KONUŞMALAR – 7

Nihan ÖZTÜRK

Murat: “Peki sırf bilinç ve şuur yeterli mi? Bunlara sahip olup gıkı çıkmayanlar yok mu?”

Orhan: “Sen hiç teoride kendini aştığını iddia eden ama hiç antrenman yapmadığını söyleyen bir boksörün ringe çıktığında başarılı olabileceğini düşünebiliyor musun? Her şeyin bir refleksi vardır. Konuşurken bile bir refleks gösteriyoruz. En uç ve beylik davaların en kuvvetli silahıdır refleks. Şimdi böyle alengirli laflar ediyoruz ama galiba konuştukça işin rengi değişiyor dostum.”

Murat: “Alâfrengî mi? Hani alâturka mevzusu var ya, onun gibi bir şey mi?”

Orhan: “Yok değil! Frengi pis bir hastalık. Ama haklısın, kelime olarak benziyor. Alafranga o! Peki alâturka kelimesinin anlamını biliyorsun musun? Yani ciddi bir kelime aslında.”

Murat: “Herhangi bir şeyin Türk olduğu ile mi alâkalı acaba?”

Orhan: “Güzel bir yaklaşım, fakat edebî anlamı eski Türk töresi ve yaşama şekli. Alafranga ise Frenklerin. Frenk kelimesi neredeyse unutulmuş maalesef. Halbuki Osmanlı, Avrupalılara Frenkler derdi. Son dönem özellikle Fransızlara. Frenk ise tarihte 3. Yüzyıl’a dayanan bir Germen boyu.”

Murat: “Almanlar “Die Franken” diyor! Çok enteresan, bir Alman boyunun ismi neticede Fransa’ya mı verilmiş oluyor? Almanca’da Fransa “Frankreich” demek.”

Orhan: “O işin cilvesi. O da Osmanlı’dan ötürü olabilir. Hatta Fransa’nın bugünkü sınırlarında bile, yanlış hatırlamıyorsam Osmanlı’nın müdahalesi var. Bir ara yükselişe geçen diğer Avrupa krallıkları Fransa’yı zorlamaya başlıyor ve dönemin Fransa kralı Osmanlı’dan yardım istiyor. Osmanlı bolca yeniçeri elbisesi gönderince Fransız askerleri bu elbiselerle hudut devriyelerine başlıyor ve bunu gören diğerleri Osmanlıyla ittifakta olan Fransızlara pek yanaşamıyor. İşte sınırların bu hudut devriyelerinin ortaya çıktığı tarihte çizildiği belirtilir. Daha da ilginci, Frenk veya Frank fark etmez, bu Germen boyu, 4. Yüzyıl’dan itibaren başlayan genişlemeyle ve Roma ile vuruşa vuruşa bir zaman sonra tüm Galya’yı ele geçirir. Tarihte Galya, başta Fransa ile Batı Avrupa’nın büyük bir bölümüne verilen isim. O dönemler Roma İmparatorluğu devasa güçte. Neticede ilerleyen zamanda Batı Roma’nın yıkılmasındaki büyük faktör bunlar oluyor.”

Murat: “Demek Osmanlı’ya kadar Avrupa’nın şekillenmesinde bunlar büyük rol oynuyor.”

Orhan: “Denilebilir… Bir değişiklik bütün bir sistemi altüst edebilir. Cermenler veya Germenler, hani İngilizcesi “German”, bugünün İngilizleri ile akrabadırlar. German denilince akla sadece Almanlar gelmesin. Almanya deyipte geçmemek lâzım, biliyorsun.”

Murat: “Doğru. Güney’de Bavyera’sı var, kuzeyde Saksonya’sı var, ortası ayrı bir dünya. Avusturya ve İsviçre de bunun içinde.”

Orhan: “Polonya ve Çeklere kadar geniş bir bölge. Bohemya’yı duymuş muydun? Bu da bir bölge ismi. Belki dönemine nazaran bölgesel bir güçtü ki bugünün Çek Cumhuriyeti’nde hâlâ küçük bir krallık olarak varlığını sürdürüyor bir şekilde.”

Murat: “Yahu ne Frenkmiş dostum. Nerden nereye geldik.”

Orhan: “Böyle bu işler. Mevzu bu, her zaman mevzuyu açar.”

Murat: “Sen renk menk falan diyordun. Alengirli’yi de katınca..”

