DİNLERİ VAR BİZİM DİNE BENZEMEZ
Levent AKINCI
– Hocam fala inanmam, sadece meraktan veya eğlencesine fal baktırıyorum. Nazar boncuğundan medet ummuyorum, sadece süs olarak asıyorum. Noel niyetine değil, sadece yeni bir yılın başlangıcı olarak yılbaşı eğlencesi yapıyoruz. Kumar kastımız yok, parasına değil, sadece gazozuna çayına oynuyoruz. İslâmî menşei olmayan bazı özel gün ve geceleri inanarak kutlamıyorum, sadece sosyal çevremi kaybetmemek için yapıyorum..
– Sana zındığın münafığın önde gideni demiyorum, sadece bir âyet mealini naklediyorum: “Münafıklar Allah’ı ve mü’minleri aldatmaya çalışırlar, hakikatteyse sadece kendilerini aldatırlar da farkında değildirler” (Kur’ân. 2/9).
…….
İndim seyran ettim Firengistan’ı
İlleri var bizim ile benzemez
Levin tutmuş goncaları açılmış
Gülleri var bizim güle benzemez
Göllerinde kuğuları yüzüşür
Meşesinde sığınları böğrüşür
Güzelleri türkü söyler çığrışır
Dilleri var bizim dile benzemez
Seyr edüben gelir Karadeniz’i
Kanları yok sarı sarı benizi
Öğün etmiş kara kara domuzu
Dinleri var bizim dine benzemez
Akılları yoktur küfre uyarlar
İmânları yoktur cana kıyarlar
Başlarına siyah şapka giyerler
Beyleri var bizim beye benzemez
Karacoğlan eydür dosta darılmaz
Hasta oldum hatırcığım sorulmaz
Vatan tutup bu yerlerde kalınmaz
İlleri var bizim ile benzemez
…….
Bestesi de yapılmış olan bu şiirinde de gördüğümüz üzere, meczub Karacaoğlan’da bile “Tekfir” ve “Gâvur” mefhumu vardı. Eskilerin en âvaresi bile ait olduğu mahalleyi biliyordu, “ümmeti” ve ümmetten olmayanları, yani “gâvurları” biliyordu.
Bu arada, “gâvur”, şapkalı. Dile taalluk eden kısmı böyle. Dine taalluk eden kısmını da açıp şehid Atıf Hoca’dan okuyalım. Gerçi, gördüğümüz gibi, Karacaoğlan bile müftülük yapar bu çağa göre…
Hudutları sınırları kalmamış, imân nedir, küfür nedir, velâ ve berâ nedir bilmeyen, lâik, demokrat, liberal, hümanist şuist buist bir dindarlık türedi. Karşı takım az bir gülücük atsın, göz kırpsın yeter ki, yapmayacak döneklik ve hatta müslümanlar aleyhinde muhbirlik, hedef gösterme kalmıyor birilerinde. Keza bazılarında, bir meslekte az bir mertebe kaydedince itikad, fikir, namus namına hiçbir şey kalmıyor. Burada her müslümanda görülebilecek olan bir kısım fısk u masiyet değil kastım, mesele sadece o olsa, hepimiz günahkârız, fakat mesele küfr, şirk, ihanet… Dindar kapitalizm, dindar komünizm, dindar feminizm, dindar kemalizm, her şeyin adeta dindarı türedi. Daha doğrusu mezhebi geniş, dini dar. Yakında dindar ateistim diyenler de çıkarsa hiç şaşırmayacağız.
“Hakkı ve sabrı tavsiye edenler” cümlesinin tefsirine dahildir: Malûmdur ki ebedî necât için iki şart vardır, bir “istikamet”, yani din… İki; bu istikamet üzere “istikrar” sahibi olmak. Bu devirde bulursanız elini ayağını öpün.
Bu arada; Karacaoğlan’ın yukarıda naklettiğimiz “Benzemez” şiirinde gâvurlar için “Başlarına siyah şapka giyerler” diye bahsettiği meşhur gâvur şapkası ve sonraki dönemdeki formları için nette yazıp, 17-18-19. yy Avrupai erkek kıyafetleri diyerek tarama yaparsak bir sürü resim ve fotoğraf göreceğiz. Zaten bir çok filmden aşinâyız.
Kim kimin karaltısını artırırsa o da ondandır. Kim bir kavme benzerse o da ondandır. Buyrulmuş… Bu günde sadece sûreten değil, sîreten de, yani fikir ve hayat olarak da küffara benzeme, hatta tâbi olma, apaçık irtidat ve ihanet yaygın. Allah’a sığınırız. Eskiler kafadaki silindir şapka için tekfir ediyordu, şimdilerde kafanın içi de dışı gibi oldu; ya bu devri görselerdi ne derlerdi?
Buradaki ağabeyleri ablaları tenzih ediyorum, hariçten bazı, ‘biz bunları kırk yıl evvel okuyorduk, bırakın bu işleri, bakın eller gitti aya, siz hâlâ yaya, tarihte kalmışsınız, dünya nereye siz nereye’ diyenler olacaktır. Karacaoğlan’ın ‘İlleri var bizim ile benzemez’ şiirinin asrımızdaki hazin ama me’yus olmayan bir devamı mahiyetindeki ‘İslâm ilinde yine azdı zulümât’ diye başlayan aşağıdaki şiirimiz de bu kokuşmuş leşlere gelsin.
…….
İslâm ilinde yine azdı zulümât
Leyl-ü nehâr taşınır efkâr değildir
Yazam desem geçmez ki nazma kelimât
Ticârethânedeki defter değildir
Münafık der ki boşa gider emekler
Dâvâ kırk yıl da geçse hâlâ emekler
Ruhumuzda bir volkan sessizce bekler
Sükûtumuz her zaman ikrâr değildir
Dilşâd olur bağımız döner bağubân
Yeter ki temyîz et sen balı ağudan
Batsa da güneş yine doğar doğudan
Akıncı sanma tarih tekrâr değildir