ALÂ MİLLET-İ RESÛLİLLAH
Levent AKINCI
Mekkî bir sûre olan, ve kıssaların en güzelinin yer aldığı Yusuf Sûresi’nin tefsirini özetlerken bazı kısım ve konu başlıklarımız ve acizane bir kaç kelâm. Burada andıklarımız gibi daha nice hikmetler, nice ibretler, dersler var bu sûrede. Bütün Ehli Sünnet tefsirleri bir arada okuyup mukayeseli olarak fehmetmek gerekir. Bunlar şimdilik ön çalışma ve başlıklarımız, şifrelerimiz olsun. Belki bir gün uzun ve ayrıntılı olarak tamamlamak da nasip olur. İnşallah.
-İbrahim, İsmail, İshâk, Yakub, Yusuf . Aleyhimüsselâm.
-Yakub ve Ays.
-Ays. Hased, suikast.
-Yakub. İsrail. İsra yaşayan, gece yolculuğu yapan. Aleyhisselâm.
-İlk rüyâ vakası. Yusuf’un rüyâsı. Aleyhisselâm.
-Kardeşler. Şöhret, hased. Hırs.
-Karanlık kuyu.
-İlk gömlek vakası. Kanlı gömlek. Kan var ama diş izi yok. Kurda iftira.
-Yakub sabrı. Aleyhisselâm.
-Kervan. Seyahat.
-Züleyhâ. Şehvet, ihtiras.
-İkinci gömlek vakası. Yırtık gömlek. Arkası yırtılmış.
-Yusuf’a iftira. Aleyhisselâm.
-Karanlık zindan.
-Yusuf sabrı. Aleyhisselâm.
-İkinci rüyâ vakası. Mahkûmların rüyâsı.
-Din, millet, kavim.
-Nisyan. Uzayan zaman.
-Üçüncü rüyâ vakası. Melikin rüyâsı. Sığır ve buğday. Hayvancılık ve tarım. İki temel yaşam unsuru.
-Talep ve feragat. Yetki devir teslimi. Sulta. Yusuf, babası Yakub’dan talim terbiye gördüğü İbrahimî şeriat ile hükmediyor. Aleyhimüsselâm.
-Kervân. Seyahatler.
-Şehre ayrı kapılardan giriş. Tevekkül. Tedbir. Takdir.
-Bünyamin’e iftira. Yusuf’a iftira. Aleyhisselâm.
-Üçüncü gömlek vakası. Kansız gömlek. Gözleri açan mucize.
-Gün, ay, ve on bir yıldızın secdesi.
-Mısır’a ilk Yusuf Aleyhisselâm en son da Yakub Aleyhisselâm gitti.
-Kardeşler şöhrete, Züleyha şehvete esir olmuştu. Yakub ve Yusuf ise şefkat ve hak-hakikat ehliydi. Aleyhimâsselâm.
-Üç rüyâ. Üç gömlek.
-Hikmet ve ilim.
-Te’vil’ul-Ehâdis. Rüyâların ve hayatın te’vili. Sadece rüyâların değil, hayatın hadisâtın da tevili tabiri. Vehbî ilim ile kesbî ilim farkı.
-Yusuf’u kuyudan çıkartan el, dost eli değildi, tüccarlar ilk fırsatta ve ucuza sattılar. O’nu bir ân evvel yanlarından uzaklaştırmak için yaptılar bunu. Bünyamin’in devesindeki yükün içine tas koyup alıkoyan da düşman eli değildi, Yusuf idi; O’nu bir ân önce yanına alabilmek için yaptı bunu.
Hayatta böyle olabildiği gibi, rüyâlarda dahi bazen böyledir. Yani her şey ilk ve zahirde göründüğü gibi değildir. Rüyâda gün, ay ve yıldızlar secde ediyordu, hakikatte ise babası annesi ve kardeşleri. Kezâ melikin rüyâsındaki yedi inek ve yedi başak da yedişer sene ve bolluk ve kıtlık idi. Bu arada, hakikat edebiyatı ile şeriatı terk eden batınî, ibâhî, mürcî zenâdıkadan berîyiz, onların tahrifinden uzağız.
-“Yusuf’u öldürün veya onu bir yere atın ki babanızın teveccühü yalnız size kalsın! Ondan sonra salih kimseler olursunuz!” yani önce Yusuf’u ortadan kaldıralım, günâhı işleyelim, sonra tevbe eder salihlerden oluruz mantığı, Hakk’ı ve halkı aldatmaya çalışıp, hakikatte ise sadece kendini kandıran Yahudilerin ve münafıkların mantığı. Yusuf’un kardeşlerine nice badireden sonra nasip oldu tevbe, ama böyle düşünen herkese nasip olmayabiliyor. Hatta belki günâhtan da evvel o nifak için, o içten pazarlık için tövbe istiğfar etmeli insan.
-“Ağlayarak babalarına geldiler”. “Ağlamak, kadının silâhıdır” derler. Her zaman ağlayan haklı değildir. Nice münafık ağlamaları vardır ki insanları aldatır. İslâm mahkemesinde gözyaşı delil değildir.
-Kadın beyanı esas değildir. Ya adil şahitler ya itiraf gerekir suçlarda. “Şeytanın hilesi, tuzağı zayıftır” buyrulan kitapta “Muhakkak siz kadınların hilesi, tuzağı büyüktür” kavli de zikredilmiştir. Ve Allah Teâlâ âyette Peygamber Aleyhisselâm’a, ihtida eden hanımlardan biat alırken “Elleriyle ayakları arasında bir bühtan uydurmama” sözünü almasını da emretmiştir. Tefsirlerde burada bahsedilen “bühtân”ın olası her hakka tecavüz ve her tür iftira olmakla birlikte evvelâ da cinsel yalan ve iftiralar olduğunu net bir şekilde görüyoruz. Yani günümüzdeki kadın beyanının tartışılmaz olması zırvası bir yana, bilâkis, bu beyanlardaki olası iftiralara kapıyı kapalı tutan bir şeriatımız vardır. Gerek kızıl tâğutların, gerek yeşil tağutların, gerek morcu feministlerin, gerek yeşil feministlerin kulakları çınlasın!
-İlk iki gömlek hadisesi fıkıh ve hukukla, sonuncu da tıpla ilgilenenlere ilham kaynağı olup yeni ufuklar açabilir; Allahuâlem. Ve elbette bunlar nebevî birer mucizeydiler. Mucizeleri akılla, mantıkla, bilimle anlamaya şartlanan ve ilâhî kudreti tahdit etmeye, bir kalıba sokmaya çalışan modernist meâlci zındıklardan berîyiz. Tıpkı şeriatı mânen tahrife yeltenen ve terk eden sözde hakikatçi batınî zındıklardan berî olduğumuz gibi.
-Kardeşler, Yakub Aleyhisselâm’ın dediği gibi yapıp şehre farklı kapılardan girdilerse de, tedbir takdire mâni olmadı. Bünyamin alıkonuldu sonunda. Ve elbette tedbir gerekli tevekkül edene. Bu nebîlerde bile böyledir. Tedbiri al ve takdire de razı ol.
-Bünyamin’in alıkonulduğu kâse olayında, âyette, “melikin dinine göre bunu yapamazdı” diyor. “Dîn’il-Melik”. Âyette hukuk için de din denilmiş. Yani her hukuk bir dindir. Laik yasalar da bir din şekli, Şeriat da. Ve aynı sûrede “İnnî terektu millete kavmin lâ yu’minune billahi ve hüm bilahireti hüm kâfirûn” (Ben Allah’a ve ahirete imân etmeyen bir kavmin dinini terk ettim, ondan berîyim) diyen de yine Yusuf Aleyhisselâm. Yusuf Aleyhisselâm, İbrahimî Şeriat ile âmildi.
Bu âyette geçen “Millete Kavmin” lâfzı şunu da çok net izhâr ediyor: Millet, kavim/ulus değil din demektir. Sonraki âyette; “Vetteba’tu millete âbâî ibrâhîme ve ishaka ve ya’kub, mâ kâne lenâ en nuşrike billahi min şey’in”. (Ve atalarım İbrahim ve İshak ve Yakub’un milletine ittiba ettim, biz hiçbir şekilde Allah’a şirk koşmayız). Bir başka sûrede de, hangi ulustan olursa olsun tüm müminlere “Millete Ebikum İbrâhîm” (Atanız İbrahim’in Dini) buyrulmuş. Ve Hadiste “Meyyitlerinizi kabre koyarken, ‘Bismillâhi ve alâ Millet-i Resulillah’ deyiniz” buyrulmuştur. (Allah’ın ismiyle ve Resulullah’ın dini üzere).
“Aslım ateştir” diyerek kibirlenen İblis’in ve “biz üstün ulusuz!” diyerek asabiyet yapan Yahudilerin yolundan giden ırkçı ve ulusçu küffarın kulakları çınlasın.
Keza bazı rivayetlerde “Alâ Sünnet-i Resulillah”da geçer. Burada sünnet de din demektir. Sünnet ve hadis düşmanı modernist küffarın da kulakları çınlasın.
Milletimiz, yani dinimiz İslâm’dır. Arablık, Türklük, Kürtlük ise kavmiyetimizi ifade eder. Evet, Millet-i Resulillah üzereyiz. Laiklik, demokrasi, hümanizm, feminizm, Kemalizm, Komünizm, Faşizm… Küfrün, tuğyânın her türünden berîyiz! Peygamberimizin emri mucibince meyyitlerimizi kabre koyarken, “Bismillâhi ve alâ Millet-i Resulillah” diyoruz. Yani, “bu mevtayı toprağa Allah’ın ismiyle ve Resulullâh’ın dîni üzere tevdi ediyoruz” demiş oluyoruz. “Âlâ Millet-i Resulillah”… Ne kadar aziz ne kadar şerefli bir söz! Müminin hakiki hüviyeti! İnşallah biz de o milliyet üzere, o hüviyet üzere vefat ederiz ve o kavil bizim üzerimize de ve hakikatlice söylenir defnimizde!
Mîsâk-ı Millî’miz; Kalû Belâ’da Bezm-i Elest’te verdiğimiz Ahd u Mîsâk’tır.
-İsrail yani Yakub Aleyhisselâm, vaktiyle kardeşi Ays’ın suikast planından dolayı bir gece vakti yürüyüp gitmişti. Mûsa Aleyhisselâm da ümmetini bir gece vakti yürütmüş idi, Firavun peşlerine düşmüştü. Resûlullah Aleyhisselâm da bir gece vakti Mekke’den Medine’ye doğru hicret seferine çıkmıştı. Ve bundan evvelce de yine bir gece İsra ve Mirac hadisesini yaşamıştı, hem ruhen hem bedenen. İsrâ, gece yolculuğu. Lût Aleyhisselâm da ailesiyle birlikte bir gece vakti çıkmıştı şehirden.
İslâm tarihi, bazen bir peygamberin bir avuç ashabı ile bir beldeyi terk etmesi ve ardlarından oranın helâk edilmesindeki gibi, bazen hazin bir hicret, bazen coşkulu bir fetih seferi olarak, sayısız “gece yürüyüşleri” ile doludur. Ve, meleklerin Lût Aleyhisselâm’a dediği gibi:
“Eleyse’s-subhu bi-karîb? – Sabah yakın değil mi?”