PANDEMİNİN SİYASİ TAHLİLİ

Demokrasi ve liberalizmin resmi ideoloji olduğu YENİ DÜNYA DÜZENİ’nin ilanının üzerinden 30 yıl geçti. Her ülke, oligarkların “demokrasi” ve “liberalizm”den anladıkları şeyden nasibini aldı. Bu dönemde İslam Dünyası, YENİ DÜNYA DÜZENİ’nin ana siyasi ve askeri hedefiydi. Irak ile başlayan, İslam Dünyası’na karşı yürütülen işgal, katliam ve soykırımlar silsilesi genişleyerek devam etti. Ancak, işler emperyalist karargahlarda planlandığı gibi gitmeyecekti.

2007-2008 krizi; ve Amerikan emperyalizminin Irak, Afganistan, Libya ve Suriye’deki askeri ve politik yenilgileri, batağa saplanan Batı dış politikası, kendini açıkça belli eden hegemonya krizi; savaş, yoksulluk ve çevre felaketlerinin tetiklediği göçmen akımına karşı çaresizlik içinde küresel adaletsizliği sürdürmeye çalışan ve bu istikamet üzere, bir yandan krizi öteleyici kurnaz hamleler yaparken, Meksika’ya duvarlar ören, üçüncü ülkelere dağıtacağı rüşvetlerle (ya da hayırsever yardımlarla(!) ki bu konuda da paraya kıyabildiklerini söylemek güçtür!) sorunu ertelemeyi umarken, patlayan yeni krizlerle afallayan ve debelenen Batı emperyalizmi… Mevcut zaman diliminde uzun pozlama tekniği ile bir fotoğraf çeksek, sensöre yansıyanlar bunlar olurdu.

Bunlardan ilki, iktisadi düzenin artık işin içinden çıkılmaz bir hal aldığını gösterirken; ikincisi, ABD’nin “hasta adamlığı’na delalet etmektedir; öte yandan bu savaşlar için harcanan trilyonlarca dolar ile ABD kamu maliyesi dolar arzının sınırlarını zorlamış ve iktisadi bunalıma önemli bir katkı sağlamıştır. Diğerleri ise, yine ilk iki madde ile iç içe olmak kaydıyla, adeta şeytani politikaların bir cezası biçiminde, basiretsiz Batı oligarklarını panik haline getiren unsurular olup, çözümleri üretilememiştir.

Bütün bu gelişmelerden sonra, artık YENİ DÜNYA DÜZENİ diye bir vakıadan söz edilemeyeceği açıktır.

Pandeminin ikinci senesinde, siyasi açıdan ruhu bedenininden ayrılmış vaziyete duran YENİ DÜNYA DÜZENİ’nin cesedi; demokrasi ve özgürlük kalıntıları da düzen sahipleri tarafından defnedilmiştir. BÜTÜN FİKRİ kuramayan, hayatı ve şeyleri mutlak anlamda izah edemeyen siyonist-emperyalist tiranlığın maskesi düşünce de despotik yüzü açığa çıkmıştır.

Artık, dünya ahalisi, sivil hakları gaspedilmiş, yasaklı alt sınıf insanlar olarak gündelik hayata dair en temel konularda dahi karar alma mekanizmalarının dışına sürüklenmiş, en temel hak ve hürriyetlerden dahi mahrum bırakılmıştır. Pandemi öncesi patlak veren Sarı Yelekliler gösterilerinin pandemi istismar edilerek baskılanması belki de siyasetin yeni tip despotik suretinin en sarih örneğidir.

PANDEMİ REJİMİNDE, toplantı ve gösteri yürüşleri, küresel tiranlığın tek taraflı kararları ile tatil edilmiş, fiziksel değil “sosyal” mesafe empoze edilmiştir.[1] Toplumun örgütsüzleştirilmesi için 1973’den beri süregelen; darbe ve işgallerle empoze edilen neoliberalizmin fertleri sendikasızlaştırma, apolitize ve atomize etme yönündeki stratejik hedefine bütünüyle uyumlu bu söylem, ayrıca dini ve milli ibadet, toplantı ve kültürel aktiviteleri ortadan kaldırmak adına müthiş bir fırsat yakalamıştır.

