NİÇE VE MESAFE PATHOSU
Ayhan SÖNMEZ
“<<Remz şahsiyet>>, fikrin çizdiği sûrettir! Mânâlar şahıslarda tecelli eder…” (Kumandan Salih Mirzabeyoğlu)
Mesafe dokunaklılığı, Niçe’nin yazılarındaki bir motiftir. Bir kavram olarak, asil bir üstünlük duygusu taşır, üst tipin “değerler oluşturma” hakkını talep etmesine ve bu değerlere bağlı bir içtimai yapı ve karşılığında bir medeniyet inşa etmesine izin verir. İyinin ve Kötünün Ötesinde’de Niçe şöyle yazar: “Daha önce de söylediğim gibi, asalet ve mesafe tutkusu, kalıcı ve hükmedici duygu, daha aşağı bir doğaya, bir ‘aşağıya’ göre daha yüksek bir hükmeden doğanın tam ve eksiksiz bir şeyi ki, bu ‘iyi’ ve ‘kötü’ antitezinin kaynağıdır.”
Niçe’ye göre, bir şeyin iyi olup olmadığına dair yargı, iyilik alan veya iyilik gösterilenlerden değil, iyiliğin müşahhaslaşmış hali olan güçlü, kudretli ve seçkin insanlardan kaynaklanır. “Soylu insan kendini değer belirleyici olarak hisseder; onaylanmaya ihtiyacı yoktur; ‘bana zarar veren kendi içinde zararlıdır’ yargısına varır; şeylere ilk önce onur veren kişi olduğunu bilir; değerler oluşturur.” Neyin gerçekten iyi ve değerli olduğunu belirleme yeteneği, kendilerine iyilik-rahmet edilenlerden değil, gerekli güç ve kudret vasıflarına sahip olanlardan kaynaklanır.
Bu nokta, Niçe’nin “Ahlâkın Soykütüğü Üzerine”de açıkladığı şeyi yansıtıyor: “Özellikle en yüksek dereceli, sıralamayı farklılaştıran değer yargılarının mümkün olduğunca yabancı ve uygunsuz böylesine sıcak bir çıkışla ilgili olarak.” “Daha düşük bir türle ilgili olarak daha yüksek bir yönetici türün kalıcı ve baskın genel ve temel duygusu” olarak “incelik ve mesafe pathosu”, “iyi ve kötü arasındaki karşıtlığın kökenidir”.
Mesafe dokunaklılığı, bu “sıra farkı duygusu”, sıradan, alçak ve ayaktakımından algılanan her şeyle karşıtlığı derinleştirir. Niçe’ye göre, tüm büyük medeniyetlerin, tüm yüksek kültürlerin amacı, bu daha yüksek insan tipini ortaya çıkartmaktır ve mesafe pathosu bu medeniyet tipi için bir ön-şarttır. Eşitsizlikçi hiyerarşinin temyiz etme ve temyiz etme araçları olmadan, daha yüksek tipin gerçekten üstün olmasına izin veren bir ortamı nasıl geliştirebiliriz?
Bir toplum hiyerarşiye inanıyorsa ve farklılığa değer veriyorsa, yani hiyerarşik yapısında eşitlikçi değilse, köleliğe de ihtiyacı vardır zorunlu olarak; fizikî mânâda değil, metafizik mânâda kölelik. “Sınıfların kökleşmiş tefrikinden” ve “sürekli itaat etme ve emretme, geri tutma ve geri tutma pratiği”nden kaynaklanan bu pathos, “daha mistik bir pathos” oluşumuna izin verir.
Niçe, bu mesafe pathosu kavramını daha teferruatlı olarak araştırır ve şöyle yazar: “Sosyal sınıflar arasındaki derin köklere sahip farklılıktan doğan mesafe pathosu olmadan, konular ve çalışma araçları üzerindeki yönetici kast ve eşit derecede sürdürülen itaat ve emir uygulamalarından, bastırma ve mesafeli tutmalarından, diğer daha gizemli dokunaklıların gelişme şansı hiç olmayacaktı.”
Bu gelişme, “ruhun kendi içindeki mesafelerin her zaman yeni genişlemesi” için bu hasret, “daha yüksek, daha nadir, daha uzak, daha geniş, daha kapsamlı hallerin” büyümesi, “basitçe tipteki gelişme” olarak algılanabilir. Ahlâk üstü bir anlamda ahlâkî bir formülden alıntı yapacak olursak, ‘insan’, sürekli ‘insanın kendini fethi’, onay aramayan, üstün yargılarına göre değeri belirleyen yüksek tipin doğuştan gelen içgüdüsüdür.
Tarihin yıllıklarına dönüp tüm büyük medeniyetlerin doğuşunu keşfettiğimizde, yeryüzünü süsleyen her yüksek kültür için ortak bir çıkış noktası ortaya çıkarıyoruz: Barbarlar, ham ve filtrelenmemiş, boyun eğmez bir irade ve doyumsuz bir ruhla dolu yırtıcı insanlar. Güç açlığı; daha zayıf, daha sakin ve daha medenî olanlar üzerinde egemenliklerini uygulamak… Niçe buna uygun olarak, dokunaklı bir şekilde, “Başlangıçta, soylu kast her zaman barbar kastıydı.” Üstünlükleri öncelikle fizikî güçte değil, psikolojik güçte yatıyordu. Her zaman daha eksiksiz insanlar meselesi olmuştur ki, bunlar her seviyede aynı zamanda “daha eksiksiz canavarlar” mânâsına gelir.
Özünde, Niçe’nin “mesafe pathosu” asil yükseliş destanını, “değer”i, doğası gereği belirleyen yüce bir insan tipinin, önemli rütbe eşitsizlikleri tarafından hazırlanmış bir içtimaî çerçevenin ve insanın daha yükseğe, daha fazlasına yükselmeye yönelik içindeki destanını aydınlatır. Kendine mahsus varlık hâlleri. Bu destan, üstün insan türü tarafından yönetilen tüm büyük medeniyetlerin gelişiminin izini sürüyor. Kendini liyâkat hakemi, tüm büyük medeniyetin ihtişamlı yapısının arkasındaki beyin olarak gören soylu adam.
Üstünlüğünden taviz vermeyen bu asil adam, fetih ve ihtişamı varlığının ve oluşumunun hayatî unsurları olarak bütünleştirerek, büyük güç ve zafer tiyatrosundaki varlığını kazıdı. Toplum üzerindeki etkisi, tarihin akışını şekillendiriyor, sarsılmaz iradesi, her zaman büyük bir kültürün temelini oluşturuyor. O, gücün “remz şahsiyeti”, ete kemiğe bürünmüş ve tezahür ettirilmiş iradenin vücut bulmuş hâli olarak duruyor.
Yüce ve ayrı duran o, mesafenin kalıcı dokunaklılığının bir ispatıdır. Dünyevî egemenliğin akseden bir yankısıdır. Zamanın bu engin panoramasında, bu asîl adam, daha yüksek tip, merkez sahneye çıkıyor, şekillendiriyor ve etkiliyor, özü insanlık tarihinin kapsamlı anlatısında hissedilen bir güç. Onun varlığı, Niçe’nin mesafe tutkusunun ölümsüz bir ispatı, üstün bir asaletin titreşen bir ışığıdır.