AKP, İSRAİL’LE KONUŞMA DERDİNDE…

Alâaddin Bâki AYTEMİZ

Grup Başkan vekili…

Ne demek bu sıfat?

Meclis’te grubu bulunan partilerde, grubun başkanı, haliyle partinin de başkanıdır. Ama parti başkanı her zaman meclis çalışmalarına katılamayacağından, kimi zaman da vekil seçilemediğinden mecliste zaten söz hakkı olmayacağından dolayı, meclisin işleyişine dair daha bir sürü vazifenin yanında, ilgili partinin başkanı adına, parti grubu adına konuşma ve söz söyleme yetkisi ile tayin edilen kişi demek…

Yani grup başkan vekilinin söyledikleri sözler partiyi ve parti başkanını bağlar. Aslı temsil eder. Söyledikleri daha sonra reddedilmemişse, partinin başındaki zatın sözleri gibidir.

AKP’nin bir grup Başkan Vekili var… Özlem Zengin…

Bu kadın daha önce de müslümanların aleyhine çok şey söyledi. Hatta bir keresinde, “senin söylediklerin Tayyip’i bağlamaz! Reis bunun gibi düşünmüyor!” falan diye artistlik yapanlara, “Partinin Grup Başkan Vekili benim, siz kim oluyorsunuz!” diye, kimin kimi temsil ettiğini açıkça ortaya koyucu ve sözlerinin Reis’i de bağladığını gösterici bir ayar çekti. Öyle ya, onu tayin eden Reis, ne söyleyeceğini ve söylemeyeceğini de az çok biliyordur. Zaten oraya partinin gerçek ve resmî politikasını savunsun ve açığa vursun diye partinin başı tarafından tayin edilmiyorlar mı bu vekiller?

Neyse, gelelim en son sözlerine…

Hanımefendi diyor ki, “Biz İsrail’le konuşmaktan, anlaşmaktan yanayız!”… İşte:

İsrail kan dökmeye devam ediyor, hanımefendi Grup Başkan Vekili olarak İsrail’le konuşmak, görüşmek, anlaşmak, İsrail’i ikna etmekten bahsediyor.

Konuşacak, görüşecek, ikna edecekler ve İsrail de İsrailliğinden vaz geçecek…

Erdoğan İsrail için “devlet değil, çete” derken…

Yani çeteye çete muamelesi niye yapmıyorsunuz da hâlâ konuşalım, görüşelim demektesiniz.

Tabiî Erdoğan İsrail’e yine kameralar önünde çete diyor. Yine gazı alınacaklar var demek ki… Esas kararların alınacağı yerde ise, vekilleri, “konuşalım, uyuşalım” derdinde olduklarını gösteriyor.

Ey, “bırakın da İsrail’e gidelim!” diyen kardeşlerim, sırtınızdan vurulduğunuzu anlamak için daha ne olmasını bekleyeceksiniz?

Devlet büyüklerimiz dedikleriniz, İsrail’le görüşme, anlaşma derdinde…

Şunu anlamak lâzım:

Filistin’e gerçekten sahip çıkabilmek, İsrail’e de gerçekten karşı koyabilmek için adam olmak gerek. Başımızda da o şuurda adamların olması gerek. Ferdî olarak değil, toplum, millet olarak yöneticisi ve yönetileni ile… Bu ülkede yönetilenler, yani bu millet, büyük oynayanlarla büyük oynayabileceğini ispatladığına göre, mesele yöneticilerin adam olmasına, yöneticilerin adamlar arasından seçilmesine kalıyor. Bizim büyük olmamız için her şeyden önce yöneticilerin büyük oynamayı bilmesi gerekiyor. Sen yöneticilerinin adam mı değil mi ne olup olmadığını bilmiyorsun ama İsrail’e kafa tutmaya, Filistin’e yardım etmeye kalkıyorsun, komik olduğunun farkında mısın? İyi niyetin olabilir ama bunu hangi yolla gerçekleştireceğini bilmediğinden komiklik yaptığının farkında bile değilsin güzel kardeşim. Sen burada acziyet içinde Filistin için İsrail’e karşı atarlanıyorsun filan ya, esasında İsrail cephesi buna bakıp, yani acziyet içinde kıvranmana bakıp, gülüyor. Çünkü güçsüzsün ve gerçek gücü eline alacak bir şey yapmaktansa, solucanlar gibi kıvranıp durmaktasın. Güçsüzsün ve gücü de yanlış yerde, bir Yahudinin kucağında geliştirdiklerinde arıyorsun… Yahudi kendi oyununda çıkmaza girdiğine, oyununun ne kadar tesirli olduğuna, bu tuzakta kıvrananlara, çözümü yine kendi yetiştirdiklerinde aramana bakıp gülüyor.

