KONUŞMALAR – 1
Nihan Öztürk – 06 Eylül 2022
Murat, maksat bir hamle yapmış olsun diye öne doğru eğilip masadan bardağı kaptıktan sonra yine koltuğa iyice kuruldu. Dinledikleri, düşündükleri ile o kadar paralel ve bir o kadar da ayrı pencereden olması dolayısıyla sohbetten apayrı bir lezzet alıyordu. Edindiği yeni bilgiler içinse müthiş keyifliydi.
Orhan kaldığı yerden söze devam etti; “Bunlar artık çocukların bile iç cebinde. Bilmeyen mi kaldı acaba? İşte maksat, bilmiş olmakla yetinmek işi değil!” diye sözünü bitirdikten sonra o da bardağına uzandı.
“Peki” dedi Murat ellerini açarak, “o zaman bunu karikatürüze edersek, beş on silâh beş on kafaya dayanmış vaziyette ama altta birbirleriyle oynaşan garip bir saadet zinciri bunlarınki!”
Orhan: “Aynen dostum! Çin’in bugün dünyada ulaşmadığı ve mal dağıtmadığı yer kaldı mı? Adam niye kalkıp şimdi savaş istesin? Biliyorsun, bugün hâlâ “İpek Yolu” diye bir kavram mevcut. İpek Yolu, Batı’da nerde bitiyor? Almanya’nın Duisburg şehrinde!”
Bundan haberi bile olmayan Murat, bilgisizliğinden dolayı şaşkınlığını gizleyemedi ve kaşlarını kaldırarak bir tepki vermiş oldu. Ama insan evladı ya, anlık düşünce refleksi ile “vay be, gerçekten bilgi bilene imiş! Yoksa bilgi ne?” diye geçirdi içinden.
Orhan bunu fark eder ve “Haydaaa, bilmiyor muydun? İpek Yolu’nu nasıl bilmezsin?”
Murat: “Yok dostum sen de abartma, ama Duisburg harbiden sürpriz oldu. Eyvallah! Ben işin tarihî boyutundayım, tekniğinde değil.” diye lafı geciktirmek istedi.
“Bunu da bil! İpek yolu treni, hiç bir aktarma yapmadan baştan sona gidebilir. Bu zamanda tren mi deme? Biz daha şu an taş devrini yaşıyoruz! Öyle pat diye her yere ulaşım hâlâ kolay değil. Dünya’nın bile daha keşfedilmemiş yerleri var! Mesela Afganistan’da Star Wars filmlerini aratmayan çöller var. Daha başka bölgelerde sanki daha yeni filizlenen, su birikintisi oluşan topraklar var! Bunlar tutturmuş ‘Mars’a gideceğiz’ diye. İyi de Mars’a gidelim derken dünyanın içine ediyorsun. Oraya gitmek için dünya rezervlerini kullanıyorsun. Dünya yerine orda hayat kurmayı hayal edenler daha insanı nasıl göndereceklerini bilmiyorlar şu ân! Garip bir serüvenin içinedeyiz artık!”
Murat: “Öyle ya, doldursunlar o zaman bir çuval karışık sperm, fırlatsınlar uzay mekiği ile Mars’a! Biraz ondan, biraz bundan, koy abi şundanda koy! Onlar Mars’ta birbirleri ile kaynaşırken belki yeni bir yaratık türü oluşur, oh kebap.”
Orhan: “Ya düşünsene, iki kıytırık bilim adamının bu spermler arasına karıştırabilecekleri şeyleri! Yapmayacakları iğrençlik olmaz! Ne demiştik, mevcut durumda hiç birisi savaş hâlinde olmak istemiyor. Amerika acısını Irak’ta, Afganistan’da, Suriye’de, Libya’da iyice yaşadı. Avrupa’nın hâli zaten içler acısı, çünkü kurdukları düzenin üstünde pireler uçuşuyor şimdi. Sahil ülkelerinin çoğu parasız. Yine kim geliyor işin içine? Tabiî ki Çin. Yunanistan’a 5G’yi getirdiler! Bir kaç limanına el attılar, tamirat için. İtalya’da da kezâ!”
Murat: “Bu da enteresan değil mi? Serbest Piyasa diye sundukları ekonomik sistem eliyle kendilerini bağımlı kıldılar. Bu boşluk içinde Rusya’nın savaş misâli hamlesini de anlamak güç değil. Savaş istemeyen Batı’nın en büyük korkusu, kendi düzenlerine atılan kocaman tekmenin kendi içlerinde bir şeyleri kesin yıktığının farkına varılması.”