Pandemi, iktisadi açıdan ise büyük bir krize sebebiyet vermiştir. En azından vaziyet, tahlil edenler açısından ilk bakışta böyle görünmektedir. Ama İlginç bir şekilde, yeni iktisadi kriz, oligarşinin zenginleşmesiyle neticelenmiştir. Pek çok küçük ve orta boy işletmenin iflası ve yüz milyonlarca emekçinin işsiz kalması ile neticelenenen ve ne hikmetse bugünlerde kendilerini laiklik tartışmaları ile meşgul eden “sözde sol” dahil temsil edilen muhalefette hiç kimse, pandemi tedbirleri kapsamında, bir servet ve pandemi zenginleşmesi vergisini gündeme getirmemiştir. O halde açık olanı açıkça söyleyelim: Küresel oligarşi için ekonomilerde gerçek bir kriz yoktur. Bahsedilen kriz alt sınıfları etkilediği için çok da ciddiye alıncak cinsten değildir. Ama elbette, alt sınıfları oyalamak için bir takım göstermelik yazı, rapor ve açıklamalar üretilmiştir. Ama aksiyon düzeyinde, pandemi tedbirleri nedeniyle yoksullaştırılmış milletlerin zararları konusunda herhangi bir gerçek adım atma niyeti yoktur. Kimi ülkelerde halka göstermelik yardım, ama umumiyetle krediler verilmiş, hatta yoksullaştırılan kitlenin önemli bir kısmı bu kredilerden dahi mahrum bırakılmıştır. Hibelerin sembolik ve kredilerin faydasız olduğu bir ortamda, alt sınıflar bir yandan bütün varlıklarını monopoli oyununda olduğu gibi kaptırmış, kredi alanlar bir de bu kredilerin yükümlülükleri altında ezilmiştir.

Öte yandan, Avrupa ve Amerika toplumları, pandemi döneminde sessiz kalmadılar ve yaşadıkları derin acıları, siyasetin ve demokrasinin (bir halk iktidarından söz edilecekse eğer) kalbi olan sokaklara taşımışlardır. Korkunç bir medya sansürü ile karşılık bulan bu gelişmeler, küresel titranlığı titretmeye devam etmektedir.

Küreselciliğin ve siyonizmin resmi adayı Biden’in seçilmesi ile aşı çalışmalarının acil kullanım onayı ile tamamlanması bir olmuştur. Esasen aşı meselesi tıbbi bir mesele değil politik bir mesele olarak görülmüştür. Aşılar, menşe ülkelere ya da uygulandığı ülkelere göre farklı vize statülerine tabi tutulmuştur ki; aşı, seyahat ve kısıtlama rejimleri hakkında ayrıntılı bir çalışma sürecin nasıl çirkin siyasi hesaplarla yürütüldüğünü gösterebilir.

Esasen aşı meselesinin ülkelerin bulundukları politik duruma göre değerlendirilmesi, durumun tıbbi keyfiyetinin, siyasi keyfiyetinin gerisinden geldiğini gösteriyor. Aslında öncelik daima politikada oldu… Kitleler, panik havası içinde bütün göstermelik sivil hürriyetlerini bir anda kaybettiler. Yasakçı, totaliter bir pandemi rejiminin Batı demokrasilerinde, demokrasi adına[2] milyonlarca insanı öldürmüş ülkelerde bu kadar kolay doğabileceğini kim öngörebilirdi?..

(Acil durum onaylı) aşı için zorlama konusunda, tıbbi-teknik tartışmalar bir yana, siyasi olarak artık şunu rahatça ileri sürebiliriz: bugün, dünyada en temel sivil haklar; ilaç şirketlerinin, DSÖ teknokratlarının ve aynı zamanda onların maaşlarını ödeyen bir avuç zengin ülkenin hükümetlerini yöneten azınlığın dudaklarının arasına sıkışmış vaziyettedir. İlaç şirketlerinin, teknokratların ve siyasetçilerin elde ettikleri fırsatlar ve kamu yararı arasında bir tercih yapmaları gerektiğinde ikincisini tercih edeceklerini düşünenler bu yazıya hak vermeyeceklerdir.

________

[1] Adımlar Platformu Başkanı Ali Osman Zor’un ifade ettiği bu hususunun önemini bir kez daha vurgulamak isteriz.

[2] Baba Bush’un “Yeni Dünya Düzeni” söylemiyle başlattığı ve İslam düşmanlığını merkeze koyan emperyalist dönemi kastediyoruz.

Şevket KORAY – ADIMLAR

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: