PİSİNÂME
Evvelâ şunu söyleyelim; pisi nankör değildir; irfân sahibi ecdâdımız şu hakikatli kelâm ile noktayı koymuştur; “kedi mekâna, köpek şahsa sadıktır”.
Bu, çok daha müsbet ve nahif bir tariftir. Farklı bir bakış açısı ortaya koyuyor.
Türkiye’de kedi bir çok beldede “pisi” veya “pisik” diye adlandırılır ve öyle gözüküyor ki bu, kediden daha kadîm ve yerli bir kelime. Osmanlıca lûgâtten bir görüntüyü de ilişikte paylaştık. Zaten bizde de dünyada da, nereye gidersek gidelim aşağı yukarı hep aynı seslenişle çağrılır pisiler; mükerrer ve seri olarak “pişş pişş” veya “pisi pisi” denilerek. Pisi’den türetilerek pisik denmiş olmalı. Tersi de olabilir. Pisik isminden dolayı kısalarak pisi diye bir ünlenişe dönüşmüş de olabilir. Bilemiyorum. Kim bilir, belki de Nûh Aleyhisselâm’ın gemisinde kedilerden birinin ismi idi “Pisi” ve bu pisi-pisik hikâyesinin aslı oraya dayanıyordur.
Bu arada, nakletmeden geçmeyelim; Tarih-i Taberî’de geçer; tûfan’dan evvel dünyada kedi yoktur der. Nûh Aleyhisselâm gemideyken arslanın sırtını sıvazlar, arslan aksırınca burnundan kedi çıkar. Ve bu kediler gemiyi sarmış olan fareleri yerler. Tabiî bu bir menâkib sadece. Ve elbette mümkinâttandır. Allahua’lem…
Rahmân’ın pisi kulları da sair güzel mahlûkat gibi kardeşimizdir.
Küçük de bir kopya vereyim meraklılarına -rukye ile de meşgûl olan bir psikolojik danışman olarak-, tecrübe ve gözlemlerime dayanarak söylemek gerekirse, umumiyetle kedi sevmeyenlerde ifrit musallat olma vakasına ve çeşitli psikopatolojik durumlara daha sık rastlanmaktadır. Bir kaide değil bu elbette. Ama şahsi tecrübe ve gözlemlerim, bu patili dostlarımıza karşı hususiî bir nefreti veya antipatisi olanlarda daha fazla ruhî sıkıntılar olduğudur. Elbette genelleme yapmıyorum, geçmişte kedi ile ilgili bir travması olanlar olabilir, bu ve bu gibi başka nedenlerle birileri kedilere mesafeli olabilir, birilerinde bir şekilde bir fobiye dönüşmüş olabilir. Dediğim gibi, sadece kişisel gözlem ve tecrübelerim bu. Alâkasız kimseler lütfen alınmasınlar.
Kedi, yoldaştır insanoğluna. Kedi rahmettir berekettir. Bazen öyle olur ki belki de bazı kazancımız kapımızdaki bir kedinin rızkıdır, ona gelir de biz de kendimize geldi sanıp sebepleniriz. Kim bilebilir.
“Kedi ev ehlindendir, kirletmez ve necis değildir” [Buharî, Müslim, Hakim]
Gibi hadislerde de haber verildiği üzere temizdir. Rahmet ve kılıç Peygamberi Aleyhisselâtuvesselâm da, ve Ashabı Radıyâllahuanhum da, ve cümle fütüvvet ve fütuhât ehli olan ecdâdımız rahimehumullah da; kediseverdir. Kedi hakkında bir çok hadis ve menâkib vardır kaynaklarımızda.
Bazıları kedi sevmek veya beslemek altı üstü kadınsı bir hobi diye düşünüyor ve erkek adamın kedi sevmesini, beslemesini abes buluyor. Bu; innse, hayvânâta, nebâtâta, hatta cemâdâta merhamet ve muhabbet duyan Resulullah Aleyhisselâm’ın ve Sahabesi Radıyâllahuanhum’un ve ecdâdımız rahimehumullahın yolunda olanlara, yani yiğitlere, mertlere ait bir tavır değildir! Bu; mahlûkata şefkat veya sevgisini göstermeyi “zayıflık” olarak düşünen, ve cesur yiğit imajıyla gezip özünde çok korkak olan mafya maganda özentili zındık ahmakların, müstekbir patolojik çarpık bir bakış açısıdır sadece.
Ayrıca, bir kimse kedi sevmeyi bir sünnet olduğu cihetiyle tahkir ederse de şüphesiz ki kâfir olur! Ve ayrıca, diyelim ki kedilere muhabbetimiz yok, merhamet etmeyeceğimiz ve bunun günâh olmayacağı mânâsına gelmemelidir. Merhamet bir vecibedir. Allah Teâlâ Kur’ân’da Beled Suresi’nde bir ayette, “sabrı ve merhameti” tavsiye etmeyi mümin vasfı olarak zikrediyor. Bu gibi âyetler ve “Yerdekilere merhamet edin ki gökteki de size merhamet etsin” hadisi gibi pek çok ayet ve hadis vardır “merhamet” hakkında…
Ayrıca, kedilere merhamet de muhabbet de fıtrîdir ve sünnettir; bir kimse kedileri, hani a türü olmaz da b türü olur, büyüğü olmaz da yavrusu olur vs; hiç bir çeşidini hiç bir şekilde sevemiyorsa oturup hâlet-i ruhiyesini, psikolojik durumunu bir kez daha gözden geçirmelidir, ve kendisine hem rukye-zikir tedavisi hem de psikoterapi-fikir tedâvisi yapılmalıdır. Yâhu -bilâteşbîh-, “yılanın, domuzun bile bazen yavrusu sevimli gelebiliyorken, en azından yavru kedileri de mi sevemez insan” diye sormadan geçemiyoruz. Yine de kimseyi töhmet altına almayalım; dediğim gibi, sevmek şart değil belki ama merhamet bir vecibedir. Onlar Rahmân’ın dilsiz kulları. Kötülük yapmak günâh olduğu gibi, bazen mümkün bir iyiliği yapmamak da günâhtır.
Ebu Hüreyre (Kedicik Babası) Radiyallauanh’tan rivayet olunur ki;
“Bir adam yolda, yürürken susadı ve susuzluğu arttı. Derken bir kuyuya rastladı. İçine inip susuzluğunu giderdi. Çıkınca susuzluktan soluyup toprağı yemekte olan bir köpek gördü. Adam kendi kendine: ‘Bu köpek de benim gibi susamış.’ deyip tekrar kuyuya inip, mestini su ile doldurup ağzıyla tutarak dışarı çıktı ve köpeği suladı. Allah onun bu amelinden memnun kaldı ve günâhlarını affetti.” Resûlullah’ın yanındakilerden bazıları: “Ey Allah’ın Resûlü! Yani bize hayvanlar (a yaptığımız iyilikler) için de ücret mi var?” dediler. Aleyhissalâtu vesselâm: “Evet! Her ‘yaş ciğer’ (sahibi) için bir ücret vardır.” buyurdu.” [Buhârî, Şirb 9, Vudû 33, Mezâlim 23, Edeb 27; Müslim, Selâm 153, (2244); Muvatta, Sıfatu’n Nebi 23, (2, 929-930); Ebû Dâvud, Cihâd 47, (2550)]
“Fâhişe bir kadın, sıcak bir günde, bir kuyunun etrafında dönen bir köpek gördü, susuzluktan dilini çıkarmış soluyordu. Kadıncağız mestini çıkararak (onunla su çekip köpeği suladı). Bu sebeple kadın mağfiret olundu.” [Müslim, Tövbe 155, (2245)]
Bu da Abdullah İbni Ömer Radiyallahuanhuma’dan rivayet edilmiştir;
“Bir kadın, eve hapsettiği bir kedi yüzünden cehenneme gitti. Kediyi hapsederek yiyecek vermemiş, yeryüzünün haşerâtından yemeye de salmamıştı.” [Buhârî, Bed’ü’l-Halk 17, Şirb 9, Enbiya 50; Müslim, Birr 151, (2242)]
Düşünün. bağiye bir kadın bir köpeğe yaptığı bir iyilik vesilesi ile affolurken, öte yandan belki de abide olan bir kadın, bir kediyi eve hapsetmiş, ne beslemiş ne de salmış ki hayvan rızkını arasın, ölümüne sebep olmuş ve bundan sebep cehenneme girmiş. Çok ibretlik. Rahmetine sığınırız yâ Rabbi. Bizi katı ve kara yüreklilerden eyleme.
Ey sâlik-i târik, irşâd olmaya
Serencâm-ı Kıtmir bile kâfidir.
Rahmet-i Rahmân’la dîlşâd olmaya
Hüreyre’ye nazar kıl, Hak Şâfi’dir.
Allah Teâlâ’nın Resûlü Aleyhisselâm, cansız sanılan dağa taşa bile rahmet ve hikmet ve muhabbet nazarıyla bakmış ve mesela “Uhud bir dağdır, o bizi sever, biz de onu severiz” [Buhari, Müslim, Tirmizî] diye buyurmuştur..
Kahhar olan Allah kibirlenenleri zelil eder! Biz, yeri gelince bir su birikintisi başında toplanmış oynayan küçük çocuklarla oturup ağzıyla diğerlerine su püskürterek şakalaşacak kadar mütevâzi olan, kediyi sevmiş, dağı sevmiş, ağacı sevmiş, suyu sevmiş, koyunu sevmiş, arıyı sevmiş, karıncayı sevmiş, cümle mevcudâta hikmet ve rahmet nazarıyla bakmış bir peygamberin ümmetiyiz. Yeri gelince celâli vechinin yeri gelince cemâli cihetin tecelli ettiği, yani kemâl sahibi bir insanın ümmetiyiz.
Dediğimiz gibi; fütuhât ve fütüvvet rehberi, yiğitler önderi Peygamber Efendimiz de ve Sahabesi de kediseverdi. Ebû Hureyre yani kedicik babası isimli bir de sahabe var malûm. Ehli Sünnet Vel Cemaat hadîs kaynakları içinde sayıca en fazla hadis bu büyük sahabe tarafından rivayet edilmiştir. Peygamberimizin kedi sevgisine dair çeşitli rivayetler vardır. Kedi bahisli bir çok hadis var İslâm kaynaklarında.
Selef ve halef devrinden de çok rivayet vardır; meselâ, “Hanefi fukahasından Muhammed b. Seleme’nin talebesi Ebu’l-Kasım es-Saffâr (v. 326); bir gün soğuk su ile abdest alıp yerine geri döndüğünde elbisesinin üstünde bir kedinin yatıp uyuduğunu gördü. Kediyi uyandırmadan o soğuk günde namazını kılıp kedinin uyanmasını bekledi.” [Fezâil-i Belh, s. 219.]
Selçuklu’da Osmanlı’da atalarımız yiyeceğini içeceğini kedilerle paylaşırdı. Yiğit adam kedi sever vesselâm…
Bu arada; biraz büyükçe bir kediyi, yani bildiğimiz arslanı yavru iken bulup merhamet gösterip büyüten ve gittigi her yerde devâsa arslanla gezen büyük mücahid Cezayirli Gâzi Hasan Paşa Rahimehullah’ı da yâd edelim. Hani şu, hem Ruslar’a ve Avrupa’ya kök söktüren hem de Amerika’yı haraca bağlayan yiğit “Dayı”mız.
Malûm, Osmanlı Hilâfeti devrinde bir çok vakıf vardı. Cami önlerine sadaka taşları koyup, duvarlarında kuş sarayları yapıp, yük hayvanlarına zulüm olacak işleri yasaklayıp, hatta zemheride kurtlar kırılmasın diye dağlara et bırakan ecdâd kediyi köpeği de ihmal etmemiştir. Sokaklarda gezerek kedilere ve köpeklere et dağıtan vazifeli kimselerden tutun, akarı, belli bir şehrin veya semtin mahallenin sokak hayvanatına gıda ve bakım için adanmış çeşitli vakıflara, bir çok hayır hasenat vardır kedi ve köpekleri de içine alan. Topkapı sarayında Harem kısmında bazı kapıların altında küçük kapıcıklar vardır, kedilerin girip çıkması için. Bir çok cami, medrese, kabristan, çeşme vs binanın bir kenarında gerek kuşların gerek kedi köpek gibi sokak hayvanlarının su içebilmesi için çeşitli yalaklar ve oyuklar yapılmıştır. Tarihimizden kediye dair çok şey yazılabilir, bir tez konusu olur resmen. Tadımlık olsun bu makalemiz. Meâli’nin ölen kedisi için yazdığı “mersiye-i gürbe”si de çok ilginçtir. Gürbe farsça kedi demek. Anladığım kadarıyla hem çok hüzünlenmiş Meâli, hem de bir kedi için neden bu kadar üzüldüğüne gülmüş ve güldürmüş. Şiirde mizahla beraber hüzün, karışık duygular göze batıyor. Nette bulmak mümkündür.
Kediler derin bir derya. Esrarlı mahlûklar. Bazı musibetleri afetleri veya kötü niyetli kimseleri sezmek, hissi kablel vuku yani önceden hissetmek gibi garîb hasletleri var Allahualem. Ayrıca mırıltısındaki titreşimlerin frekans aralığının kemoterapide en ideal titreşim aralığı olarak ölçüldüğünü ve çeşitli kanser tedavilerinde de kullanılabileceğine dair bir yazı okumuştum yıllar önce. Eskiler salyası hijyenik bir salgı içeriyor diye ciltteki açık yaraya süt döker kediye yalatırmış, derler. Bunlar ve daha fazlası… Araştırılıp naklen ve aklen tesbit edilen hasletleri güzel değerlendirilmeli, istifade edilmelidir. Fakat hepsinden de önce rızaenlillah merhamet ve muhabbet duyulmalı, korunup kollanmalıdırlar..
Kediler hakkında üç farklı tavır görülür tarihte; onlara tapan pagan Mısırlılar gibiler veya içinde şeytan var zannıyla onları yakarak vs katleden ve her yeri saran fareler ve pislik vesilesiyle kara vebâdan milyonlarcası ölen Haçlı Avrupalılar; ve onların da kendi lisanlarıyla Allah’ı zikreden kullar ve can yoldaşlarımız olduğunu idrak etmiş olan İslâm Ümmeti.
Evet, günümüzde bir kedi köpek fetişizmi oluşmuş durumda. Bilhassa köpekler insan hayatı için büyük bir tehlike hâlini almış durumdadır. Köpek terörü almış başını gidiyor. Toplatılıp tabiata salınabilirler ve kamplara gönderilebilir ve kısırlaştırılabilirler. Depremde vs gördüğümüz gibi, iz sürücü arama kurtarma amaçlı eğitimli köpekler gibi veya çoban yaveri, veya avcı, veya koruma amaçlı vs eğitilebilir bir kısmı. Bilemiyorum, illa ki bir şekilde bir çözüm bulunabilir. Fakat köpekperestler ve sosyal medya baskıları yüzünden kimse bir adım atamıyor. Apartmanda sokakta toplu taşımada parkta vs tasmasız veya ipi uzun tasmalarla gezdiriyorlar ve insanlar hayvanlara yol vermek zorunda kalıyor. Kimi salyası tüyü vs taharet sebebiyle, kiminde saldırı riskinden dolayı, insanlar köpeklere yol verir hale geldi. Binlerce de başıboş sokak köpeği var.
Evet kedi köpek birileri için totem boyutuna varmış durumda. Hoşt pişt demek bile hayvan düşmanlığı olarak görülüyor. Biz böyle bakmıyoruz tabiî ki. Gerektiğinde hoşt da deriz pişt de deriz. Ve nefsi müdafaa durumunda itlaf da ederiz. Bir ifrat başka bir tefritle tedavi ve telafi edilemez. Hayvanlara zulmeden, meselâ durduk yere bir kedinin bıyıklarını yakan veya bir köpeğin kuyruğunu kesen alçaklar da yanlış yoldadır, onları put edinen zındıklar da…
Dönelim pisilere. Bir kedinin sırtına elimizi koyduğumuzda mırmırlarını hissettigimiz an en güzel anlardan biridir. Ve bu da adeta bir terapidir aynı zamanda… Ben ona biraz latifeli bir isim vererekten “Pisik-o-terapi” diyorum.
Hadi bir muziplik de tarihte yapayım, sadece psikoloji ile yetinmeyeyim;
Aşıkpaşazâde’ye göre; Gaziyân, Ahiyân, Abdalân, Baciyân. Osmanlı’da kuruluşta bu dört zümre esastı.
Bence bunda kedi sever ecdadın yamacında rahatça barınan pisiler de beşinci zümre olarak anılmalı(!)
Aynı çağlarda içinde şeytan var zannıyla kediler yakılıp vahşice yok edilir ve lağım fareleri ve pislik içinde kara vebadan geberilirken sömürgeci Haçlı Avrupa’da, bizde merhamet ve nezafet vardı…
Bu yüzden latifeli bir şekilde “Pisiyân-ı Rûm” diyorum.. Yani Rum İli (Anadolu) Pisileri… Var olsunlar…
Kedi konulu çokça atasözü, deyim, inanış ve macera vardır tarihimizde ve kültürümüzde. Meselâ “tok evin aç kedisi” deyiminin mânâsını en iyi bizzat evinde kedisi olanlar bilir. Daha demin en güzel eti yemiştir, senin yağda yumurtana musallat olur, yeter ki kokuyu almış olsun, bir de bakmışsın mutfağın kapısında bekliyor! Kedi, evi bazen çok bezdirince, canını yakmadan bir çuvala veya kaba konulur, uzakta bir yere bırakılır. Bu işleme “azıtma” denir. Hoş, azıtandan evvel eve döndüğü ve kapıda yolunu gözlediği çok görülmüştür! Bazen de kendisi firar eder kaçar, bu işe de tezme veya “tezitme” denir. İkisi de öz Türkçe kelimedir. Azmak ve tezmek. Yavrulayınca miniklere “bılık“, bu işe de “kuzlamak” denir. Kurtlar ve keçiler gibidir kediler. Hürriyet tutkunu. Sen kovarsın gitmez, sen tutarsan da durmaz kaçar gider, karar her zaman onundur yani!. Mevlâ yokluklarını göstermesin de, bir ecayip mahlûkdurlar vesselâm.
Pisikopatik, empatik, sempatik heyvandur bu patili canlar. İnternette görmüşsünüzdür, arslandan timsaha, yılandan köpeğe, boğadan insana, kafa tutup pati atmadığı ve geri püskürtmediği mahlûk yoktur; yeter ki bir kere pisikopatiliği tutsun… Bir videoda da kedi, küçük bir çocuğa saldıran bir köpeğe adeta uçuyor ve çocuğu kurtarıyordu, çok takdir etmiştim. Bu arada, tavsiyemdir, elbette sonuçta hayvandır, ne yapacağı belli olmaz, bilhassa çocuklarda yüzden gözlerden biraz uzak tutularak sevilir okşanırsa daha güvenli olur. Tedbirle ve tıbba, temizliğe, hijyene dikkat ederekten, çocuklarımızı hayvan ve tabiat sever olarak yetiştirmeliyiz. Merhametli nesiller gerek.
Geçen yıllarda bir şiir edebiyat dergisinde de yayınlanmış olan biraz hicivli biraz latifeli mizahî ama tamamen samimi olan “Pisinâme” adlı şu kısa şiirimizle bitirelim;
Pisi candır.
Adüvv-i sıçandır.
Pisiden hazzetmeyen;
Gâhi kilâb-u fi’rândır,
Gâhi mecnûn-ı ifritândır.
Muhabbet şart değilse de;
Merhamet eden insândır.
Deme muzır bir hayvandır;
Pisi rahmet, pisi bereket;
Akıncı’m ona hayrandır.

Levent AKINCI
Pisik Çobanı
https://youtube.com/shorts/aNW8vPacqm8?feature=share4