Orhan: “Öyle oldu. Aslında bizde çok önceden başlayan hareketlilik, Avrupa’ya bir zaman sonra ulaşıyor. Neticede insanız, kim hareket ediyorsa bir şeylere ulaşıyor. Bugün Avrupa’nın ahlâkî çöküşü bizden beter değil, tamam, ama sistemi hâlâ onlar idare ediyor! Uğraşmışlar, didinmişler, teknikte büyük hamlelere ulaşmışlar. Gelinen noktada ise fikirsiz tekniğin elinde oyuncak olmuşlar. Bütün bu globallikte işin ayarı biraz kaçınca, ahlâk ve adalet kavramları, sözde üstün eller eliyle yok olmaya başladı. Biz onlara benzedik, yeri geldi onlar bize.”

Murat: “Üstün dediğin kimse gerçekten üstün değilse?”

Orhan: “İnsanın, kendisinden üstün şeylere karşı daima bir zaafı var. Yaratılışın kanunu…!”

Murat: “Öyle diyordun da, kendisini en üstün görenler ne olacak?”

Orhan: “Onlar kendi zaaflarını put edinmiş, zaafın emrindeki zavallıcıklar! İyiler güneşi, bu homongoloslar da insanlıklarını ceketleri astarında kaybetmiş. Şu çocukların, gençlerin halini görmeyenler, neyin süperliğinden dem vuruyor? İki füze, iki maymun ve inkılâp mı demeliyiz? Bizim alâturka ne âlemde? Orient’in hâline bir bak. Afrika’ya! Neyse ki şu Büyük Doğu’nun bir ferdi çıkıp “Ne oluyor lan burda!” dedi de biraz ferahladık. Yoksa hepten Frenkleşeceğiz bu gidişle. Dizilerdeki o bağlı olduğunu iddia ettiğin ve zevkle izlediğin boydan sende ne kadar iz var? Hani ruh? Bugünün çocuklarına verilen abuk sabuk eğitim sistemiyle neyin çağını yaşayabileceğiz ki? Hangi tarih şuuru, hangi ciddi mevzuyu tartışabilecekler yarın?”

Murat: “İyi hafızlar yetişiyor diye duydum.”

Orhan: “Bence de yetişsin. Sadece şapşal olacağına hafız olsun. Sorun bu değil! Bütün memleketi hafız yapamayacağına ve buna gerekte olmadığına göre?”

Murat: “Ama öyle bir hava estiriyorlar.”

Orhan: “Estirsinler! Maalesef her insanda bu kabiliyet yok. Herkesin büyük bilim adamı olamayacağı gibi!”

Murat: “Her insanda farklı özellikler var. Mesela şu tarikatlar! Yahu en asgari şartlardaki bir Avrupalı bile bu işin bazı şeylerden tamamen kopmayla alâkalı bir şey olduğunu söyleyebilir. Bu işin kalabalıkla alâkalı olduğuna kim inandırdıysa bunları, garip bir curcunaya dönmüş iş. Oysa belirli bir kalabalığa erişen bir çok tarikatın nasıl sapkınlığa karıştığını az çok tarihten görüyoruz.”

Orhan: “Bunlar ince işler. Dünyadan el etek çekebilecek yürekleri yok, işte tarikatçılık oynuyorlar. Sarık başta, cübbe şalvar, birde bıyıkları kesip sakalı uzattın mı sünnetin yarısı halloldu. Sonra şöyle yapmazsan böyle olur, bunları bilmezsen nasıl yapabilirsin falan. İyi de sen biliyorsun da ne oluyor?”

Murat: “Öyle ya birini dindarlaştırmak başka, imânı şuurlaştırmak başka. Gençler soğumasın da ne yapsın?”

Orhan: “Gençler sadece inançtan mı soğumuş durumda? Dava, ideoloji falan gibi kelimeler çok katı geliyor artık bir çoğuna. İğreniyorlar resmen. Solcu ama manifestosuz, sağcı ama atsız, müslüman ama katıksız. Gençlere kulak vermek, onları dinlemek, anlamaya çalışmak yerine, varsa yoksa Mustafa Kemâl’e çatmayı mücadele ediyorum zannetmekten başka mevzusu olmayan hacısı hocası, aynı durumdaki diğerleri. Hadi o yanlış, sen ne teklif ediyorsun doğru olarak? Hırsızlık, yolsuzluk içinde debelenen bir kesim içinden konuşuyor bir de…”

Murat: “Gerçekten nasıl? Yani gerçekten zor bir mesele böyle bir gidişattan efendi bir nesil üretmek.”

Orhan: “Bakacağız, sabır edeceğiz ve nasipte neyse o! Mühür kimdeyse de şimdilik sorumlu o! 2023 yılı ne getirir ne götürür bilemeyiz ama Mevla neylerse güzel eyler. Bazı şeylerin olacağı varsa ne engelleyebilecek bir gücümüz var nede değişim ve gelişim adına bir itirazımız. Böyle serzenişli konuşup duruyoruz. Biliyorsun, bazen bir kıvılcım bile bir orman yakar.”

Devam edecek…

31.12.2022

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: