HER DAVANIN ARADIĞI HAKİKAT
Selim GÜRSELGİL
Büyük Doğu-İbda, her kesime söyleyecek sözü olan belki de tek harekettir.
İslâmcıya der ki: İslâmı, onun mübarek kavramlarını içi boş kelimeler olarak bırakmayıp gerçek bir İslâmî dünya görüşü haysiyetiyle kavramadan, şeriatı, hilâfeti bırak, üç kişilik aileni bile nizâma kavuşturamazsın. Ancak İslâmî dünya görüşüdür (Büyük Doğu-İbda) ki, ferdî ibadetin mânâsını tüm insanlığın kurtuluş dâvâsına kadar açabilir. Yoksa bir köşede küfrün mahkûmu ve sığıntısı olarak bir süre teselli bulur, sonra yok olur gidersin.
Kemaliste der ki: Sana geçmişin ne türlü sarhoşluk verirse versin, bu ülkenin yarınında ve zaten dünya ölçeğinde bir geleceğin yoktur. Seni sadece inanç hakikati değil, varlığını kabul etmediğin ve kendince bir varoluşa zorladığın her hakikat, her adımda yeniden vuracaktır. Bu, sana bugün olmuyor ve yarın olmayacak gibi görünüyorsa, sebebi daha çok göz aldanması, daha az ise senin bir gün yeniden demir yumruğunla kafalara ineceğin korkusunun henüz maşerî psikolojiden silinmemiş olmasıdır. Ama şimdilik nasıl görünürse görünsün, sen eski cüssenle yoksun ve bir daha olmayacaksın. Sana tek çıkış yolu, ülkene dair hayallerinin iyi yanlarını yeni bir dünya görüşü (Büyük Doğu-İbda) ışığında yeni bir düzene kavuşturmaktır.
Ayrılıkçıya der ki: Sen, Batı’nın vaadettiği varoluşu, Türkiye şartlarında yok olup gitmeye tercih etmekte kısmen haklı olabilirsin. Fakat nice kısmî varoluşlar vardır ki, büsbütün yok oluşun eşiğini temsil eder. Aracında son sürat yol alıp şarkılar söylemekte olan bir sarhoş, az sonra başına ne geleceğini bilmediği için mutludur. Batı’nın toplumlara sunduğu ayrılık da onları yeni bir esaretin boyunduruğuna vurmanın ve kendi istediği şekilde yok etmenin kısa mutluluğudur. Gün, ayrılık değil, herkesin kendi hakikati ve kendini tanımladığı şekilde komşusuyla bir araya gelmesinin ve insanlığın düşmanına karşı omuz omuza durmasının günüdür. Bunu da ancak İslâmî dünya görüşü (BD-İBDA) sağlayabilir.
Solcuya der ki: Senin davan, muhalifken ne kadar haklı olursa olsun, iktidara geldiğinde dünyanın en zorba rejimini kurmaktan ibarettir. Bunun dışında bir oluş tarzını kendi içinde bulma yolun da yoktur. Çünkü sen insanı, yarım yamalak, sadece maddî boyutu olan hayvan diye tanımlıyorsun. Onun sonsuzluğunu görmüyorsun. Bunu ancak İslâmî bir dünya görüşü (Büyük Doğu-İbda) sana gösterebilir. Onu gördüğün ânda da değerin 1’ken 1000 olarak, gerçek kurtuluş sancağının temsilcisi olursun.
Milliyetçiye der ki: Sen bir yönüyle Kemalizm’in hızlı günlerine, bir yönüyle Siyonizm’in zaferlerine, bir yönüyle de milletinin 1000, 2000, 3000 yıl önce ayrıldığı akrabalarıyla birleşeceğine inanmakla, çelişkili ve bir o kadar da saf bir hayal yumağısın. Kendi sınırların içindeki senden olmayan unsurlara “itaat et, yok ol” demekten başka bir yol bulamadıktan başka, sınırların dışında ayağını basacak bir hakikat basamağı da bulamıyorsun. Senin ortaya koyduğun psikoloji, her şartta, azınlık hamaseti olarak var kalmaya ne kadar elverişliyse, gerçekten milletinin üstünlüğü davasına götürecek yol olmaya o kadar elverişsizdir. Senin gerçeğin ham bir hayal, hayalinse İslâmî dünya görüşü (BD-İBDA) kalıbına dökülmeye muhtaç bir mümkün gerçektir.
Liberale der ki: Hak, bir masal değil topluma yön veren bir hakikat olduğunda insan insanın kurdu olmaktan çıkar, kuzusu olur.