ESSELÂM – Necip Fazıl KISAKÜREK

TARİH -1-

Bindörtyüz şu kadar sene evveldi;

Mekke’ye Yemen’den bir düşman geldi.

Çil yavrularından çokluk ordular,

Kâbeyi yıkmaya geliyordular.

Önlerinde bir fil vardı, kocaman…

Ot bitmez çöllerde bir sel ki, yaman.

Kureyş, yeryüzünde en soylu oymak,

İbrahim Peygamber neslinden yumak,

Dağlara çekildi hâli görünce.

Ev, Allah’ın Evi, bütün düşünce…

Dediler: Kâbeye sahibi kefil!

Birden bir şey oldu, yere çöktü fil.

Ebabil kuşları… Gök benek benek…

Olur… Elverir ki, Allah ol desin:

Küçük serçe koca kartalı yesin!

Derya derya ahenk, dalgalarında,

Minicik birer taş, gagalarında,

Düşmanın üstüne kuşlar üşüştü.

Her taş bir askerin başına düştü.

Ölen, kaçan, çığlık, nâra, kıyamet!

Keremli Mekke’de, derken selâmet…

Fil tarihi, işte oluş, sene bir!

Bindörtyüz şu kadar evvel, gene bir!

*****************************************

ZAMAN -2-

O güne kadar zaman,

Sarılan bir makara,

Sonra çözülen iplik…

Yıldızlar gökte harman…

Dünya yüzü kapkara;

Gölge gölge gariplik…

Zaman, esrarlı rakkas;

Bir (var) da ve bir (yok) ta;

Başsız, sonsuz helezon…

Bir kılıç veya makas…

Gün kesildi tek nokta;

O gün herşey baş ve son…

Putlar devrildi o gün,

Toprağa battı göller.

Bir alamet her işde…

Bütün varlıklar ölgün,

Hasret yağmura çöller;

Kâinat bekleyişte…

Bir şey oluyor; nedir?

Topraktan tüten davet?

Göklerin kinayesi?

Mekke’de bir hanedir;

Orada gaye, evet,

Gayeleri gayesi…

*****************************************

MEKKE’DE BĐR HANE -3-

Mekke’de bir hane…

Bin evden bir tane.

Ne mermer bir saray,

Ne billûr Kâşâne.

Mekke’de bir hane…

Mekke’de bir hane…

Öyle ki, zamane;

Yalanlar gerçek de,

Gerçekler efsane.

Mekke’de bir hane…

Mekke’de bir hane

Mekke bir puthane.

Allahı düşünen,

Üç buçuk divane.

Mekke’de bir hane…

Mekke’de bir hane…

Ve anne ve anne.

Başında melekler

Çepçevre pervane,

Mekke’de bir hane…

Mekke’de bir hane…

Doğuran Âmine.

Doğan ilk ve sondur;

Gerisi bahâne…

Mekke’de bir hane…

*****************************************

DOĞUM -4-

Abdullah’ın mahzun dulu Âmine,

Erdi gayelerin gaye demine.

Diyor ki: «Çekmedim tek lâhza sancı;

Birden bir sesleniş duydum, yakıcı:

Âmine, ne güzel hal oldu sana!

Gebesin, Varlığın Nuru insana!

Arkamı sığadı bir beyaz kanat;

Ve şerbet sundular; cennetten bir tad.

Silindi içimden korku ve tasa…

Sanki doldurmuşlar göğü bir tasa,

Döküyorlar, güneş güneş tepemden.

Geceler kalktı mı yoksa âlemden?

Nur yağmuru… Artık uzaklar yakın…

Önümde, haşmetli yurtları Şarkın;

Sütun sütun İran, kubbe kubbe Rum.

İşte parmağımı değdiriyorum.

Etrafımda kızlar, âhenkten ince;

Hiç şekil görmedim şekillerince.

Esrarlı ellerde ibrik ve leğen;

Bir soluk, bir soluk yelpazeleyen;

Ve o ses, hep dağ taş eriten sedâ:

İnsanlar, ediniz yokluğa veda!

Var olmaya sebep, âleme rahmet

Son Peygamber doğdu, ismi Muhammed!…

Doğmuştu öksüzüm, haber doğruydu:

Şahadet parmağı göğe doğruydu.»

Necip Fazıl KISAKÜREK

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: