ŞEHİD AKINCI MÂLİK ŞAHBAZ – MALCOLM X’I UNUTMADIK

ŞEHİD AKINCI MÂLİK ŞAHBAZ – MALCOLM X’I UNUTMADIK

Şehâdetinin 54. sene-i devriyesi (21 Şubat 1965) vesilesiyle Şehîd Malik Şahbaz / Malcolm X’i rahmet ve gıpta ile anıyoruz…

Herşeyde olduğu gibi, bu şehîdimiz hakkındaki kıymet hükmü de bizim için belirleyici ve bağlayıcı olan Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun ilgili yazısını da alâkalarınıza sunuyoruz.

ADIMLAR

 

 

Vâridât: Zenci Mâlik Şahbaz

* Zenci; siyâh, kara, suyun akması, oruç, ulu, siyah ırktan olan… Mâlik Şahbaz; eski adıyla Malcolm X… Konuşuyor:

— “Biz Allah’ın kullarıyız ama, aynı zamanda da onun örneğiyiz!”

Topluluk hep bir ağızdan bağırır:

— “Ne demek istediğinizi açıklayın Hoca Efendi!”

— “Demek istiyorum ki, Allah da bizim gibi bir siyahtır!”

— “Allah büyüktür!”

— “Allah dünyayı yaratırken kendisi de orada bulunuyordu!”

— “Doğru, doğru!”

— “Öyleyse biz de Dünya yaratılalıberi yeryüzünde bulunuyoruz!”

Topluluk sevinç ve coşkunluk içinde bağırarak ayağa kalkar:

— “Doğru… Haklısın!.. Elbette!”

— “Mavi gözlü beyaz adam, üstün olduğunu ileri sürüyor; ona atalarının bizler olduğunu anlatmanın zamanı geldi de geçti bile!”

— “Daha açık konuşun Hoca efendi, bize her şeyi açıklayın!”

Konuşmacı, fakir bir zenci muhiti olan Harlem’in bir sokağında toplanmış üç binden fazla dinleyiciye şöyle sesleniyordu:

— “Eğer söylediklerimi can kulağıyla dinlerseniz, siyahların beyazlardan niçin daha üstün olduğunu anlayacaksınız!”

— “Dinliyoruz, anlatın!”

— “Siyah temel renktir… Başka herhangi bir rengi, öteki renkleri birbirine karıştırarak elde edebilirsiniz ama, siyahı bu yoldan elde edemezsiniz; siyah ancak siyahtan meydana gelir… Siyah, temel ve en güçlü renk olduğuna göre, en iyi renk demektir, öyle değil mi?”

— “Evet, öyle!”

— “Bu durumda, iyilik de Allah da siyahtır!.. Bir insan ne kadar siyah olursa, o kadar iyidir… Bir insan ne kadar beyazsa, o kadar siyahlıktan uzaktır; yani iyi olmaktan uzaktır!.. Haklı mıyım, haksız mıyım?”

— “Haklısın!”

— “Sözün kısası; beyaz adam ahlâk bakımından bütünüyle kokuşmuş bir yaratıktır… Bir yılan, bir şeytan; yeryüzünden yok olması, silinip süpürülmesi gereken bir insandır!”

Dinleyiciler büyük bir coşkunluk içinde kendilerinden geçmiş, konuşmacıyı alkışlıyorlardı.

* Bir zenci papazın oğlu olarak Nebraska eyaletinin Omaba şehrinde dünyaya gelen Malcolm X, müslümanlığı kabul ettikten sonra Mâlik Şahbaz adını almıştır. Çocukluğu açlık ve üzüntü ile geçmişti. O doğduktan kısa bir süre sonra ailesi Michigan’ın Dansing şehrine göç etmişti. Altı yaşındayken, ırkçı Amerikalıların kurduğu Ku Klux Klan’cılar tarafından evleri yakılmıştı. Malcolm X, yıllar sonra yangın olayını şöyle anlatmıştır:

— “İtfaiye geldi, fakat yanan evimizi kurtarmak için hiçbir yardımda bulunmadı; yangına bir damla su sıkmadı… Baba evimizi yakan ateş, hâlâ aynı şiddetle yüreğimi yakmaktadır!”

Malcolm’un babası, çoluk çocuğunu geçindirmek için ufak bir dükkân açmıştı. Çok geçmeden cesedi, kafatası tanınmayacak durumda ezilmiş olarak, bir tramvayın altında bulundu. Bu iki olay, küçük Malcolm’un hayatında derin izler bırakmış, büyüdüğünde Müslümanlığı kabul etmesinde ve beyazlara karşı savaş açmasında önemli bir rol oynamıştır.

Babalarının ölümünden sonra aile, açlık ve sefalet yüzünden dağıldı. Malcolm ve erkek kardeşleri geceleri sokağa çıkarak bulabildikleri öteberiyi çalmakla karınlarını doyurmaya başladılar. Bazen yakalanıyor ve beyazlardan dayak yiyorlardı. Sonunda Malcolm bir ıslahevine verildi. Hayatında ilk olarak burada sevgi ve anlayış gördü. Islahevinin beyaz bir Amerikalı olan müdiresi onu öbür çocuklara karşı koruyordu. Burada bulunan beyaz çocuklar da, zenciler mevzuunda tıpkı büyükleri gibi düşünüyorlardı. Bu yüzden de küçük Malcolm, hergün saldırıya uğruyor ve ancak müdirenin yardımıyla onlardan kurtulabiliyordu.

Daha sonra Malcolm X, müdire tarafından, ıslahevinin yanındaki ortaokula yazdırıldı. Kısa süre içinde zekâ ve çalışkanlığıyla dikkati çeken Malcolm, sınıfının birincisi oldu. Fakat, bu durum öbür çocukların, hattâ öğretmeninin düşmanlığını kazanmasından başka bir işe yaramadı. Son sınıftayken kendisine ne olmak istediğini sorduklarında, “hukukçu olacağım” diyordu. Ama konuştuğu herkes ona, avukatlığın bir zenci için uygun olmadığını, kendisine demircilik, marangozluk gibi bir meslek seçmesini öğütlüyorlardı. Malcolm, istediği mesleği elde edemeyeceğini anlayınca, öğrenimini yanda bırakarak Newyork’a gitti. Burada karanlık işler çeviren adamlarla tanışarak, onlar arasında da işe yarar, becerikli ve güvenilir bir kimse olduğunu gösterdi. Çok dürüst ve sadık olduğundan, yaptığı hiçbir işte hile yoluna sapmaz, elde ettiği bütün parayı son kuruşuna kadar teslim ederdi. Onsekiz yaşma girdiğinde, “Koca Kızıl” lâkabıyla kendine hatırı sayılır bir ün sağlamıştı. Artık o, emrinde beş-altı adam çalıştıran bir çete reisiydi. Afyon ve eroin gibi malları alıp satıyor, ahlâk düşkünü beyazları zencilerin barlarına, gizli fuhuş yuvalarına götürüyordu. Malcolm X, hayatının bu kirli döneminden sözederken şöyle diyordu:

— “En iyi müşterilerim papazlar, güvenlik mensupları, içtimaî yardım işlerinde çalışanlar ve başkalarının hayatını yönetmekte büyük rolleri olan önemli kişilerdi!”

Şimdi geliri ayda birkaç bin doları geçmekteydi. Polise bol bol rüşvet vermesine rağmen, sonunda yakalanıp hapse atılmaktan kurtulamadı. Ancak hapis hayatı, onun hayatında köklü bir değişiklik meydana getirecekti… 1947 yılında, cezasını çekerken tanışdığı bir müslüman tutuklunun etkisiyle İslâmiyeti kabul etti. O günden sonra da yaşadığı kötü hayatı bırakarak, kendisini Müslüman zencilerin davasına adadı.

* Malcolm X veya Müslüman olduktan sonraki adıyla Malik Şahbaz, 1946-1952 yılları arasında hayatını hapishanelerde geçirdi. 1962 yılına kadar da, Amerika’da zenci müslümanların lideri olan Elijah Muhammed’in en yakın adamı ve eylemin en etkili konuşmacısıydı. Fakat 1962’den sonra İslâmiyeti iyice öğrenmiş, Elijah Muhammed’in peygamberlik iddiasına ve ırkçılığa karşı çıkmıştı. 1964 yılında hacca gitti ve orada dünyanın dört bir yanından gelen Müslümanlarla görüşüp tanışarak, bütün beyazların Amerika’dakiler gibi olmadığını öğrendi. Tunus ve Cezayir gibi birçok Müslüman ülkelerini dolaştı… Amerika’ya döndüğünde şunları söylüyordu:

— “Ben ırkçıydım ve İslâmiyeti ancak o şekilde benimsemiştim. Fakat Hazret-i Muhammed ve Hazret-i İbrahim’in yaşadıkları kutsal ülkeleri ziyaret ettikten sonra, şimdi gerçek bir müslüman oldum. Artık ırkçı değilim!”

Bu davranışı, beyaz ve zenci Hristiyanların yanında Elijah Muhammed’in de düşmanlığını kazanmasına yol açtı. Hac dönüşünden kısa bir müddet sonra, 1965 yılında Newyork’ta bir salonda dinî konuşmalarından birini yaparken, kendisine sekiz adım uzaklıktan ateş edilerek öldürüldü.

Mâlik Şahbaz’ı, Elijah Muhammed’in öldürttüğü ileri sürülüyordu. İkisi arasında 1964 Martından beri süregelen çatışmaları bilenler, bu suikastın Elijah Muhammed tarafından düzenlendiği kanaatindeydiler. Amerika zenci müslüman hareketinin “Peygamber”i, bu söylentileri yalanlamak için yaptığı basın toplantısında şöyle diyordu:

— “O çok konuşuyordu, cezasını buldu!”

Bu söz bile, Elijah Muhammed’in suikast olayındaki payını göstermeğe yeter bir delildir.

*  Siyahî kabile; nefha, bal arısı sürüsü, yetişmek, çekirdek… Ve gemici!..

Kaynak: Tilki Günlüğü / Salih Mirzabeyoğlu / 3. Cilt / Shf: 199-204

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: