ŞEYTANÎ TRANSHÜMANİZM

Ayhan SÖNMEZ

Milenyumdan sonraki yıllarda, milletlerararası hadiselerin tüm dinamiği, açıkça Şeytan’ın izini taşıyor. Radikal bir niteliğe bürünen insanlık dışı süreç (küreselcilik), tüm derinliği ve karmaşıklığı ancak dinî bir bakış açısıyla anlaşılabilir.

Luciferian güçlerin insanlığa karşı son saldırısı, iki ana sebebten dolayı benzeri görülmemiş bir boyuta ulaştı.

İlk olarak, Tanrı’nın kitlelerin kolektif bilincinden sürgün edilmesiyle (şimdilik) zafer kazandı. Bazılarımızın hâlâ ibadethanelere gidiyor olması, materyalist vizyonun bize derinden ve yıkıcı bir şekilde zihinlerimize sızmasını ve bizi bir nevi şizofreniye düçar etmesine engel olamıyor.

İkinci olarak, şeytanlaştırılmış “bilim adamlarının” şeytanî güçleri tarafından çağrılan tekno-bilimin tesiri, bir avuç insanın dünya nüfusu üzerinde tam kontrol uygulamasını mümkün kılıyor.

İncil’deki tasvirine göre yılan şekline bürünüp insanlığa karşı yıkıcı eylemi, Havva annemizi Cennetteki ayartmasından bu güne kadar durmadı. Bu Batı’da kendini Reformasyon, Rönesans, Aydınlanma Çağı ve Fransız Devrimi’nde gösterdi. Doğu da onu muhtelif şekillerde taklit etti.

Moderniteye müdahale, sürekli bir insanî bozulma çizgisini tetikledi. Bilimcilik, teknokrasi, ilerlemecilik, dönüşümcülük ve transhümanizm, bu ölümcül akıl hastalığının yalnızca birkaç adıdır.

Ve eğer insanlar, insanlığı, doğayı ve toplumu sınırsız ve fütursuzca yeniden şekillendirebileceklerine inanıyorlarsa, artık dünyanın şeytanlaştırılmasının son aşamasına geldik. Bu dünyadaki uyum ve dengenin nihai olarak yok edilmesinde kendini gösterir. İnsanlığa yönelik yıkıcı bir güçle yürütülen saldırı, ailenin dağıtılması, anneliğin yok edilmesi, doğmamış çocukların bir ayin havasında öldürülmesi, feminizm, toplumsal cinsiyet teorisi, sodominin yasallaştırılması, pedokriminalite ve cinselleştirme gibi biçimler alıyor.

Dünyanın insanlıktan çıkarılmasına ve sersemlemiş kitlelerin televizyon, internet ve kitle kültürü aracılığıyla toptan katledilmesine yol açan süreçlerin birleşmesi, zorunlu olarak aşılama mitini ve iklimcilik mitini içerir.

Gizli veya görünür organizasyonlarda bir araya gelen cehennem dünyasının habercileri, insan vücudundaki biyolojik ve teknik unsurların füzyonu yoluyla normal insanların sonunu vaaz eder. Nanopartiküller ve çiplerle emprenye edilmiş ve artırılmış adam, Satanistlerin bizi ittiği “yeni normal”. Algı yönetimi, davranış kontrolü, hafıza kontrolü, toplumun ve insanların tamamen dijitalleşmesi… İşte bunlar, daha şimdiden içine itildiğimiz kabus gibi bir gerçeklik.

İnsanlığın son aşamasının baş döndürücü ivmesi, cihanşümûl bir mutluluk çağını başlatacak üstün başarılar olarak sunulan, birbirini tamamlayan iki isim benimsedi: Teknokrasi ve transhümanizm.

Küreselcilerin şeytanî gündeminin gelişme hızı o kadar hızlı ve bu eylemlerin sonuçları o kadar yıkıcı ki, Yeni Dünya Düzeni’nin kurulması gündelik bir gerçeklik hâline geliyor.

Ölümcül tehlikeler karşısında insanlığın içine düştüğü bu çıkmaz, başta Batı Avrupa olmak üzere tüm dünyada Batılılaşmanın ölümcül hastalığına yakalanmış masonik çevrelerin yarattığı manevî körlükten kaynaklanmaktadır.