Orhan: “Ama Çin kapitalist bir mantıkla yapmıyor. Çinli, devlet mekanizması sayesinde dokunulması imkânsız diplomatları, bir bavul dolusu Çin parasıyla gönderiyor ve dilediğini alıyor!”
Murat: “Daha feci bence! Hatta Kapitalizm üstü bir ismi olması lâzım. Yani Emperyalizm ama Neo-Emperyalizm. Şöyle sanki bir oyun tahtasına ülkeleri dizmiş olsak, arada Pakistan var mesela ve ellerinde atom bombası var. Amerika’ya da yakın, Türkiye’ye de sempatik falan. Sonuçta istenmese de gerçekleşen hadiseler gibi düşün ve savaş çıktı diyelim…”
Orhan: “Kimse atom bombası kullanamaz! Çünkü adam cidden niyetlense bile kapağını açarken uydudan kendi üstüne bir kaç tane düşeceğini bilir. Demin resmini çizdiğin karikatürü hatırla lütfen!”
Murat: “Öyle diyorsun ama daha 50-60 yıl önce attılar bir kaç tane. Ayriyeten yaptıkları testleri ve dünyaya verdikleri tahribatı da unutmayalım. Tamam, hadi diyelim atom bombası atmasalar ve her ne kadar isteksiz de olsalar gerilen ve değişen bişeyler var. Dünya değişiyor! Bir değişimi tetikliyor bütün bu olup bitenler. Hani derler ya akacak kan damarda durmaz diye.”
Orhan: “Artık ne olur, nasıl olur bilmem. Fakat 9 milyara yaklaşan nüfusu ile dünyayı da yormaya başladığımız kesin. Tüketimi zorlaşacak şeylerin çoğalması, zorlaşan şeylerin kolayca üretimi ile birlikte gelişecek rahatsızlıklar. Belkide yeni yeni ve garip hastalıklar.”
Murat: “Yani kısacası, koca dünya yaşlandı artık. Problem mahallî veya mahdut değil tamamıyla küresel. Bizim gibi ülkelere biçilen pay da pek tabi kölelik. Yöneticiler ise esas olarak kendi menfaatlerin peşinde ve gerçekte ne istediğimizi bile bilemiyoruz. Bir oradayız bir burada. Dünyanın derdine bak, bizimkilerin durumuna!”
Orhan: “Zaman kazanmaya bakıyorlar, yeni kurdukları yağma düzeninin bitmesi, onlara vurulacak büyük bir darbenin habercisi de.”
Murat: “Ki değişen dünyada egemen olmaktan çok uzaklar. Hem kendi koltuklarını öylesine koruma derdindeler ki, “aman dünya yıkılsın biz karışmayalım” havasındalar. Hem de koltukları için yorganı da yakabilirler. İyi de bu hep 2. Dünya Harbi’ndeki mantıkla olacak diye bir kaide mi var? Seyirciysen senlik bir durum yok demektir. Sen sadece lâf atar durursun. Sahada ter döken için hiç bir ifadesi olmayan şeyler. Top toplayıcı olarak mutluysan o başka tabi!”
Orhan: “Her hangi bir doktrinleri, fikir sistemleri mi var da bunları düşünüyorsun? Dünyanın çivisi çıkmış denildiği zaman mal mal bakanların gayrı meşru çocukları bugün dünyaya hükmetmenin havasını yaşıyorlar. Sonra sağında solunda muhatap bulamamak kadar sıkıntılı bir şey yok, herkes bundan memnun gibi! Ama Yaradan, en büyük yönetmen, filmin hiç beklenmedik bir ânında ve kimseyi gerektirmeden, aptalca hareket ettirip tarihin çöplüğüne atıverir bu soytarıları! Bize kalansa nasibimizde neyse o… Ya biz devralır biz bize kalırız yada mallar mallarla, başka yolu kalmadı artık!”
Murat: “Güzel diyorsun da, kendi senaryosunu çizenler ortalığı bulandırmaya devam ediyor. Hoş, gerçeğin yanında düşük Hint dizileri kadar değerleri var ama reelde izleri var neylersin..”
Orhan: “Öyle, ki Hint dizilerine bayılan kocaman bir kitle olduğu için! Yoksa alıcısız mal ne yarar değil mi? Bizimkilerin Yunan’a karşı geliştirdikleri mevzu gibi! Halbuki her hangi bir adaya müdahale şansları bile yok. Nedeni şahsen ABD! Seni öyle bir sıkıştırmış ki, hareket edecek bir alanın mevcut değil. Belki doğu ve güneye bir koridor, daha fazlasına imkân tanımıyor..”