Evet, Filistin’e yardım gitti. Kefen bezi gönderildi, bebek bezi gönderildi…

İsrail 20 kamyona izin verdi de…

O da Hamas’ın kararlı duruşu sebebiyle.

Senin reisinden korktukları için değil.

Şehid kanını satan, “İsrail’e muhtacım!” diyen, Londra tefeci pazarına çıkıp o piyasaya hakim olan, zaten İsrail’i de kuran çıfıtlara borç para için el açanlardan niye korksun ki adamlar?

Evet, Türkiye’den korkuyorlar ama bu yönetiminden değil. Türkiye bu yönetimi de aşarsa diye korkuyorlar. Türkiye’nin büyük oynayanlarla büyük oynama potansiyelinden korkuyorlar ve o büyük oynayabilecek gerçek yiğitlerin gündeme gelmesinden korkuyorlar. Bütün hesapları da o potansiyeli taşıyan, o ruhu pırıldatan ama kemmiyet olarak küçük görünenlerin büyümemesi, gündeme gelmemesi üzerine yapıyorlar. Büyük oynama potansiyeline sahip gördükleri gündeme gelmesin diye de işbirlikçilerine büyük laflarla atarlanmasına müsaade ediyorlar ki, millet bunları bir şey zannetsin de peşlerinden gitmeye devam etsin. Sahtesi giderse, yerine başkası değil, gerçeği gelir, gerçeğinin yolu açılır. Oy toplama zamanı “biz gidersek, falan gelir ha!” diye korkuttukları falanlar bile Filistin’e sahip çıkma konusunda bunlardan daha ileride gözükmüyorlar mı? İşte Veli Ağbaba, hodri meydan dedi, Kürecik’i kapatalım dedi, bunlar da “tamam kapatıyoruz” diye adım atınca kapatalım diyenler çark mı etti? Yok, Hulusi Akar da konuştu işte… Hani bunlar gelmezse Gazze düşerdi?

Kim pazarlıksız Allah ve Resûlü diyorsa, o bizdendir, biz de ondan!

Ama dikkat: PAZARLISKIZ!

Koltuğumdan olurum kaygısıyla hileli yollarla pazarlıklara tevessül edenler değil…

Mesele kemiyette değil, keyfiyette… mesele “en küçük çaplar içinde bile doğru politika” ilkesinin gereğini yapmaktan ısrarla vazgeçmemede, istikametten sapmamakta… Allah diler, bir gün imkânları da verir; yeter ki “ol” desin…

Evet, Gazze’de masumlar ölüyor, bebekler ölüyor… O masum bebelerin, şehidlerin kanları boşa gitmesin istemiyorsan, ağlanma, sızlanma… Ağlamak, sızlanmak günü değil… Gerçek mânâda güç olmaya, güçlü olmaya ve iktidarı ele almaya bak! Anadolu’yu, kendimizi kurtarmadan başka vatanları kurtaramayacağımızı, dünyada zulmün son bulmayacağını anla, idrak et ve ona göre davran!

Bu yolda gidenlerin yoluna katıl!

“bilen geldi aşkına

ölesiye savaşmaya” (S.M. Aydınlık Savaşçıları)

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d