“HEPİMİZ İSRAİLLİYİZ!” DİYENLERE KARŞI, “HEPİMİZ FİLİSTİNLİYİZ!” DİYEMEYENLER
Ahmet ÖLÇÜLÜ
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, resmi bir ziyaret için bulunduğu Kahire’de, Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock ile bir görüşme gerçekleştirdi.
Annalena Baerbock Fidan’la görüşmesinden önce İsrail’deydi.
Baerbock, Aksa Tufanı’nda ölen Alman vatandaşlarının yakınları ve İsrailli mevkidaşı Eli Cohen ile bir araya geldi. DW’nin haberine göre “Bu korkunç günlerde yanınızdayız ve sizinle aynı duyguları paylaşıyoruz. Bu günlerde hepimiz İsrailliyiz. Alman hükümeti adına ama aynı zamanda da Alman halkı adına size en derin dayanışmamızı ifade etmek istiyorum” diye konuşan Baerbock Hamas’ın “sinsi bir hesap yaparak sivil halkın arkasına saklandığını” iddia ederek “Gazze’deki tüm halkı rehin aldılar. Tünelleri ve silah depoları binaların, süpermarketlerin, hastanelerin altında” diye konuştu. İsrail’in Gazze’ye saldırılarına ilişkin olarak da Baerbock “İsrail’in kendi vatandaşlarını kurtarma hakkı, hayır, görevi vardır” ifadelerini kullanmış…
Sayın Fidan böyle zırvalayan biriyle neler görüştü, neye ikna etmeye çalıştı acaba?
“Biz de Filsitinliyiz, biz de Filsitin’in arkasındayız, Hamas ve Filsitin’in yıllardır devam eden işgâle ve zulme, katliamlara cevap verme hakkı vardır. Hayır bu bir görevdir. Bu görev sadece Hamas’ın değil, müslümanım diyen, insanım diyen herkese aittir! Biz de kanımızla, canımızla, silâhımızla zalimin karşısında ve mazlumun yanında olacağız!” diyebildi mi? Hadi bunu diyemedi, NATO’dan çıkıyoruz, AB ile ilişkilere son veriyoruz diyebiliyorlar mı? Hem NATO’ya hem AB’ye bağlısın sonra da bunların kontrolünde ve yol vermesiyle yapılan zulümler olmasın diye, zalimlerin kurduğu ve senin de içinde olarak destek olduğun zulüm sisteminde kalmaya devam ederek mücadele edeceksin öyle mi? Zulüm sisteminin içinde olarak destek verenisin ve ama zulüm plmasın diye görüşmeler yapıyorsun! Adamlar bir kez daha katliamlarını bitirdikten sonra, sana, “gel de kalıntıları topla, pisliği temizle!” diyecek, sen de buna, “ben üzerime düşeni yaptım, Gazze’nin yanında olsum, hamisi benim!” diyeceksin…
Arabulucu olmak için tarafsız kalmaları gerekiyormuş…
Ne diyordu Cemil Meriç:
– “Zulmün olduğu yerde tarafsızlık, namussuzluktur!”
Namus; yani sınır, had, ölçü…
Ölçüyü tepeleyeceksin ama ölçünün pazarlıksız savunucusu görüneceksin bir de…
Pazarlıksız teslimiyet, teslim olduğunun gereğini, kendi nefsine karşı olsa da yapabildiğinde ortaya çıkar.
Pazarlıksızlık, yapamadığı yerde, “ben yapamıyorum, yapabilen gelsin!” diyerek ehillere emaneti teslim etmekle olur.
Sen nefsini, koltuğunu davanın üzerinde tutacaksın, sonra da mazlumlara sahip çıkıyoruz diye gezineceksin… Zulüm, şeyleri hak ettiği yere koymamak, yani emanetleri ehline tevdi etmemektir. Kendisi hakkın karşısında zalim olan, başkasına eziyet edene nereye kadar dur diyebilir? Eziyet eden, hakkın karşısında zalim olan, yani şeylerin ehline teslim edilmemesinden dolayı kendisine engel olan biri olmadığından eziyet edebiliyor… Gerçek ve derin bir bakış açısıyla siyasete yanaşmak yerine, günlük itiş kakışlar üzerinden, o ona onu dedi, bu bunu dedi, o giderse bu gelir çapsızlığı ile siyaset yapıldığı zannedilirse, olacak olan bu… Siyaset, şartların objektif tahliline fikrin tatbiki ile olur. Yani fikrin emrindedir. Fikir de öyle ezbere tekrarlanarak olmaz, kılı kırk bin yararak olur. Mücerretlerden pay sahibi olmayı gerektirir. Meselenin emanetlerin ehline vermek, yani şeylerin hak ettiği yere konması ve bu olmadığı zaman da zulüm dediğimiz şeyin esas o zaman ortaya çıktığı anlaşılmadan, ne İsrail zulüm-eziyetine karşı konabilir, ne Amerika ne de bir başkasının. Karşıyım derken bile onun sistemine, onun zulmünde destek olmaya devam edersin, şimdi olduğu gibi.
Dünyada yaşanan zulümlerin sebebi bizim adam olamayışımızdır demişti Kumandan Mirzabeyoğlu…
Zulme engel olmanın yolu, zalimi merhamete davet etmek, ona söz anlatmaya çalışmak değil, anladığı şiddet dilinden konuşabilmektir. Adam olmak da budur.
Zalime lâf anlatarak yol alacağını zanneden adam olamamışlar, adam olma yolumuzun tıkayıcılarıdır. Öncelikle ve yine Kumandan’ın tarifiyle, “yürüyen takım elbise”lerden kurtulmak gerekiyor.
Kim gerçekten bizden, kim değil. Kim bizden görünüp bizim sırtımızdan menfaat devşiriyor, kim her şeyinni davaya vakfetmiş gerçek mücadele adamı… Kim sahteleri bize pazarlamaya çalışıyor, kim adam olma yolunda ilerliyor.
Biz olmadan, başkasına da faydamız olmaz. Küp, içindekini dışarı sızdırır. İnsan kendinde olmayanı başkasına veremez. İç oluş gerçekleşmeden, dış oluş sahtelikten öteye gidemez. Sahteler ve sahtelere bel bağlayanlarla da neticeye varılamaz.