VAİZ TAYFASI ve KADIN KILIĞI
Selim Gürselgil
Bizde bir de vaiz taifesi var, asıl onlar felaket. Sabah akşam, kadınlar söyle giyiniyormuş, böyle giyiniyormuş, onlar tahrik oluyormuş, bunu anlatıyorlar. Anlatırken en çok da nasıl giyindiklerini tasvirlere doyamıyorlar. İçlerinden bazıları hızını alamıyor, çocukların giyimine bile ahkam kesiyor, onlardan da tahrik oluyorlarmış. “Ben kafayı yemiş sapığın tekiyim, size din tavsiye etmeye ehil değilim” diyeceği yerde, yok din şöyle emrediyormuş, böyle emrediyormuş.
Bi saniye kardeşim, din bir kere öyle bütün kadınların örtünmesini emretmez.
Dinin örtünme emri, “mümin kadınlar” içindir. “Ben dine inanmıyorum” veya “ben dine uymak istemiyorum” diyen kadınlar için dinin bir örtünme emri yoktur. Bilâkis onlar mümin kadınlar gibi örtünmek isteseler, din buna engel olur.
Çocuklar konusuna hiç girmeyelim, sapıklığın o derecesini teneşir paklar. Çocuktan tahrik olan yahut bu tür sapıklığı mazur göstermeye çalışan herifin vaaz kürsüsünde ne işi var? Onun yeri timarhanedir.
Bu ruh hastaları, sanki bütün din ve ahlâk, bunların şeylerine bekçi olmak için var olmuş gibi anlatırlar. Freud’un dinindendirler. İslâm’da kadının örtünmesi meselesinin kimsenin orasıyla burasıyla doğrudan bir ilgisi yoktur. Bunlar ayaktakımına mahsus zanlardır. İslâm kadını örtünür, çünkü bu onun kimliğidir, hürriyetidir, asaletidir. İslâm kadını vasfını haiz olmayan hiç kimse bu kimliğe ve hürriyete sahip olamaz.
Dört mezhebin dördüne göre de İslâm kadını dışındaki kadınların avreti erkekle aynıdır. Namaz kılsa başını örtmesi gerekmez. Yani istese anadan üryan gibi bile dolaşabilir. Din böyle der. Senin şeyinin keyfine göre din olmaz.
Bunlar bir de din âlimi diye toplumda şöhret ve itibar kazanıyorlar. Cinsiyetine hâkim olmaktan aciz tipler, topluma yön vermeye kalkıyorlar. Birisinin artık bunların sapıkça vaazlarına dur demesi gerekiyor.
*
Şunu anlamamız gerekiyor: İslâmî bir düzende de yaşasak, kadınlar şöyle giyinmeli, böyle giyinmeli diye paşa keyfimize göre ahkâm kesme hakkımız bulunmuyor. Herkes inancı ve değerlerine göre giyiniyor.
Kaldı ki İslâmi bir düzende de yaşamıyoruz. Biraz lâik, biraz demokratik biraz oligarşik, biraz Kemalist, biraz kapitalist, biraz Doğulu, biraz Batılı bir düzende yaşıyoruz. Osmanlı ile Bizans’ın bir kırması gibi. Böyle bir düzende sanki İslâmî bir hassasiyet iklimi varmış gibi atıp tutmak ne demek?
İslami kesimde bu meseleyle çok karşılaşıyoruz.
Bâtıl bir düzenin, bâtıl bir düzen olduğunu dikkate almaksızın, ona İslâmî kurallarla hükmetmeye kalkılıyor. Bu yanlışı siyasî iktidardan diyanete, vaiz takımından yazar çizerine kadar pek çoğunda görürsünüz. Geçmiş oraya adam ahkâm kesiyor, sanki İslâm devleti yönetiyor.
Hani Mevlâna Hazretlerinin bir misali vardır. Çamurda bir hayvanın ayak izinden oluşan çukura bir başka hayvanın yaptığı idrarın üstüne bir saman çöpü düşer. O çöpe konan sinek kendini deryada gemi kaptanı zanneder. İslâm’ı, bâtıl düzenin katığı ve hizmetçisi kılmaya çalışanın hâli budur. Adam sanki şeyhülislam gibi fetva veriyor; oysa küfrün içinde zavallı bir vaizsin.
İslâma göre giyinmek asaletin, çıplaklık köleliğin ifadesidir. Siz diyeceksiniz, kölelik kaldırılmadı mi, niye ondan örnek veriyorsun. Bir şeyin şeklinin ortadan kaldırılması, her zaman ruhunun da kaldırıldığı anlamına gelmez. Nitekim köleliğin de şekli kaldırıldı ama ruhu modern dünyada yaşamaya devam ediyor. Adına kölelik denmiyor, ayrı. Ama kölelik mutlak olarak kaldırılmış değil, sadece müesses olarak kaldırılmıştır. Çeşitli toplum biçimlerinde ve çeşitli insan ilişkilerinde kölelik statüsü varlığını korumaktadır.
Keza asalet de bir biçim değil, bir ruh halidir. Aristokrasi kaldırıldı diye asil insanlar yeryüzünden silinmemiştir. Bilâkis asaletin eski Avrupa aristokrasisi ile pek bir ilgisi yoktu. İleride bir başka biçimde (meselâ Aydınlar Aristokrasisi olarak) yeniden müesses hale gelmesi de mümkündür.
İşte, İslâm kadınının kıyafeti de onun asil ruhundan gelir. Onun ruhundan olmayan hiç kimse bu kıyafete bürünemez. Bürünmeye zorlanmayı bırak, kendi bürünmeye kalkarsa engel olunur. Buna dair isterseniz Asr-ı Saadetten yahut Ehl-i Sünnet büyüklerinin ictihatlarindan örnekler de veririm. Ama ne gerek var. Sözün tamamı aptala söylenir. Bu iş kaba saba vaizlerin artisliklerine bırakılamayacak kadar nazik bir meseledir.