Dünyanın yaratıcısı olarak Tanrı’ya ve dünyanın yok edicisi olarak Şeytan’a atıfta bulunmadan insanın kendi kendine yeterliliğini kışkırtan materyalist paradigmaya bağlı kalırsak, hayatta kalma mücadelemiz başarısızlığa mahkûmdur.

Siyasî aktivistler, sivil haklar savunucuları, kitap yazarları, dürüst araştırmacılar ve bağımsız gazeteciler, kendi çabalarının beyhude olduğunun farkında olmadan sistemi içeriden eleştirerek bu küresel tsunamiye karşı direniş oluşturmaya çalışıyorlar. Son yüz yılda içine itildiğimiz matris, insanlığa karşı volkanik bir güçle ortaya çıkan son saldırı için yalnızca hazırlık aşamasıydı. Bu entelektüel tuzağa “materyalizm” veya “liberalizm” de diyebiliriz ve yanılmış olmayız.

Ancak dünyanın şu anki durumu için uygun terim “tanrısızlık”tır. Şeytan, dinî dünya görüşünü kurnazca baltalamayı başardı. Günümüzde insanlar, inançsızlıklarını şahsî bir tercih meselesi olarak görmektedirler. Mânevi bir yapıya sahip olan ve içlerini görmekten çok uzak olan, kendi akıllarının ötesindeki güçler tarafından manipüle edilen nesnelerin aşağılayıcı rolünü oynarlar.

Bugünün gerçeklerini kavramaya çalışan ve her şeyden önce insanlık için ölümcül bir sonu önlemek için çözümler öneren entelektüel liderlerin analizlerindeki başarısızlığı, ne kadar bilgili ve alim olursa olsunlar, buradan kaynaklanmaktadır. Hukukun üstünlüğünü, halk egemenliğini, demokrasiyi, insan haklarını vb. yeniden tesis etmek için yaptığımız çocukça entelektüel egzersizler, şeytan için özel bir eğlence kaynağıdır. Bizi kendi özerkliğimize inandırarak dikkatimizi başka yöne çevirmeyi başardı.

Dünyanın yaratıcısı olarak Tanrı’ya ve dünyanın yok edicisi olarak Şeytan’a atıfta bulunmadan insanın kendi kendine yeterliliğini kışkırtan materyalist paradigmaya bağlı kalırsak, hayatta kalma mücadelemiz başarısızlığa mahkûmdur. Artan bir hızla üzerimize çöken uğursuz felâketten ne kültürle, ne bilimle, ne de liberal devletin siyasî mücadele yöntemleriyle kendimizi kurtarabiliriz.

Muazzam yıkıcı gücün bu saldırganlığı karşısında dünyanın hayatta kalma şansı, yalnızca reformlar için çabalamakta, sivil cesarette ve küreselci seçkinlerin planlarını teşhir etmekte yatmıyor.

Bu saldırganlığın yıkıcı gücü, yalnızca dünya üzerinde tam bir hâkimiyet kazanmalarını sağlayan ekonomik, politik, teknolojik ve askerî kaynakların yoğunlaşmasında yatmıyor. Şeytanla yapılan bir anlaşmadır. Başka bir deyişle, kuvvetlerimiz eşit değil. Karanlığın ruhuyla ittifak kurdular ve biz yalnız kaldık, yani onlar için kolay bir av olduk.

Bu nedenle, hayatta kalma ve ardından zafer şansına sahip olmak için, bizi insanlığın düşmanlarına karşı daha güçlü kılan bir ittifaka da ihtiyacımız var. Bu da ancak Allah ile ittifak olabilir. Yalnızca dünyanın ve insanların yaratıcısı, kendi yarattığı ilk bozguncu olan Lucifer’den daha güçlüdür.

Rabbimiz, Kurtarıcımız, Yüce Allah bizi bekliyor. Bize bir kurt sürüsüne karşı savunmasız bırakılmış yetim çocuklar gibi acıyarak bakıyor.

Şu anda insanlığa karşı sürdürülen her şeyi kapsayan savaş, küreselleşme karşıtı kamptan bazı muhaliflerin bizi inandırmaya çalıştığı gibi, “psikopatların” işi değil. Bu okült daireler özerk değildir. Seçimlerini yaptılar; efendilerini seçtiler. Şimdi seçim yapma sırası bizde. Çok geç olmadan. Henüz çok geç değilse?

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: