arası güçleri tedirgin eden unsurların en başında geliyordu. Belki de, Cumhuriyet tarihinde ilk defâ Din temelli bir Vatanseverlik anlayışı, sokaklarda Batı’ya karşı öfke şeklinde yükseliyordu.

AKP kurmayları şartları iyi tahlil ederek milletin hissiyatına uygun olan “Ortak düşman Amerika ve onun bölücü işbirlikçileri” politikasını hemen benimsediler ve seçim stratejisini de bunun üzerine bina ettiler. Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, bu seçim Adımlar’ın “Ortak-Esas Düşman Amerika ve O’nun Bop’çu yerli işbirlikçileri” Politikası üzerine bina edilen bir propaganda anlayışıyla geçmiş, neticede  AKP bu anlayışı söylem bazında benimsemiş görünse dahi, ipi göğüslemesi için bu bile yetti.

Milletin bu ana damarının ve iradesinin bu şekilde tecelli etmesi, eminiz ki kafası çalışan bir çok AKP kurmayını tedirgin etmiştir. Bundan sonra, geçmiş politikalar bir kenara bırakılarak bu hissiyata uygun stratejiler geliştirmek, AKP için artık kaçacak bir yerin kalmadığını gösterdiği gibi, “aldatma” ve “yalanla iş görme devrini” kapatmayı da ihtar etmekte. Nasıl davranacakları ve hangi politikalar doğrultusunda hareket edecekleri ayrı, fakat bizce bundan sonraki siyasi hayatlarının devamı, tecelli eden bu iradeye uygun hareket edip etmemelerine bağlı.

AKP Medyasının, Batı’nın desteklediği etnikçiliğe karşı yürüttüğü bu propagandanın hedefine ulaşıp, seçimi AKP’ye kazandıran tek sebep olduğunu tespit ettikten sonra, bizim hükümete söyleyeceğimiz şudur:

“Bunlar meydanlarda söylediklerine aykırı olarak, yine eskisi gibi davranacaklar” düşüncesini hiç dile getirmeden diyoruz ki: Buyur yap!.. Milletin % 50’si sana, kullandığın Batı karşıtı dilden dolayı oy verdi ve iktidara tekrar taşıdı. Oy vermeyen diğer % 50’nin büyük çoğunluğu ise, Batı politikalarını desteklediğinden dolayı değil, senin yalan söylediğini düşündüğünden, yani Batı’ya ve Batı’nın desteklediği etnikçiliğe karşı olduğuna inanmadığından oy vermedi. Oy vermeyenlerin bu düşüncelerini de hesap ettiğinizde, destek oranının aslında % 80’lere vardığını görürsünüz. Hâliyle kaçacak, kıvıracak hiçbir nokta kalmadı.

Bunun mânâsı şudur: MİLLET, AKP’Yİ İKTİDARA ÇİVİLEDİ!

Bundan sonraki müspet veya menfi tavrımızı seçim meydanlarında söylem üzerinden dile getirilen bu politikaya AKP’nin, uygun davranıp davranmadığı belirleyecek. Batı karşıtı bu politikaya uygun her davranış bizden, FİİLÎ TUTUM VE TAVIR hâlinde destek bulacaktır. Bu kadar açık ve net. 

Bu da şu demektir;

Büyük Hesaplaşma’nın nihayetine yaklaştığımız bu süreçte, yeni bir safhaya girdik. Yani, Bazı şeylerin “bitişi” değil, “başlangıç” aşamasındayız. Millet, AKP’ye “nereye gidiyorsun? Daha Tekirdağ’dan Hakkari’ye kadar kıpkızıl karpuz keseceğiz!” dedi.

Seçimin sonucunu ve bu sonuca karşı tavrımızı izah ettikten sonra, seçimle muhtevası gün yüzüne çıkan bu “çadır tiyatrosu”nu ve bu tiyatrodaki iktidar-muhalefet ilişkilerini tahlil etmeye geçebiliriz.

Ali Osman ZOR

One thought on “SEÇİM DEĞERLENDİRMESİ: MİLLET, AKP’Yİ İKTİDARA ÇİVİLEDİ!

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: