HÜR SAVAŞÇI’DAN NOTLAR – ONLAR VE BİZ

Bugün 31 Ekim 2017. Almanya, devlet geleneği olarak 500 sene sonra ilk defa tüm ülke çapında ‘Reformasyon Bayramı’ adı altında bir Hıristiyan mezhebi olan Prot

CARLOS’UN, İSLÂM DEVLETİ DEĞERLENDİRMESİ ETRAFINDA

Oturduğu yerden “saha” hakkında yalan-yanlış yapılan “değerlendirme”ler sonrasında, BOP’un kucağında hüküm verenlere karşın,

ADIMLARIMIZ BAŞINDAN BERİ BU PLÂNIN KARŞISINDA OLDU VE OLACAK!

M. Çavuşoğlu: Başından Beri ABD İle Planladık! ADIMLARIMIZ BAŞINDAN BERİ BU PLÂNIN KARŞISINDA OLDU VE OLACAK! Aydın KALKAN Bu gece sabaha karşı Suriye’nin Cerablus kasabasına yapılan operasyondan haberdar olduktan hemen sonra “operasyonun tarafları” ile ilgili verilen bilgilere baktım… ABD’nin öncülüğünde 91 den beri bölgeye saldıran Haçlı koalisyon güçlerinin hava desteği ile sınırı geçen TSK’ya bağlı bazı unsurlara, CIA tarafından kurulan, “eğit”ilen, “donat”ılan çapulcu sürüsü ÖSO ve 5 yıldır MİT’in organizasyonuyla hareket eden Suriye’deki “Türkmen”ler destek verirken, kamuoyuna deklere edilen hedefse Irak’ın işgaline Irak merkezli Arap Kurtuluş cephesinin bir unsuru olan, IŞİD. ABD’nin desteği ile Menbic’i ele geçiren PKK’nın durumu ise, Barzani-Erdoğan-ABD-Rusya ittifakının dışına süpürülerek, ADIMLAR’ın iki yıldır ifâde ettiği ilk gerçekle yüzyüze gelmiş olmakta kendisini gösteriyor: ” “Washington-Ankara-Erbil-Tel Aviv ittifakının PYD’ye biçtiği rol, Barzani’nin BOP Kürdistanı’nda bir “otonomi” sahibi olmak” Ve böylece “PYD’leştirilen PKK’nın Barzani (Erbil’e) bağlanması”… Dün Ankara’ya geldikten sonra açıklama yapan Barzani’nin sevinçle; “BÖLGEDE BÜYÜK DEĞİŞİMLER KAPIDA” açıklaması yapması ve AKP’li Mevlüt Çavuşoğlu’nın “BAŞINDAN BERİ ABD İLE PLANLADIK” itirafı, bize bu operasyon sahiplerinin -en azından plânlayanların- niyeti açısından net bir çerçeve sunmakta ve ADIMLAR’ı doğrulamaktadır. Bu operasyonun ortaya çıkardığı ikinci gerçekse, -yine plânlayanlar açısından- şu: Ehl-i Sünnet Türk ile Ehl-i Sünnet Arab’ın arasında, yüzyılları bulacak bir düşmanlık tohumunu ekmek için, TSK’yı Etnik Kürtçülerle birlikte Arap Direnişi’ne karşı savaştırmak. Erdoğan ve Binali Yıldırım’la görüşmesinin çok verimli geçtiğini ifâde eden Barzani’nin “büyük değişimler”e giden yolda “Musul operasyonu konusunda tam bir mutabakata vardık” sözleri, Cerablus operasyonunun “Fırat Kalkanı”yla kalmayacağını göstermekte. Bu çerçevede Erdoğan-AKP Hükümeti, Ehl-i Sünnet Türk ile Ehl-i Sünnet Arap arasında Barzani kontrolünde kurulacak olan bir Siyonist Duvar / BOP Kürdistanı’na karşı değil. Bugünlere gelen süreçle ilgili Genel Başkanımız Sayın Ali Osman ZOR’un şahsında ADIMLAR’ın ortaya koyduğu hakikatleri tekrar hatırlatmak gerekmekte. Ki, bugünkü durumda apaçık bir şekilde ortaya dökülen AKP-ABD plânlarına, geçmişten bu güne hangi gerekçelerle karşı durduğumuz anlaşılsın… Bu karşı duruşumuz sebebiyle 25 Mart 2015’te uğradığımız kahpe saldırı ve şehid verdiğimiz büyük mücahid Ünsal Zor hatırlansın. Buyurun: SİYONİST DUVAR”LAR KURTULUŞA ENGEL 4 Ekim 2007 Ali Osman ZOR Talabani’yi Irak Cumhurbaşkanı ve diğer kuklaları da Irak hükümeti olarak tanıyanlar, o kuklalarla beraber aynı efendiye hizmet eden pastacılardır. Hâliyle bunların Irak’ın kuzeyindeki gelişmelerle alakalı dile getirdikleri endişe ve şikâyetler, danışıklı dövüşten başka bir şey değildir. Aksi olsaydı, “Ne mutlu Türk’üm!” diyen bir vatan evladı Irak’ta verilen mücadelenin tek bir savaşın muharebesi olduğunu idrak eder, esas düşmanın hesabının da bu mücadeleyle, Anadolu’yu birleştirmeme üzerine kurulu olduğunu görürdü! Bu hesap meydana çıktıktan sonra, Irak’ın kuzeyinde Türk’ün ve Kürt’ün hainlerinin elele inşa etmeye çalıştığı Siyonist duvarı yıkarak Türk’üyle, Kürt’üyle, Arap’ıyla, bütün İslâm milletinin işgalciye karşı birleşmesini sağlardı. Fakat Amerikan işgalini destekleyen ve direnişçiye “terörist” diyen sesten başka hiç ses çıkmadı. Bunlar Türk’ün adını kötüye çıkarmış yüce Türk’le hiçbir alakası olmayan cüceler!.. Türk’ün horlandığı, ezildiği ve devleti elinden alınarak yaşadığı coğrafyadan sürülmek istenen bir dönemde, onu onere etmek için söylenmiş olan “Ne mutlu Türk’üm!” sözünü “bağlamından” kopararak bugüne taşıyan cücelerin, Türklük’le ne tür bir ilişkileri olabilir? Türk, komşusunu, kardeşini arkadan vurur mu? Türk, ülkesini işgal-terör üsleriyle kaplanmasına göz yumabilir mi? Türk, başına çuval, ensesine şaplak, kıçına tekme muamelesine rıza gösterebilir mi? Türk, ülkesinin açık hava kerhanesine dönen bir sömürge olmasına izin verebilir mi? Türk, düşman istilasına karşı vatanını savunan mücahid silahlı kuvvetlere terörist diyebilir mi? Türk, ülkesinin işgaline direnirken düşman tarafından yakalanıp alçakça bir suikastle şehid edilen –Saddam Hüseyin!- komşu Müslüman devlet başkanının uğradığı bu muameleye sessiz kalabilir mi? Türklük adına bunlar yapılırken, gerçek Türk mutlu olamaz. (…) Irak’ın kuzeyinde bir Kürt devletinin kurulabilmesi için kriterlerin işgalcinin kafasına göre bu şekilde yapılması gerekiyor. Arap’la Türk’ün arasına Kürt’ün eliyle inşa edilmeye çalışılan bu Siyonist duvarın yıkılmasında bizce, yukarıda da söylediğimiz gibi belirleyici olacaktır. “Esas düşman” tespiti doğru yapılarak düşmanın İslâm coğrafyasından kovulması için gerekli hamleler cesur bir şekilde yapılacak yada esas düşmanın, iradesi doğrultusunda diğer kuklalarıyla uğraşarak onun bölgedeki stratejilerine hizmet edilecektir. (…) Bütün kesimlerin samimilerinin, esas düşmanın, Amerika’nın temsil ettiği emperyalizm olduğunun şuuruyla antiemperyalist bir cephe esprisi içerisinde, bu esas düşmanın kovulması için güç birliği yapma zaruretleri vardır. Amerika bölgeden kovulduktan sonra bölgedeki sorunlar emperyalizmin ikinci müdahalesine gerek kalmadan bölgenin kendi aktörleri tarafından çözülebilir. Çünkü bölgeyi temsil eden (Türk, Kürt, Arap) iç dinamikler çözüm teklifleriyle beraber çözüm iradesine de sahiptirler. Aksi takdirde bölgenin gerçek sahipleri emperyalizmin dayattığı hiçbir çözümü kabul etmemeli! ***** ALİ OSMAN ZOR, CNN INTERNATİONAL RÖPORTAJI 18 Ekim 2014 CNN International: AKP ne yapmalı bugün sizce? Kobani, Ayn-elArab konusunda? Ali Osman Zor: Şu ân AKP ne yapacağını bilmiyor. Çünkü dünyada, -sadece Türkiye’de değil-, bütün dünyada bir ideoloji ihtiyacı olduğu kesin. Bunu Amerikalı da hissediyor, Avrupalı da hissediyor, Türkiye de hissediyor, Arab da hissediyor. Bugün ideoloji ihtiyacından, o ihtiyacı yerine getiremediğinden dolayı Hükümet birşey yapamıyor. Yoksa biz “Türkiye Tarihî Misyonunu icrâ etmeli” dediğimizden itibaren, Tarihî misyonu bellidir Türkiye’nin. Türkiye, Batı saldırganlığına karşı, bütün İslâm coğrafyasında o saldırganlığın önünde duran bir setti. Ben şunu açıkça söyleyebilirim; Türkiye’de bir devrim olmak üzere. Bir Düzen değişikliği. Bütün gizlenmeye çalışılan, örtülmeye çalışılan, geciktirilmeye çalışılan şey de bu zaten. O mânâda Irak, nasıl ki Amerika için Suriye’den daha öncelikli ise, Türkiye, hepsinden önceliklidir! Dolayısıyle Türkiye’de 2002 yılından beri, AKP hükümetiyle yumuşak bir geçiş öngördüler. Buna da “Ilımlı İslâm” dediler. Ve “Model Ülke Türkiye” diye bütün orta doğuya pazarladılar. Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında. Türkiye de bunun Eşbaşkanıydı. Bugün, bu politika iflâs etti. 2003’te Irak’la başlayan BOP Saldırısı, başladığı yere tekrar döndü. Başladığı yere tekrar döndü ama, başlangıç noktasında bulunan aktörlerin konumu değişti, yeri değişti, gücü değişti. Amerika da biliyor ki, havadan bombalamakla bu savaşı kazanamayacak. Yapmak istediği ise, Türk ile Kürt’ü birleştirip NATO bayrağı altında Arab’a karşı savaştırmak. Ama Türk Milleti buna direnecek! Çünkü Türkler, Batı’ya karşı olmanın yolunun Arablarla birleşerek aralarındaki o Kanser Yapı’yı, Siyonist Duvar’ı kaldırmak olduğunu biliyorlar. CNN International: Yani oradaki Kürtler, Siyonist olarak? Ali Osman Zor: Tabiî ki! Ama Kürtler değil, Kürtçülükten bahsediyorum! Dikkat edin!.. Etnik Irkçılıktan, şövenizmden!.. Çünkü Kobani’ye, Ayn-el Arab’a saldıran IŞİD birliklerinin komutanı Kürt! Erbil’e saldıran IŞİD birliklerinin komutanı Kürt! Yani “Kürtçülük”, “Türkçülük” mevzuu değil bu! Bu toprakların tarihsel durumu, tarihî geçmişi var. Bu tarihî geçmiş içerisinde Türklerle Arabların birleşmesi sonucu, ancak bu işgâlin durdurulabileceği, bilinen bir gerçek. İlk önce İngiltere, daha sonra Amerika, 1. Dünya Savaşı’ndan beri bu birleşme sağlanmasın diye uğraşıyor. Ama bugün Arablar ve Türkler “bu plân tutmayacak” diyorlar. Yani Amerikan kontrolündeki ne bir Kürt Koridoru’nu -Irak’ın Kuzeyi’nden başlayıp, Suriye’yi içine alan ve İsrail’in karşılığı olan bu Kürt Koridoru’nu- ne Arablar ve ne de Türkler kabul etmeyecekler. Çünkü, bu topraklarda hiç kimse bir ırka ihânet ederek devlet kuramaz. Kürtçü hareket devlet kurmak istiyorsa Arapları da yenmek zorunda, Türkleri de yenmek zorunda, hattâ ve hattâ Farsları da yenmek zorunda. Bugün Amerika ne 2003’teki Amerika ne 91’daki Amerika; ne İngiltere yüzyılın başındaki İngiltere. CNN International: Yani Kürtlerin devleti olmasın? Ali Osman Zor: Her ırk devlet kurmak zorunda değil. İşte İskoçya da kabul etmedi meselâ. Meselâ biz zorlamıyoruz “onların devleti olsun” diye. Gidip müdahale etmiyoruz oraya. Peki Amerika niye zorluyor “Kürtlerin devleti olsun” diye? Çünkü Kürtler, Arap-Fars-Türk bütünlüğü içerisinde, bu coğrafyada yaşayan bir ırk. O zaman Amerika’da Meksikalıların da devleti olsun, İspanyolların da devleti olsun. Herkesin devleti olsun. (…) Türkiye’de, Amerika ve diğer Batılı güçler, böyle bir hareketin büyümesini, çıkmasını istemiyorlar. Çünkü, Türkiye’yi kaybedecek bir büyük güç, Türkiye’yi kaybettiği zaman, bölgedeki hiçbir politikası geçerli olamaz onun. Hâliyle de Türkiye’de böyle bir savaşı istemiyorlar! Ama işte üniversitelerde, sokaklarda açığa çıktı ki, Türkiye’de birikmiş bir enerji var. Bu enerjiyi de bir şekilde, bir yere kanalize etmeleri lazım. Bugün görünen o ki Suriye, Irak vesilesiyle o tarafa kanalize etmek istiyorlar. Çünkü Türkiye’de bir savaş istemiyorlar. Eğer Türkiye’de bir savaş olursa, IŞİD şeklinde bir savaş olursa; 60 yıldan beri Amerikan emperyalizmi, Amerikan politikaları Türkiye’ye kazık çakmış durumda ve her taraf hedef hâlinde. Elçilikleri, üsleri, yaşam tarzları ve saire ve saire. Dolayısıyla Emperyalizmin Türkiye’de bu savaşı kazanabilme şansı yok! Ve Türkiye birden elden gidecek. Bugün gidin Ayn-el Arab’a, ne Amerikan hedefi var orada? Veya Irak’da açık Amerikan hedefi kalmadı. CNN International: Eklemek istediğiniz, bilmemizi istediğiniz birşey var mı? Ali Osman Zor: Bizim açımızdan bu Türkiye’nin sancısıdır! IŞİD da Türkiye’nin sancısıdır, bölgede gelişen diğer olaylar da. Çünkü bu olaylar Türkiye’yi Tarihî misyonunu üstlenmeye zorluyor! Türkiye’nin Tarihi Misyonu da bu coğrafyanın liderliğidir! Bugüne kadar uluslararası güçlerle işbirliği içerisinde olan Türkiye, bu liderlikten hep kaçtı. Ama artık bugünkü gelişmeler onu kaçamayacak duruma getirdi. Hükümetin bugün yaşadığı kriz ve yaşadığı zorlukların sebebi de bu zaten. ***** FRANSIZ GAZETECİ İLE RÖPORTAJ… ALİ OSMAN ZOR: BİZ FRANSA’YI YÖNETMEK İSTİYORUZ! 19 Ekim 2014 Anne ANDLAUER: Nasıl bir savaş olur Türkiye’de? Ali Osman ZOR: “Asıl soru” bu mu?.. “Türkiye’de nasıl bir savaş olur?” Bunu bence Amerikalılar ve Amerikan istihbarat örgütleri gayet iyi biliyorlar ve bundan korkuyorlar zaten. Türkiye’deki savaş, bizim toplumumuzun hafızasında ve köklerinde de mevcut olan “Amerikan düşmanlığı”, “İngiliz düşmanlığı”… Buradaki savaş, şu ân Batı emperyalizmini temsil eden Amerika ve onun işbirlikçileriyle, karşı duranları arasında olur. Karşı duranlar arasında Kürtler de var, Türkler de var, Araplar da var, Solcular da var İslâmcılar da var; Amerika ile işbirliği yapanlar içerisinde de Kürtler de var, Türkler de var, İslâmcılar da var, Marksistler de var. Bu böyle bir ayrışma! Anne ANDLAUER: İç savaş… Ali Osman ZOR: Ben bunu o mânâda bir iç savaş olarak görmüyorum. Çünkü Amerika böyle bir savaşı göze alırsa bu savaştan kesinlikle galip çıkamayacak. Hiç bir faydası da olmayacak onun için. Çünkü, Türkiye’de 60 yıldan beri bir Amerikan hegamonyası var. Her tarafta üsler dolu, elçilikleri var. Hayat Tarzı var Türkiye’de! Amerika’ya karşı böyle bir savaşta, takdir edersiniz ki, her taraf hedef dolu. Ve Amerika’nın bunu istememesi lâzım. Bizim açımızdansa, Amerika bu savaşı Türkiye’de istemediğinden dolayı, bu Suriye operasyonu ve çıkartılan Tezkere ile Türkiye’de birikmiş olan enerjiyi Suriye’ye kanalize etmek istiyor. Yani bizim Türk ordusunu oraya sokup, Araplarla aramıza, belki nesiller boyunca devam edecek bir kan davası da sokarak bizi belki 100-150 yıl bu sorunla uğraştırmak istiyor. Bizim dediğimiz o; biz böyle bir savaş istemiyoruz. ***** ORTAK-ESAS DÜŞMAN AMERİKA VE ONUN BOPÇU, YERLİ İŞBİRLİKÇİLERİ Ali Osman ZOR 3 Kasım 2014 Amerika’ya karşı olduğunu iddia eden bütün kesimler için şu tespiti yapmak yanlış olmaz; Ne yaparlarsa yapsınlar, ne söylerlerse söylesinler, bir türlü Barzaniciliği aşamıyorlar. Bunun en büyük sebebi, özellikle 2003’ten sonra Irak’ın Kuzeyi’nde gerçekleştirilen, belkide tarihin en büyük Yağmasıdır. İlnur Çevik, Cengiz Çandar gibi “gazeteci” kılığına bürünmüş Amerikan ajanlarının, “işadamı” kimliği ile başlattıkları bu yağmada her kesimden insanların kurduğu menfaat ilişkileri söz konusu. Irak’ın Kuzeyi’nde kurulan bu menfaat ilişkileri üzerinden bir sürü insan ilk önce BOP Eşbaşkanlığı’na ve onun rejimine, oradan da Amerika’ya bağlandı. 91’lerde başlayan bu ilişkiler, 2003’ten sonra, artarak bugünlere geldi. Kesimlerin, kendi içlerinde çıkan çatışmaların kaynağında ise bu ilişkilerin etkisi oldukça fazladır. “Türk-Kürt İttifakıyla Arap’ı yenme” siyasetinin kaynağı da bu menfaat ilişkilerine dayanır. Irak Direnişi’ne karşı sessizliğin bir çok sebebi olabilecekken, bizce en büyük sebeb, Irak’ın Kuzeyi merkezli, işte bu menfaat ilişkileridir. Bu ilişkilerin etkisi altında olan kesimleri, ulusalcılardan İslâmcılara kadar geniş bir yelpaze içerisinde değerlendirebilirsiniz. Irak’ın Kuzeyi’ndeki bu işbirlikçi yapıyı, Peşmerge kendisinin kurduğunu iddia etse de, bu, bugüne kadar söylenmiş yalanların en büyüklerindendir. Ayn-el Arap, perdeyi yırtarak bu yalanla gizlenen gerçeği ortaya çıkarmıştır: Orayı işadamıyla, medyasıyla, siyasetçisi ve akademisyeniyle Devlet’i işgâl etmiş BOP’çu, “Baş Paralel” Çeteler kurmuştur. Amerika adına bu yapılanmayı oluştururken de milletin parası ve imkânları kullanılmıştır. 90’lı yıllarda “aşiret” seviyesinde gördükleri bölgede, eğer Türkiye Cumhuriyeti izin vermeseydi, öyle bir yapılanma orada kurulabilir miydi? Bu Yağmacı Çete olmasaydı Türk Milleti’ne rağmen Irak anavatanından orası kopartılamazdı.İşte, şu ân bütün çevrelerin -hükümet de dahil- gizlemeye çalıştıkları gerçek, Irak’ın Kuzeyi’ndeki bu Çapulcu Siyonist Duvar’ın İnşâ Hikâyesidir. Ne var ki, Ayn-el Arap bu hikâyeyi ortaya çıkardı. Çünkü, Irak’ın Kuzeyi’ndeki Etnik Bölücülüğün, Amerikan bombardımanının oluşturduğu fırsattan istifâde, Irak’tan koparılan parçalarla oluşturulduğu gündeme geldiğinde tüm BOP’çuların Irak’ta, Suriye’de ve Filistin’de, işgâle direnenlerin kanlarına ekmek bandıkları ortaya çıkacak. İşte bazı ulusalcıların ve İslâmcıların “Barzanicilik” ve “PKK’ya karşı mesafe ayarları”nı belirleyen unsur, Irak’ın Kuzeyi’nde oluşturulan bu Çapulcu Yapı’nın İnşâ Hikâyesidir! Gazetelere ve televizyonlara dikkatli bakın! Geçen altyazıları daha bir dikkatli okuyun: Barzanicilik, Peşmergecilik, tabiî bir müttefik gibi. Daha doğrusu “düşman” ama, “mesafeli bir düşman”. Sanki aileden biri!.. Algılarda oluşturulmaya çalışılan hava bu. Aynı kesimler, iş meselenin özüne, yani Batı İşgâli’ne ve bu işgâle karşılık veren İslâm Temelli Arap Direnişi’ne geldiği zaman, İslâmcısı-Atatürkçüsü, ruhlarına sinmiş Amerikancılığın bir gereği ve Irak’ın Kuzeyi’nde işledikleri suçların şuurunda olarak hemen birleşiyorlar. Amerika’nın “Ortak Düşman IŞİD” hedefinde buluşmak için, kendi aralarındaki dalaşmaları bir kenara bırakarak cephede mevzîlerini alıyorlar. Meclis’ten çıkan son tezkereye verilen destekler, bunun en müşahhas örneğidir. CHPsi, MHPsi, AKPsi, HDPsi… Ulusalcısı, Milliyetçisi, İslâmcısı, Marksisti… Hepsi, Türk Ordusu’nu Amerikan Piyadesi yapmak için, çıkarılan Tezkereye destek vemek için yarış hâlindeler. Fakat, sokaklardan Irak Direnişi’ne gelen destek ve sokakların Ortak ve Esas Düşman Amerika ve İbirlikçilerine karşı Türk ve Arap İttifakı diye sesini yükseltmesi bu kesimlerin hepsinin psikolojisini bozdu. Çünkü bunlar, sahte Türk ve sahte Kürt ve hattâ sahte Arap, hep beraber, gerçek Türk, gerçek Kürt ve gerçek Arab’ın artık öldüğüne kanî olup, onları Baş Düşman ilân ederek Büyük Ortadoğu Projesini en ince noktalarına kadar uygulayabileceklerini düşünüyorlardı. Fakat bugün artık bu kurgu değişti, oyun bozuldu! Batı adına Etnik Kürtçülüğün bölgemizde üstlendiği rol, Ayn-el Arap’la aşikâr oldu. (…) Bu kavim ister Türk, ister Kürt, isterse Arap olsun, sorular açık; Amerikan işgâline karşı mısın, değil misin? Kürt’e de, Türk’e de, Arap’a da sorulacak soru şu: İşbirlikçi misin, değil misin? Kürtçü hareketin işbirlikçiliğini gündeme getirince nedense sanki karşımızda dinler, ideolojiler, mezhepler ve ihanetler üstü bir ırk varmış gibi tepkiler veriliyor. İhanet ve işbirlikçilik gündeme getirildiğinde, “Kürtlerin Müslümanlığı”na yapılan vurguyu biz, açıkça söylemek gerekirse eğer; herkesi Kürtçülüğe tâbi olmak ve biat ettirmek olarak anlıyoruz.Bütün bu mantık kurguları Irak’ın Kuzeyi’ndeki fesat yuvasının dağılmaması için ortaya sürülüyor. Çünkü, bu Siyonist Duvar yıkıldığında Ortak -Esas Düşman Amerika’nın ve onun Büyük Ortadoğu Projesi içinde görev alan Yerli İşbirlikçileri’nin ihânetleri belgeleriyle ortaya çıkacak, İslâm Milleti’ne yaptıkları ve yapmak istedikleri bütün kötülükler bir bir suratlarına vurulacak! İşte asıl o zaman düşmanın kaçışı başlayacak! **** BARZANİCİLİĞİ AŞAMAYAN SAHTEKÂRLAR Ali Osman ZOR 1 Mart 2015 Gerçek bir “Birleşik İslâm Devleti” projesinin ilk hedefi bu fitne merkezi’ni dağıtarak asliyetine kavuşturup ayrılmak istediği bütüne, yani olması gerektiği yere, İslâm Milleti’ne dahil etmek olacaktır. Ehl-i Sünnet Türk ile Ehl-i Sünnet Arab’ın arasına çekilmek istenen bu Siyonist Duvar’ın malzemesi yapılan Ehl-i Sünnet Kürt, gerekirse bir “Osmanlı tokadı”yla kendisine getirilip, bu ihânete bir son verilecek! ***** YENİ TÜRKİYE: PARÇALANARAK BÜYÜME(!) Ali Osman ZOR 7 Mart 2015 Tarihin çok hızlı akmaya başladığı bu dönem içersinde, artık hiç kimse içindeki gerçek niyetini gizleyemiyor. Bu açıdan bakıldığında ideolojik ve siyasî açıklamalar ve çıkışları, söylenenin ve yapılanın arkasında fazla bir sebeb aramadan kabul etmekte mahzur yok. Kaldı ki, siyasete yön veren güçler fiîlî olarak da hem yaptıkları açıklamaların arkasında duruyorlar ve hem de fiilî olarak arkasında durdukları bu politik tutumlarının haklılığını izah etmeye çalışıyorlar. Türkiye açısından da bakıldığında siyasetin bu seviyeye yaklaştığı söylenebilir. Sözle fiil arasındaki uçurum kapanmakta ve yalancılık devrinin bittiğinin işaretleri zuhur etmekte. Ortaya çıkan bu durumdan dolayı, siyasî saflaşmanın ne üzerinden yapıldığını söylemek ve bunu anlamak çok da dikkat ve zekâ gerektirmemekte. Gayet açıktır ki söz konusu saflaşma, Irak’ın Kuzeyi’ni merkez edinmiş Yasadışı Yapılanma üzerinden gerçekleşmektedir. Batı’nın bugüne kadar yaptığı bütün operasyonlarda ulaşmak istediği siyasî hedef Irak’ın Kuzeyi’nden İsrail’in sınırına kadar dayanan ve Ehl-i Sünnet Arab’la Ehl-i Sünnet Türk’ün arasına, onların bir daha birleşmemesini sağlayacak bir Siyonist Duvar çekmek. İç ve dış bütün siyasi hamleler de Erbil merkezli bu ihanet şebekesinin inşâsı temeli üzerine yapıldı. Batı, Anadolu’yu ve İslâm coğrafyasını bölme hedefine bu işbirlikçi yapı üzerinden ulaşmaya çalışırken, İslâm muhtevâlı olduğu imajını veren iktidarlar ise bizzat bu yapının koruyucusu ve besleyicisi oldular. (…) Biz, Batı karşısında hiçbir zaman onun önümüze koyduğu politikaların bir neticesi olan parçalanmayı kabul etmeyeceğiz! Her şeyin açık açık söylendiği bu dönemde, işin “güç”e gelip dayandığının, yani oyunu “zor”un bozacağının şuurundayız. Bu ölüm-kalım şartlarında hükümetin halkı hazırlamak için bir adım atmaktan ziyâde, bilâkis yaptıklarıyla Hak ve halk düşmanlarını cesaretlendirdiği ve güçlendirdiği gayet açık. ***** DÜŞÜRÜLEN TÜRKİYE, RUS UÇAĞI DEĞİL! Ali Osman ZOR 30 Kasım 2015 Amerikan plânlarının BOP kapsamında uygulanmaya devam edeceğinin göstergesi olarak Rus uçağının düşürülmesiyle “Esas düşman” nitelemesinin Amerika’dan Rusya’ya kaydırılma gayreti, ayrıca 7 Haziran’dan sonra “etnik bölücülük” üzerinden Amerika’ya karşı sokaklarda ortaya çıkan “MİLLİ ÖFKE”nin de Rusya’ya yönlendirilerek Amerika’yı temize çıkarma ve işgali görünmezleştirme hedefine yönelik olarak değerlendirilmeli. Böylece, Irak’ın Kuzeyi’nin “Kuzey Irak”laştırılmasından sonra, Suriye’nin Kuzeyi’nin de “Kuzey Suriye”leştirilmesinin önü açılmış olacak. Uyanık olunmazsa, yeni bir operasyonla algılar yeniden şekillendirilerek, “DÜŞMAN” tanımlanması üzerinde oynanacak. Daha açıkçası Millete “bölücülüğe ve onun İNCİRLİK”teki baş destekçisine karşıyım” dedirterek, ülkenin BOP kapsamında bölünmesini kabul ettirecekler. Rusya gündeme oturtulurken Fransız uçaklarına da Anadolu açıldı, Amerika’yla birlikte artık onlar da “İNCİRLİK”ten “sorti” yapacaklar. Amerika, Fransa ve AKP uçaklarının SİYONİST DUVAR Kürdistan için Arap Vatansever İslam Mücahidleri’nin üzerine bomba yağdırdığını görmüyor musun? ***** HATIRLADIKLARINIZ, ŞEYTANIN UNUTTURDUKLARIDIR ADIMLAR 16 Aralık 2015 Başından beri ADIMLAR’ı takip eden her dikkatli okuyucunun fark ettiği politikamızın doğruluğu, yaşanan son gelişmeler ışığında ortaya çıkmış bir gerçek. 2003 yılında başlayan BOP Saldırısı’nın siyasî hedefi Ehl-i Sünnet Türk’le Ehl-i Sünnet Arap’ın arasına Siyonist Bir Duvar çekerek (BOP Kürdistanı) genişletilmiş İsrail’i yani Arz-ı Mevud’u gerçekleştirmek. Bu proje İsrail’den başlayıp, Türkiye’nin Güneydoğusu’na uzanmaktadır.Başından beri BOP Eş Başkanlığı’nın ve Etnik Kürtçülüğün oynadığı rol, Genişletilmiş İsrail stratejisi kapsamındadır. Kuruluşunun ilk 50 yılında Batı tarafından güvenliği sağlanan İsrail’in, ikinci 50. Yılında ise, üst stratejisi olan Arz-ı Mevud’un gerçekleştirilmesi öngörülmüştü. Büyük Ortadoğu Projesi bu kapsamda değerlendirilmezse eğer, “İslâm’ı ve Müslümanları savunuyorum” zannı içerisinde bir daha kalkmamak üzere Amerika’nın ve NATO’nun kucağına oturursunuz. NATOCULAR tarafından Rus uçağının düşülmesinin hemen ardından İsrail’le ilişkilerin normalleştirildiği, alıştıra alıştıra kamuoyuna deklere edildi. Aynı ânda da Barzani, fiilî olarak Devlet Başkanı statüsünde Ankara’da kırmızı halılarla karşılandı… Barzani’nin Ankara’ya geldiği gün, İsrail Cumhurbaşkanı da Washington’daydı. Rus uçağını düşüren yapının NATO’yu bölgemize davet etmesiyle, Erbil-Ankara-Tel Aviv-Washington hattında yaşanan gelişmeler birbirinden ayrı düşünülemez. ***** VİDEO: ALİ OSMAN ZOR İLE SOHBET (2. Bölüm): CİDDİ DEVLETLERDE “KANDIRILDIM” DİYEN POLİTİKACIYI KURŞUNA DİZERLER! Ali Osman ZOR 19 Aralık 2015 – Ehl-i Sünnet Türk ile Ehl-i Sünnet Arap’ın arasına çekilen Siyonist Duvar olarak İsrailci-NATO’cu “Kürdistan”ı; – Bölgede 2005 yılından beri fiîli olarak yürütülen operasyonun asıl hedefinin Mehmetçik olduğu; – “Mehmetçik” görünümü altında Ordu’da yuvalanmış Amerikan Askerlerini; – Sıkışan AKP’nin “politikasızlık” politikasını; ***** Röportaj – ADIMLAR YAZARI ALİ OSMAN ZOR: BİZLER VATANSEVER İSLAM ANLAYIŞINDAYIZ! Gökçe FIRAT 13 Temmuz 2016 Gökçe FIRAT: Türk’ü çıkarsak, “İslam dünyası” diye bir şey muhtemelen kalmayacaktı dünyada. Ali Osman ZOR: Yani şimdi “ümmet, ümmet” filan diyorsunuz ya. “Ümmet”i bu kavimler oluşturuyor. Ümmet’in ana direkleri Türklerle Araplar. Birinden birini çıkarın, nerede kaldı ümmet? Başta kısaca “millet” ve “ümmet” kavramına bakışımızı Sayın Mirzabeyoğlu’ndan işaretlediğimden söylemek istediğimin anlaşıldığını düşünüyorum. Yani bu şekilde baktığımızda, demin BAAS ve Nakşibendî Ordusu bahsinde söylemiştim onu; emperyalizmin düşman olduğu ve diğer düşmanlıklarını etrafında düzenlediği yegane şey, düşman olarak gördüğü toplumların bütünleştirici liderleri, fikirleri, ideolojileri, siyasetleridir. Hiç tahammül edemediği şey budur! İBDA’ya ve onun mimarı Mirzabeyoğlu’na yapılan çok boyutlu ve çok aktörlü düşmanlığın sebeplerini buralarda da arayabilirsiniz. Bugün desteklediklerine veya karşı olduklarına dikkat edin. Destekledikleri tam bölücülerdir. “Bölücü”lüğü sadece “toprak bölmek” manasına kullanmıyorum. Zihinleri bölerler, insanları bölerler, ruhları bölerler, aileleri bölerler, toprakları bölerler. Dini, ideolojisi, kılığı-kıyafeti ne olursa olsun. Düşman olduklarına bakın. Dili döndüğünce kimi “insan onuru” der, kimi “insan haysiyeti” der, kimi siyaseten “bütün olalım” der ama hep bir samimiyet vardır. Ve hep de “yapabilme iradesi” vardır. Bu çok önemli!.. Dolayısıyla bize yapılan saldırı, zaten “yeni bir ırk inşâ etme” aşamasında olan emperyalizmin “biz bu oyunumuzun engellenmesine izin vermeyeceğiz” mesajıydı zaten. Çünkü orada sen böyle devlet-mevlet kuracaksın. Öyle havadan “devlet” kurulmaz. Buna bir “kahramanlık destanı” yazman lazım. Değil mi? “Kahramanlık olmadan bir ırk olmaz” filan. “Ne olacak?” “Bir ırk inşâ edeceğiz biz o zaman” “İşte Erbil’den kahraman Peşmerge’yi getiriyoruz, vatan kurtaran”, işte orada “Ayn-el Arap’ta destanlık direniş verenler” filan propagandası. Bir taraf ta buradan “Ne alakası var?! Sen Amerika’nın kara ordususun” filan diye, yani “orada iki gün karşısında tutunamadığın Araplar” değil mi? “Eğer yukarıdan atılan bombalar olmasa, nefes alamıyordun sen”… (…) Ali Osman ZOR: Sınırlı bir savaş içerisinde “bütünlüğü koruyorum” iddiasıyla bölücülüğünü gizleyen siyasete, bütünleştirici milli siyasetin dikkat etmesi gerekir. Bu birincisi. İkincisi, çok basit şeylerden gidelim. Durum buysa eğer, durum buysa gerçekten, o zaman etnik ırkçılık veya Kürt şovenizmi senin baş düşmanın olması gerekir. Değil mi? NATO’daki müttefikin Amerika, senin baş düşmanının müttefiki. Hem siyaseten, hem uluslararası hukuk açısından, hem de insani olarak senin de baş düşmanının düşmanını, müttefik olarak kabul etmende bir mahzur yok o zaman. NATO’daki “stratejik ortağı”nın on bin kilometre öteden gelip ortaya koyduğu senin zararına olan bu tavrın karşısında sen bu coğrafyanın mensubu ve sahibi olarak bu serbestlikte davranabilirsin, kimsenin de sana söz söyleyecek hiçbir hakkı olmaz… Savaş filan demiyoruz… “Müttefiklik ilişkisi” adı üstünde, dostluk değil. Peki neden NATO’daki “staratejik ortağının” senin baş düşmanını “stratejik müttefik” kabul ederek bölgede herkesi de uymaya zorladığı “esas düşman” politikasında belirlediği IŞİD veya Arap İstiklal Savaşı, neden senin baş düşmanın oluyor o zaman? Birinci soru bu. İkinci soru, buradaki hedef dikkat ettiyseniz bu “sınırlı bir savaştır” dedim. Çünkü devlet felsefesi açısından “bir isyan nasıl bastırılır, bir isyanda nasıl hareket edilir?” Bunu 5 yaşındaki çocuk bile bilir. Üstelik bizim tarihimiz oldukça bol “isyan bastırma tarihi”dir. Tüm bunları herkesin “nefsi müdafaa” hakkını teslim ederek söylüyorum… Gökçe FIRAT: Evet. Ali Osman ZOR: Değil mi? Mevcut bizim tarihimizde. Şimdi, burada “isyanı bastırıyorum” havasıyla bir isyan mı büyütülüyor, güçlendiriliyor, yoksa “isyanı bastırıyorum” havasıyla da isyanı bastıran, bastırdığını iddia eden taraf, temsilcisi olduğu kitlede bir yılgınlık mı meydana getirmeye çalışıyor? Bu noktada “analar ağlamasın”, “bıçak kemiğe dayandı” gibi söylemleri çok zehirli, çok tehlikeli bulduğumu söylemeliyim. Peki devlet olarak, bu bölücü etnikçilikle savaşılmasın mı? Zaten bence kafa karışıklıkları burada çıkıyor. Demin izah etmeye çalıştım ama, tekrar söylüyorum; tabii ki savaşılacak! Ama nasıl ki koalisyon güçlerinin,”Amerika liderliğinde koalisyon güçleri vıdı vıdı vıdı…” diye bir şey geliyorsa. Değil mi, ne kadar “bütün” geliyor. “Amerika liderliğinde koalisyon güçleri” bir Irak’ta, bir Afganistan’da, bir Suriye’de, her yerdeler. Dolasıyla sizin bir ağacın dalını koparıp kökünü sulamanız, zaten ihanet içinde olduğunuzu gösterir, ağacı büyütüyorsunuz. Buradaki mesele benim açımdan şudur. Zaten BOP içinde olan İsrail’in arzuladığı ve kendi ifadeleriyle kurulması için her şeyi yapacakları Kürdistan’ın merkezi Diyarbakır değildir. Burada Erbil merkezli bir Kürdistan’dan bahsediliyor. Dolayısıyla da Erbil’in Diyarbakır’a bağlandığı değil, Diyarbakır’ın Erbil’e bağlandığı bir Kürdistan. Tam bu noktada 2003’ten beri Irak’ın kuzeyini Irak bütünlüğünden kopararak “Kuzey Irak” haline getiren siyasi ve askeri devletlilerin kimler olduğunu ve İstilacı Amerika’yla neye hizmet ettiklerini siz düşünün. Irak’ın kuzeyi dosyası açıldığında 91’den bugüne kadar kimlerin oralarda din-vatan-millet aleyhine ne haltlar yediği açığa çıkacak inşallah… Tabii ki orada Suriye tarafında -Kürdistan’ın bir parçası olarak Suriye tarafı da var-, Amerika’nın YPG diye bölerek PKK ile Suriye’deki işbirliğinin kitlelere kabul ettirilebilmesinin yolu, buradaki sınırlı bir savaştır. E2%80%A8ve-adimlar-dergisi-yazari-ali-osman-zor-bizler-vatansever-islam-anlayisindayiz/

RÖPORTAJ: ALİ OSMAN ZOR, TÜRK SOLU’NA KONUŞTU -1. Bölüm-

13 Temmuz 2016 Çarşamba günü dergimizin Fatih Bürosunda gerçekleşen röportajı Türk Solu Dergisi Başyazarı ve Ulusal Parti Genel Başkanı Sayın Gökçe Fırat

FRANSIZ GAZETECİ İLE RÖPORTAJ… ALİ OSMAN ZOR: BİZ FRANSA’YI YÖNETMEK İSTİYORUZ!

ADIMLAR Fikir, Kültür, Siyaset Platformu Başkanı Sayın Ali Osman ZOR’un, 19 Ekim 2014 Pazar günü, “bağımsız” bir Fransız gazeteci olan Anne ANDLAUER’e verdiği röportajın tam metniyle birlikte görüntülü kaydını, dün yaşanan ve 200’den fazla Fransızın ölümüyle neticelenen Paris Saldırısı vesilesiyle tekrar yayınlıyoruz. Yaşanmakta olan sürecin gizlenen ve açıkça konuşulmayan tarihî, sosyal, kültürel ve siyasî şartlarının tablosunu bulacağınız bir röportaj. Söz konusu röportajdan sonra Paris’te gerçekleşen Charlie Hebdo eylemi ve hemen ardından bu eylemin İstanbul’daki karşılığı olarak da görülebilecek ADIMLAR Dergisi’ne yapılan bombalı saldırı ve Ali Osman beyin kardeşi Ünsal ZOR’un şehîd oluşu da hatırda tutulmalı. ADIMLAR Fikir, Kültür, Siyaset Platformu RÖPORTAJIN TAM METNİ Anne ANDLAUER: Bayram vesilesiyle bir toplantınız olmuştu. Bu toplantı internette yayılandı. Çeşitli yayınlar oldu. Siz de bir açıklama yayınladınız internet sitenizde bununla ilgili… Tam olarak IŞİD’in oluşu, bundan başlayalım. Ve bölgedeki -Suriye’de, Irak’da- elde ettiği kazançları siz nasıl okuyorsunuz? İlk önce bunu merak ediyorum; nasıl oluştu? Yani ortaya “pat diye” çıkmadı. Siz bunu nasıl okuyorsunuz? Ali Osman ZOR: Son cümle olarak “pat diye çıkmadı” tabiri, cümlesi olayı aslında ifâde ediyor. Evet, IŞİD pat diye çıkmadı. Aslında IŞİD hep vardı, oradan hiç ayrılmadı da. IŞİD’in gerçekten ne olduğunu veya şu ân yaptıklarının ne anlama geldiğini samimi olarak, dürüst bir şekilde anlamak istiyorsak eğer; bunu 2003 saldırısını, Amerika ve İngiltere başta olmak üzere, onlarla işbirliği yapan güçler tarafından işgâl edilmesini gözönüne almadan cevap veremeyiz. Hattâ bunun 91 Saldırısı’na da götürmek lazım. Hattâ bence İran-Irak Savaşı’na kadar götürmek lazım bu mevzuyu. Hâliyle “IŞİD nasıl çıktı?” diye sorulunca, IŞİD 2003 Saldırısı’nın neticesi olarak çıktı. Ve o günden beri, aslına bakılırsa 2003 Saldırısı’na direnen insanlar bunlar. Bugün IŞİD deyince, ki, onların kendi tabirleriyle, İslâm Devleti. Ki, niye IŞİD deniyor hâlâ onu da anlamıyorum ben. Ağız alışkanlığı olarak biz de kullanıyoruz ama, onlar kendi isimlerini koydular; İslâm Devleti. 2003 Saldırısı’nı hesab etmeden, onu düşünmeden, bugün İslâm Devleti hakkında veya Irak’ta veya Suriye’de olan hadiseler hakkında sağlıklı birşey söylemek mümkün değil. 2003’ten beri direnen insanlar, bugün, özellikle Batı kamuoyuna -Çünkü bu IŞİD mevzuu bölge ülkelerinin sorunu olmaktan ziyâde, aslında Batı dünyasının sorunu bu- sanki bugün çıkmış gibi, yeni çıkmış gibi algılatılmaya çalışılıyor insanlara. Hâlbu ki, bu insanlar 2003 Irak İşgâli’ne direnen insanlar veya direnen insanların çocukları. Veya bu işgâlde ölen insanların çocukları. Veya tecavüze uğramış annelerin çocukları. Bu çizgi üzerinde görürsek hâdiseyi, bence IŞİD hakkında veya İslâm Devleti hakkında daha sağlıklı konuşabiliriz. Anne ANDLAUER: Peki siz, İslâm Devleti’ne karşı -kendilerini böyle ifâde ettikleri için- ilişkiniz nedir, şahsî görüşünüz nedir? Ali Osman ZOR: Tabiî bu “ilişkiniz nedir?” derken bu istihbari bir soru aslında… Bizim, doğrudan bir ilişkimiz filân yok. Ama, dünyadaki 1.5, 2 milyara yaklaşan bütün müslümanlar kardeştir. Bu mânâda da müslümanların hepsinin birbiriyle kalbî ilişkisi vardır zaten bu kardeşlik hukuku içerisinde. Dolayısıyla da IŞİD’la bir ilişki söz konusu olduğunda, bizim söyleyebileceğimiz “müminler, müslümanlar kardeştir” ölçüsü; Allah’ın bildirdiği, bu ölçü çerçevesinde kalbî ilişkimiz vardır tabiî. Bu mânâda Taliban’la da vardır. Bu mânâda Filistinli müslümanlarla da vardır. Arakanlı müslümanlarla da vardır ve saire ve saire… Ama, bildik mânâda bir organik ilişkiden bahsetmek, zaten mümkün değil. Yani, olsa da zaten, kimse “böyle bir ilişkim var” demez. Anne ANDLAUER: Biliyorsunuz ki, az önce söyledikleriniz, İslâm Dünyası’nda bazı kişilerde kabul görmüyor. Meselâ kampanyalar yapılıyor IŞİD’e karşı; “bu benim adıma yapılmıyor” diye. Siz, “benim adıma yapılıyor” mu diyorsunuz müslümanlar olarak? Sizin adınıza mı yapılıyor. Ali Osman ZOR: Şimdi mesele İslâm filân değil. Bir kere Batı Propaganda Makinesi, meseleyi oraya getirerek; sanki bir adım daha ileri gidip İslâm’ı bize karşı savunacak(!) pozisyona geçecekler. Hattâ Amerikan Başkanı Obama’nın “İslâm bu değil” şeklinde bir açıklaması vardı; İslâm’ı herhâlde kendisi daha iyi biliyor. Yani şöyle düşünün; benim “Hıristiyanlık bu değil” diye size anlatmaya çalışmamı düşünün meselâ. Çok absürd bir durum bu. Burada söz konusu olan, Batı Güçleri tarafından bir ülkenin işgâli. Bu gerçek atlanarak, bu gerçek yok sayılarak, müslümanları, müslümanların argümanlarıyla vurma hinliğini, kendi adıma ve bağlı olduğum hareket adına söylüyorum; biz kabul etmeyiz bunu. Bir kere soru şu: Siz, Batı gücü olarak Irak’ta işiniz ne?!. Ne işiniz var sizin burada?!. Irak’ta, Suriye’de ne işiniz var sizin?!. Libya’da ne işiniz var?!. İsrail’de ne işiniz var?!. Yani, benim evimde sizin ne işiniz var?!. Ben sizi evimde istemiyorum!.. Şimdi siz benim evimde istediğinizi yapıp, evimi darmadağın ettikten sonra dönüyorsunuz bana, “siz benim evimi tehdit ediyorsunuz!” diyorsunuz. Benim sizin evinizi tehdid etmemin sebebi, sizin benim evimden çıkmamanız. Yani, temel sorun bu! Meselâ ben bir Türk olarak, bir müslüman olarak soruyorum bunu, meselâ: Amerikan Hava Kuvvetleri 91 yılından beri Irak’ı niye bombalıyor?!. Ne işi var Irak’ta?!. “Irak’ta Zalim Saddam var!”mış… Sana ne!.. O zaman biz de Zalim Obama var diye Amerika’yı bombalayabilir miyiz meselâ?.. “Zencilere zulmediyor”, “İspanyollara şöyle yapıyor”, “İtalyanlara böyle yapıyor” filân diye. Veya “Zencileri özgürleştirmek için” Washington’u bombalama hakkımız var mı bizim meselâ?!. Anne ANDLAUER: Şimdi siz bunu ilk önce tepkisel bir direniş olarak görüyorsunuz. Fakat, IŞİD’in de bir Siyasî Proje’si var. Ali Osman ZOR: Var! Tabiî ki var! Anne ANDLAUER: İslâm Devleti kurmak. Ali Osman ZOR: E, bunun ne mahzuru olabilir? Anne ANDLAUER: Sadece Irak’ta değil yada Suriye’de değil. “Ülkemden çıkın” anlamında değil. “Benim o ülkeler hakkında projem var”. Üst bir özelliği var IŞİD’in. Buna da katılıyor musunuz? Ali Osman ZOR: Amerika’nın Büyük Ortadoğu Projesi oluyor da ve Büyük Ortadoğu Projesi için 2003’ten beri, Irak başta olmak, üzere bütün İslâm Coğrafyasına saldırırıyor da, müslüman birinin buna karşı bir projesi olması ayıp mı oluyor?!. Yine aynı soruyu soracağım ben. Bizim kendi yaşadığımız bölgemizde, yaşadığımız coğrafyada, Vatanımızda, Evimizde bizim bir proje yapmamızın, bir projeye, mimariye göre Evimizi dizayn etmemiz kimi ne ilgilendiriyor?!. Yani şuraya mı geleceğiz; “IŞİD Irak’ta direniyordu ama şimdi Suriye’ye geçti, Suriye’de yayılıyor.” Peki, Esad’ı kim düşürmek istedi? Peki, kim açtı o koridoru; o alanı kim açtı? Üstelik şunu hiç saymıyorum ben: Hem 91’de hem 2003’te oradaki, bugün IŞİD adı altında direnen insanlar Irak’ın Güneyi’ndeki Şiî Arablardan ihanet görmüşler, Irak’ın Kuzeyi’ndeki Peşmerge Hareketi’nden de ihanet görmüşler. Şu ân bu direniş içerisinde, o tecrübelerle -anlıyorsunuz değil mi ne dediğimi?- hareket ettiklerinden, bir daha arkadan vurulmak istemiyorlar. Arkadan vurulmak istemedikleri için de kendilerini sağlama almak istiyorlar. Siz de bunu “yayılma” olarak görüyorsunuz. Hâlbuki bu yayılmaya sebebiyet veren bizzat Esad’ı, Suriye Rejimini yasadışı bir şekilde, Birleşmiş Milletler Hukuku’na aykırı olarak; Birleşmiş milletler ilgili maddesinde “hiçbir rejim dışarıdan müdahale ile değiştirilemez!” dendiği hâlde, yasadışı bir şekilde Esad Rejimi’ni ortadan kaldırmak istediniz. Özgür Suriye Ordusu denilen, oradaki Liberal-Çapulcu-Yağmacı yapılanma gayet “güzel”, “hoş”. Batılı güçlerin işine gelen bir yapılanma. Kimse meselâ onun hakkında konuşmuyor. Aynı işlevi IŞİD’da görürken, niye IŞİD “suçlu” oldu? Esad inmeyecek miydi aşağıya? Ama, IŞİD şimdi Esad’dan daha tehlikeli göründü, öyle değil mi? Batı açısından. Daha tehlikeli olunca da Esad, ehve-i şer oldu. “Ehven-i Şer” ne demek, biliyor musunuz? Yani, “daha kabul edilebilir”. Anne ANDLAUER: Ama böyle bir proje geliştirdiğiniz zaman, orada yaşayan tüm halkların… Ali Osman ZOR: Hangi “halklar”? Kürtleri mi kastediyorsunuz? Anne ANDLAUER: Kürtler var, Ezidiler var… Ali Osman ZOR: Hâ Kürtler ve Ezidiler. Başka halk yok değil mi orada? Anne ANDLAUER: Hıristiyanlar, Türkmenler. Ali Osman ZOR: Peki 2003 ve daha önceki 91 dönemlerinde niçin bu halklar kimsenin aklına gelmiyordu? Meselâ 3 milyon tâne Sünnî Arab öldürüldü orada, katledildi! Bir Arab Soykırımı yapıldı. Ebu Gureyb Cezaevleri’ni biliyorsunuz. Niye Batılılar “hümanizm” adına, “insanlık” adına harekete geçmediler? Anne ANDLAUER: Ben savunmuyorum burada. Ali Osman ZOR: Yok, ben de sizi suçlamıyorum. Anne ANDLAUER: “Yanlış yapıldı” diye, “bir kez daha yanlış yapılabilir” gibi oldu. Ali Osman ZOR: O “yanlış” sizin söylediğiniz birşey. Bu noktada biz Batı propagandasına veyahut Amerikan propagandasına teslim olmak zorunda değiliz. Aynı şey Musul’da da söylendi. Ne var Musul’da? Hiçbirşey yok. IŞİD dediğiniz yapı 12 milyon insanın yaşadığı yere hükmediyor. Neden Etnik Kürtçülükten; çünkü IŞİD içerisinde bir sürü Kürt var. Ve şu ân Ayn-el Arab’ın içine giren komutan Kürt zaten. Erbil’e saldırı düzenleyen komutan Kürt. Ama neden böyle Batı yanlısı Kürtçü hareketler söz konusu olduğunda Batı harekete geçiyor. Ve “insan hakları” dediğimiz olgu, neden orada harekete geçiyor? Fransız uçakları, İngiliz uçakları, Amerikan uçakları Bağdat’ta Sünnîleri bombalarken, Ebu Gureyb Cezaevleri’ni inşâ ederken, neden kimse harekete geçmedi? Niye bu kadar propaganda yoktu. Şu ân Bağdat’ta savaş var. Bağdat’taki savaş, Ayn-el Arab’daki savaştan daha şiddetli. Neden kimse vermiyor onu? Anne ANDLAUER: Türkiye Devleti nerede? Ali Osman ZOR: “Türkiye Devleti” derken neyi kastediyorsunuz? Anne ANDLAUER: Türkiye adına karar verenler. Türkiye adına uluslararası platformlarda konuşanlar ne gibi bir mesaj veriyor sizce? Ali Osman ZOR: AKP hükümeti, uluslararası güçlerle ortak hareket etmek için Meclis’ten bir tezkere geçirdi. O Tezkere’nin de gereğini yapacaklar. Amerikayla görüşmeler devam ediyor. Fakat Türk halkının, kamuoyunun tabiî ki bir baskısı var. Bu baskıyı aşıp, Amerika ile ortak bir şekilde tekrar Müslüman Arab topraklarına girmek Hükümet açısından da kolay değil. Anne ANDLAUER: Nasıl bir baskıdan bahsediyorsunuz? Ali Osman ZOR: Girmesini istemiyor; Amerika ile beraber olmasını istemiyor halk. İncirlik Üssü’nün kapanmasını istiyor. Çünkü nasıl ki, bizim Washington’da bir üssümüz yoksa, bizim burada da İncirlik Üssü, askeri üs olsun istemiyor. Anladınız mı ne demek istediğimi? Dolayısıyle şu ân, bugüne kadar olduğu gibi, şimdi de söylem üzerinden, retorik üzerinden sanki “Amerikayla çekişiyor” gözüküp, aslında Reel Politik açısından ise Amerika’nın politikalarına uygun davranıyor. Niye? Çünkü Büyük Ortadoğu Projesinin Eş Başkanı, bizim cumhurbaşkanı idi zaten. Ve bu Büyük Ortadoğu Projesi bütün hızıyla devam ediyor. Dolayısıyla bugün hükümetin, bu IŞİD mevzuunda, özellikle Avrupa basınında “IŞİD’i destekliyor” yollu haberlerinin de gerçeği yansıtmadığını düşünüyoruz. Bilakis, hükümeti sanki IŞİD taraftarı gösterip, Türk kamuoyunda hükümetin desteğini sağladıktan sonra bu şekilde -çünkü, az önce söyledim, Arab müslümanlarla savaşmak istemiyor Türk halkı- bu desteği sağladıktan sonra da, o desteği alan hükümet “Reel Politik”e devam edecek. Şu ân böyle bir plân var. Anne ANDLAUER: Şu ân hükümet hergün IŞİD eşittir PKK diyor. Ali Osman ZOR: Peki IŞİD’la müzakere yapıyor mu? Meselâ, İmralı’da Öcalan ile görüştüğü gibi Bağdadî ile de görüşüyor mu? Aynı HDP binâları gibi IŞİD binâları da var mı? Polis onları da koruma altına alıyor mu? Veya Bağdadî “Meclis’ten şu kararı çıkartın!” dediği zaman, Hükümet, Meclisten o kararı çıkartıyor mu? Aynı, Abdullah Öcalan’ın dediği gibi. Bakın, Abdullah Öcalan “şu kararı çıkartın!” diyor, Hükümet çıkartıyor! Madem “IŞİD ile PKK aynı”, PKK ile yürüttüğüm müzakerelerin aynısı gibi IŞİD ile müzakere yürütüyor mu? Anne ANDLAUER: Yani aynı olacaksa… Ali Osman ZOR: Böyle aynı olur! Yoksa “aynı” diyerek, aynı olur mu? Politikada öyle şey olur mu hiç!.. Ben size, buna davrandığım gibi davranıyorsam, o ne yiyiyorsa, siz de onu yiyeceksiniz o zaman. Şimdi o et yerken siz ekmek yerseniz olmaz. Bu aynı olur mu? Bizim anladığımız siyaset budur, aynılık da budur. Anne ANDLAUER: İstediğiniz şey, Türkiye Devleti resmi olarak IŞİD ile bir temas kursun mu? Ali Osman ZOR: Ben onu istemiyorum. Anne ANDLAUER: Ne istiyorsunuz? Ali Osman ZOR: Sizin sorunuza binâen ben söylüyorum. “Hükümet dedi ki” dediniz, “IŞİD ile PKK aynı”. Ben de diyorum ki, Hükümet burada bunu retorik olarak söylüyor. İşin gerçeği bu değil! İşin gerçeği, PKK ile beraber AKP Hükümeti, “çözüm süreci”ni devam ettiriyor. Eğer hükümet açısından IŞİD da PKK ile aynıysa, Abdullah Öcalan ile bütün kamuoyuna açık olarak görüştüğü gibi Bağdadî ile de görüşsün o zaman. Onunla görüşmediğine göre, nasıl aynı olabiliyor? Veya Türkiye’de, resmî olarak “IŞİD temsilcilikleri” olmadığına göre -çünkü PKK temsilcilikleri var!- hükümet açısından IŞİD ile PKK nasıl aynı olabiliyor? Söylemeye çalıştığım; Türk kamuoyu kalbî olarak Iraklı mücahidleri destekliyor. Anne ANDLAUER: Anket yaptığınız zaman, -Eylül ayında Metropol’ün yaptığı bir anket var- Ali Osman ZOR: Ne demek istediğimi anladınız mı siz? Anne ANDLAUER: Anladım. Ali Osman ZOR: Yok, söylemeye çalıştığım anlaşılmazsa üzülürüm yani. Anne ANDLAUER: Anlıyorum… Ankette “IŞİD’a sempati duyuyor musunuz, duymuyor musunuz?” sorusuna % 1,3 “duyuyorum” diyor. Yani, sizin dediğiniz kadar büyük bir oran değil. “Yok” diyemeyiz; vardır muhakkak. Hükümet bunu da kabul ediyor. Türkiye’den kalkıp IŞİD’ın yanına savaşa giden Türk vatandaşları da var. Ama % 1,3 çok da büyük bir rakam değil. Siz ne düşünüyorsunuz? Ali Osman ZOR: Türkiye’de şöyle bir tabir vardır; bir şey söylersin, “bu resmî söylem” dersin. Arkasından, ortam müsaitse eğer, gerçeği söylersin, “bu da gerçek söylem” dersin. Şimdi Türkiye’nin dinî, tarihî, sosyolojik şartlarını ve gelişim sürecini hesab ettiğinizde, bu gelişim süreci içerisinde Araplarla Türk halkını ayrı tutmak zaten mümkün değil. Bütün İslâm Coğrafyası’nın son lideri olarak Osmanlı’yı düşünürseniz eğer,… Kaç seneden beri ülkeyi parçalamaya çalışan bir PKK örgütü de olduğunu düşünürseniz ve buna duyulan tepkiyi de onun yanına koyarsanız Türkiye’de, aslında IŞİD hakkında sorulan o sorulara verilen cevapların gerçeği yansıtmadığını anlamak için, çok da sosyolog olmaya gerek yok. Bilmiyorum anladınız mı?.. Meselâ diyelim ki, benim annem; annem ilkokulu bile bitirmedi, anlamaz olaylardan. Ama, Amerika’ya duyduğu düşmanlıktan dolayı IŞİD’ı destekliyor benim annem. Veya İstanbul’da yaşanan olaylarda, marketlerin yağmalanmasından dolayı, 70 yaşındaki insanların katledilmesinden dolayı, yine 70 yaşındaki insanların üçüncü kattan atılarak öldürülmesinden dolayı, yine destekliyor IŞİD’ı. Ama o anketlere girmiyor bunlar. Anne ANDLAUER: Peki sizce IŞİD insanları katletmiyor mu? Direk sorayım… Ali Osman ZOR: O zaman başa geliyoruz; IŞİD insanları katletmiyor, IŞİD savaşıyor! Kendi evine karışılmasını istemiyor. Ne zamandan beri savaşıyor? 2003’ten beri savaşıyor. Ve dediği şu: Defolun gidin! Karışmayın bize! diyor IŞİD. İş gele gele şu noktaya geldi; ben güzelce anlatıyorum size. “Buradan gitmeniz gerekiyor” diyorum. Siz bunu anlamıyorsunuz. En sonunda birimiz tutuyor yaka paça atıyor sizi dışarıya. Sonra da ben “kaba” davranmış oluyorum. Burada, bir şiddeti, şiddet içeren bir tavrı engellemek için -İslâm ahlâkında da bu vardır. Size nasıl bir “İslâm” öğretiliyor, bilmiyorum da- İslâm hukukunda da, karşı tarafın şiddetini engellemek için, ondan daha fazla bir şiddet uygulayabilirsin. Bir kere müslümanlar, müslüman tavrı olarak. “Zillet” kelimesini biliyor musunuz? “Aşağılanmak”, “aşağıda durmak”. Hiçbir müslüman onu kabul etmez! Müslümanlar “İzzet”e talibtir. Yukarıda durmaya, onurlu yaşamaya, dürüst yaşamaya talibtir. Şimdi siz, beni 20 seneden beri zillet içerisinde yaşatıyorsunuz… Meselâ ben size bir Avrupalı olarak sorayım: Kaç kişi öldü Irak’ta? Var mı resmî rakamlar? Anne ANDLAUER: Yüzbinlerce kişi öldü. Ali Osman ZOR: Bakın, “yüzbinlerce kişi”… “Amerikalı kaç kişi öldü?” desem, 5013 filân gibi net rakam verilir. Anne ANDLAUER: Dediğiniz şu, doğru anlıyorsam: Orada müslümanlara yapılan şiddet, Ali Osman ZOR: Hangi müslümanlara? Anne ANDLAUER: Irakta’ki, Suriye’deki… Ali Osman ZOR: Batı gücü tarafından. Anne ANDLAUER: 2003’ten beri… Ali Osman ZOR: Aslında tâ 20. Yüzyılın başından beri… Anne ANDLAUER: Şu ân IŞİD’in uyguladığı şiddeti, herhângi bir şiddeti meşrulaştırıyor. Ali Osman ZOR: Meşrulaştırıyor tabiî ki! Savaşıyor zaten. Anne ANDLAUER: Yani onu diyorsunuz. Ali Osman ZOR: Evet onu diyorum. Ve ekliyorum da; Amerika veya bir Avrupalı güç sözkonusu olduğu zaman neden “savaş” kavramıyla onun yaptığını karşılıyoruz da, İslâmcı bir şey olduğu zaman, neden “şiddet”, “katliam”, “terör”, bu kavramlarla karşılıyoruz? Hâlbu ki biz savaşıyoruz. Sen de savaşıyorsun, ben de savaşıyorum. Senin kullandığına da şiddet denir, benim kullandığıma da şiddet denir. Neden “katliam”, “şiddet”, “terör” kelimeleri hep böyle bizim coğrafyamızda yanyana getiriliyor da, Batı insanıyla yanyana getirilmiyor? Ben onu söylüyorum. Ve bu noktada, bu getirilmediği için de, bizim açımızdan, bizim coğrafyamızda yaşayan insanlar Batı gücünü, Batı dünyasını samimi bulmuyorlar artık. Batının bunu anlaması lazım. Ve işin enteresan tarafı, aklın yerleştiği, filizlendiği coğrafya olarak Batı bunu anlayacak kapasitede. Ama, sanki anlamıyormuş gibi davranıyor. Neden?!. Neden böyle yapıyor?.. Halâ bizden istediği birşey mi var?.. Evet var; “enerji kaynakları” var, “İsrail’in güvenliği” var filân. Evet, “biz bunu vermiyeceğiz!” diyor müslümanlar! Anne ANDLAUER: Bunlarla ilgili bir sözünüz vardı bahsettiğim internette yayınlanan videoda; demiştiniz ki, “Suriye’de ve Irak’ta müslümanlar hazırlıksız yakalandı. Biz hazırlık yapmalıyız!” Ve devam ediyorsunuz; “kendimizi savaşa göre örgütlemeliyiz! Kobani’ye gitmeliyiz!” Ali Osman ZOR: “Kobani’ye gitmeliyiz” demedim. O Abdullah Öcalan’ın sözüdür. “Kendimizi savaşa göre hazırlamalıyız” sözü, Abdullah Öcalan’ın sözüdür. Geçen haftalarda, Ayn-el Arab (Kobani) vesilesiyle Abdullah Öcalan yayınladığı bildiride kendisine bağlı olan bütün Kürtlere söylediği şey; “herkes kendisini savaşa göre hazırlasın!” Biz de dedik ki; bak sayın Abdullah Öcalan bile İmralıdan bunu söylüyor. Ortada bir savaş durumu var. Nasıl ki, Bosna’daki müslümanlar, dünyanın diğer yerlerindeki müslümanlar savaş geldiği hâlde bunu anlamadılar ve ona hazırlıklı olmadılar, hazır olmadıkları için de zarar gördüler. Çünkü savaşı engellemek elimizde olsa, engelleyelim savaşı. Ama engellemek elimizde değil. Biz engelleyemiyoruz savaşı. Çünü biz çıkartmıyoruz. Savaşı çıkartan taraf, başka taraf. Dolayısıyla, eğer bu savaş geliyorsa buna da hazırlıklı olmak gerek! Bu mânâda da Abdullah Öcalan’ın sözüne katılıyorum ben. O doğru bir tesbit. Anne ANDLAUER: Savaş Türkiye’ye mi geliyor? Ali Osman ZOR: Türkiye’ye geliyor savaş! Anne ANDLAUER: Siz “oraya gidip savaşalım” demiyorsunuz. Ali Osman ZOR: Demiyorum tabiî. Niye öyle birşey diyeyim? Anne ANDLAUER: Peki savaş kime karşı? Neyle? Silahla… Ali Osman ZOR: Tabiî ki. Anne ANDLAUER: Silahlandırma. Ali Osman ZOR: O ayrı. Ama gidip “Kobani’de savaşalım” demiyorum. Orada savaşıyor zaten insanlar. Bize ne. Biz niye gidip orada savaşalım. Anne ANDLAUER: Türkiye sınırlarında… Ali Osman ZOR: Biz, kendi yaşadığımız vatandan bahsediyoruz. Nasıl ki Irak’ı işgâl ettiler, Suriye’yi bir iç çatışma hâlinde bölmek istiyorlar. Bunu, Türkiye’de de yapacaklar. Anne ANDLAUER: Nasıl bir savaş olur Türkiye’de? Ali Osman ZOR: “Asıl soru” bu mu?.. “Türkiye’de nasıl bir savaş olur?” Bunu bence Amerikalılar ve Amerikan istihbarat örgütleri gayet iyi biliyorlar ve bundan korkuyorlar zaten. Türkiye’deki savaş, bizim toplumumuzun hafızasında ve köklerinde de mevcut olan “Amerikan düşmanlığı”, “İngiliz düşmanlığı”… Buradaki savaş, şu ân Batı emperyalizmini temsil eden Amerika ve onun işbirlikçileriyle, karşı duranları arasında olur. Karşı duranlar arasında Kürtler de var, Türkler de var, Araplar da var, Solcular da var İslâmcılar da var; Amerika ile işbirliği yapanlar içerisinde de Kürtler de var, Türkler de var, İslâmcılar da var, Marksistler de var. Bu böyle bir ayrışma! Anne ANDLAUER: İç savaş… Ali Osman ZOR: Ben bunu o mânâda bir iç savaş olarak görmüyorum. Çünkü Amerika böyle bir savaşı göze alırsa bu savaştan kesinlikle galip çıkamayacak. Hiç bir faydası da olmayacak onun için. Çünkü, Türkiye’de 60 yıldan beri bir Amerikan hegamonyası var. Her tarafta üsler dolu, elçilikleri var. Hayat Tarzı var Türkiye’de! Amerika’ya karşı böyle bir savaşta, takdir edersiniz ki, her taraf hedef dolu. Ve Amerika’nın bunu istememesi lâzım. Bizim açımızdansa, Amerika bu savaşı Türkiye’de istemediğinden dolayı, bu Suriye operasyonu ve çıkartılan Tezkere ile Türkiye’de birikmiş olan enerjiyi Suriye’ye kanalize etmek istiyor. Yani bizim Türk ordusunu oraya sokup, Araplarla aramıza, belki nesiller boyunca devam edecek bir kan davası da sokarak bizi belki 100-150 yıl bu sorunla uğraştırmak istiyor. Bizim dediğimiz o; biz böyle bir savaş istemiyoruz. Anne ANDLAUER: Yani 6-7 Ekim’de gördüğümüz olaylar size göre bir savaş işaretidir? Ali Osman ZOR: Bir sürü sebebi olabilir. Ama bizim için bir sebebi de, bu, Amerikan işbirlikçileri Türkiye’deki tepkiyi ölçmek için bunu yaptılar. Yoksa Türkiye’de hiçbir hareket; ister Kürtçü olsun, ister İslâmcı, ister Türkçü, sokaktaki 60 yaşındaki adamı bıçaklamaz! Türkiye’de böyle bir hareket yok. Bir insanı çıkıp üçüncü kattan atmaz!.. Çünkü her hareket bilir ki Türkiye’de, özellikle 30 yıldan beri mücadele eden Kürt Hareketi bunu gayet iyi bilir: Siz 60-70 yaşındaki bir adamı öldürdüğünüzde, bütün herkes tepki verir size! Bunu gayet iyi bilirler ve yapmazlar. Zaten onları halk yapmadı… Bu yapılarak, “Türkiye’de ne tür bir tepki gelecek?”, “ne tür bir tepki oluşacak?”, “kim, hangi tarafta duracak?” ve eğer ki bu bir iç savaşa doğru evrilirse, “iç savaşın tarafları kimler olacak?” Bence bunlar ölçülmek istendi. Ki, benim açımdan, belki de sizin şu ân yaptığınız şey de bununla alâkalı. Çok da “komplocu” olarak söylemiyorum… Ve bu normaldir. Anne ANDLAUER: Yani nasıl bir proje?… Ali Osman ZOR: Yani, “nedir durum?”. Sosyolojik olarak araştırıyorsunuz bunu. Meselâ, bu araştırmanızı yayınladığınız zaman, o yayınladığınız araştırma, bu düşünceye hizmet edebilir. Yani onu okuyan adamlar, sizin yazdıklarınızdan bilgilenirler ve “tamam. Demek böyle böyle yapılar var, böyle insanlar var, böyle örgütler var” diyebilirler. Anne ANDLAUER: Bunlar yeni bir amaçla dışarıdan tetikleniyor mu diyorsunuz? Ali Osman ZOR: Tabiî ki o iki gün tetiklendi. Niye durdu birdenbire? Niye devam etmiyor? 76 milyonluk bir ülkede, o tür olaylar, birden bire bıçakla keser gibi, durabilir mi hiç? Niye durdu?.. IŞİD mevzuuna gelirsek. Biz IŞİD’çı filân değiliz. Biz İBDA Fikir ve Aksiyon Hareketi’ne bağlıyız. Ve bu hareket de Türkiye’deki tek “Millî Hareket”tir! Bu hareketin ilk kurucusu Necip Fazıl Kısakürek’tir. İlk Mimarı. Daha sonra da, O’ndan bayrağı devralan, Salih Mirzabeyoğlu’dur. Salih Mirzbeyoğlu 16 seneden beri cezevindeydi. Geçen 22 Temmuz’da, Ramazan Ayı’nda çıktı. 16 sene boyunca da Zihin Kontrolü İşkencesi’ne maruz kaldı, bugün de bu işkence devam etmektedir. Bu işkencenin sebebi olarak biz, Salih Mirzabeyoğlu’nun, bugün Batı’da da ihtiyacı hissedilen bir İdeolocya, bir Dünya Görüşü sunmasından kaynaklandığını düşünüyoruz. Çünkü bugün, Batı akademik çevrelerinde de tartışılan bir konu olarak “ilimlerin bütünlüğü” kayboldu. Yani Batı’nın bugün yeni bir Platon’a ihtiyacı var. Kendileri de bunu hissediyor zaten, fikir adamları bunu söylüyor. İhtisaslaşma, bütünlüğün aleyhine olarak artıyor. Ve bugün Batı’da bu bütünlüğü kurabilecek ikinci bir Hegel çıkmadı meselâ! Batı’nın beklediği bu insan, bu topraklardan çıktı! Ve bunu ideolocya olarak, 58-60 tâne eseriyle koydu ortaya. Ve 16 seneden beri -hani o “İslâmcı Hükümet” diyorsunuz ya- İslâmcı Hükümetin iktidarında cezaevindeydi. 22 Temmuz’da da çıktı. Dolayısıyla bizim çizgimiz, bizim hareketimiz belli. Bizim hareketimiz bugünün hareketi değil. Meselâ on sene cezaevinde yattım. IŞİD o mânâda dün çıktı. Ama meselâ ben, 1991 yılında “Irak Casusu” diye cezaevinde yattım. İlk Körfez Savaşı’nda. Hâliyle bize “IŞİD’çı”, “IŞİD’i bilmem ne yapıyor” filân değil. Burada mesele başka. Nasıl ki 11 Eylül’de Fransız gazeteleri “Hepimiz Amerikalıyız!” diye manşet atmışlardı, bugün de biz, hepimiz Arabız! Anne ANDLAUER: Ama bir yazınızda da “IŞİD Sen Oradan, Biz Buradan” diyorsunuz?… Ali Osman ZOR: İşte onu diyorum. “Nasıl ki Fransız gazeteleri atmıştı ya” diyorum. Anne ANDLAUER: Ama Araplarla IŞİD’i eşitliyorsunuz?.. Ali Osman ZOR: Öyle zaten! IŞİD bir Arab örgütü zaten. Ne örgütü IŞİD? Anne ANDLAUER: Bütün Arapları mı temsil ediyor?… Ali Osman ZOR: “Temsil eder”, “etmez” o ayrı birşey. Ama Irak Savaşı’nda, 2003’te çıkmış ve Saddam Hüseyin’in BAAS’ının subayları tarafından eğitilmiş, kurulmuş bir örgüt bu. Bugün herkes biliyor. Meselâ IŞİD’i konuşuyoruz, İzzet İbrahim’i niye konuşmuyoruz? Niye konuşmuyor batı? İzzet İbrahim de orada! Ve şu ân savaşıyor da orada! Anne ANDLAUER: Dolayısıyla siz herhângi bir çağrı yapmıyorsunuz?… Ali Osman ZOR: Ne gibi? Anne ANDLAUER: Türkiye’de size sempati duyanlara olsun, diğerlerine “orada gidip IŞİD’in yanında savaşın” diye. Ali Osman ZOR: Hayır, hayır… Anne ANDLAUER: Yani diyorsunuz ki, “buraya gelirse” Ali Osman ZOR: Aynı işgâlci, Amerikan işgâli… Şöyle söyliyeyim; dediğiniz doğru, ben onu demiyorum. Benim dediğim şu: Orada gördüğünüz, Irak’ta gördüğünüz açık işgâl, 60 yıldan beri, perdelenerek Türkiye’de de devam ediyor. Bir ülkede, yabancı bir devletin askerî bir gücünün bulunması ne anlama gelir? Meselâ Amerikan üsleri var bizde, sayısı bile belli değil. Adana İncirlik Üssü, Sinop’ta filân… Bu ne demek? Anne ANDLAUER: Sizin için ne demek? Ali Osman ZOR: Benim için işgâl demek! Ve bu 60 yıldan beri sürüyor!.. Ben de diyorum ki, Türkiye’de, artık bu işgâle karşı durabilecek bir enerji var. Anne ANDLAUER: Evet. Ali Osman ZOR: Bu enerji ne düzeyde diye, o 6-7 Ekim dediğiniz olaylarda bu test edildi. Ve bu görüldü. Eğer ki buna devam etmek isterlerse Amerika ve işbirlikçileri -onun ortakları, onunla beraber hareket edenler; PKK, AKP farketmez!- ile bu millet savaşacak diyorum ben! Anne ANDLAUER: Yani silâh alıp savaşacak. Ali Osman ZOR: “Silah alır”, aynı Kurtuluş Savaşımızda -1919’da, 1914’de Birinci Dünya Savaşı’nda- Fransızlara, İngilizlere yaptığımız gibi, isterse kazma ile de savaşırız! Baltayla da savaşırız! Anne ANDLAUER: Biliyorsunuz şu ân, İncirlik Üssü açılacak mı açılmayacak mı? Tezkere böyle bir hak tanıyor. Yabancı askerleri Türkiye içinde bulundurma. Diyorsunuz ki, bu gerçekleşirse, şu ân böyle birşey yok, ama gerçekleşirse… Ali Osman ZOR: “Herkes dikkatli olmalı!” diyorum, bu gerçekleşirse. “Beklenmeyen mallar pazara gelir” diyorum. Anne ANDLAUER: Siz ne yaparsınız şahsen? Ali Osman ZOR: Bakalım! Allah bilir… Bu da çok açık bir soru oldu, yalnız. Anne ANDLAUER: Bilmiyorum. İhtimâller üzerine konuşuyoruz ama… Ali Osman ZOR: Peki siz ne düşünüyorsunuz böyle birşeyde? Türkiye’yi “gözlemleyen biri” olarak?.. Anne ANDLAUER: Neyle ilgili?.. Ali Osman ZOR: (…)… Türkiye’nin Tarihî Misyonu İslâm Coğrafyası’na Liderlik yapmak. Bugün, iç ve dış şartlar, İBDA İdeoloğu, Kurucusu Sayın Salih Mirzbeyoğlu’nun ifâdesiyle; “şartlar, Türkiye’yi Tarihî Misyonunu tekrar üstlenmeye zorluyor!” Yani bu Hükümetten, örgütlerden bağımsız olarak… Çünkü “şartlar”ı biz oluşturmuyoruz! Bu şartlar, kendisi oluşuyor; hem ülke içi şartlar, hem ülke dışı şartlar. Eğer ki Türkiye, bu Tarihi Misyonu’nu üstlenmezse yok olup gidecek. Bunu Türkler biliyor! Bunu hissediyor Türkler… Dolayısıyla da, bizim, bu coğrafyada yaşayan insanlar olarak ikinci bir alternatifimiz yok. Bugün, yarın, öbür gün; ama çok kısa bir süre içerisinde biz, Batı gücünü, Batı emperyalizmini bütün kurum ve kuruluşlarıyla, “Hayat Tarzı”yla bölgemizden kovmak için, İslâm Dünyası’na liderlik yapmak zorundayız! Bugün İslâm Dünyası’nın sorunu bu zaten: İslâm Dünyasında savaşan örgütler var. Ama siyasî olarak, demin “IŞİD’in projesi var” dediniz de, IŞİD’in projesi, o mânâda Batı gücünü durdurabilecek bir proje değil. Yani, İdeolojik olarak, Hayat Tarzı olarak, siyasî olarak… Anne ANDLAUER: Sizin Büyük Doğu… Ali Osman ZOR: İBDA!.. Büyük Doğu – İBDA! Anne ANDLAUER: Projesi var. İBDA ile IŞİD’in getirmeye çalıştığı amaç ile birebir aynı mı? Ali Osman ZOR: Değil!.. Anne ANDLAUER: Nasıl farklı? Ali Osman ZOR: Burada “anlayış” farklı! Yani aynı İslâm’a inanıyoruz ama, İslâm’dan anladıklarımız farklı. Yani biz aynı Kur’ân’a inanıyoruz, aynı Peygamber’e inanıyoruz; ama onun tatbikinde, uygulanmasında farklılıklar var. Bizim iddiamız, İslâm, bütün bir “ideoloji”, “anlayış”, “dünya görüşü” hâlinde ortaya konulması gerekir. Yani, “burada böyle olmalı”, “orada öyle olmalı” filân değil. Bütün bir sistem hâlinde ortaya konulup, öyle tatbik edilmesi gerekir. Bizim İBDA dediğimiz ideoloji, bu tatbikin ruhudur! Bu mânâda da, bizim iddiamız odur ki, dünyada savaşan bütün İslâmcı hareketlerin, -hattâ daha da ileri gidip, çünkü bir arayıştır, ihtiyaçtır bu- hattâ 3. dünyada emperyalizme karşı savaşan örgütlerin temeli, kaidesi de İBDA’dır. Neden savaşıyor insanlar? Bir ihtiyaca binâen. Birşey, ihtiyaç olarak dayatıyor kendisini. Nedir o ihtiyaç? Bütün dünya için söylüyorum: Amerika için, Avrupa için, Türkiye için, Ortadoğu için… Sistem ihtiyacıdır!.. Bu “sistem ihtiyacı” için 1. ve 2. dünya savaşları yapıldı. Ama Birleşmiş Milletler Rejimi, bu sistemi karşılamıyor artık. Ve bugün, Yeni Bir Sisteme ihtiyaç var. Bu sistem içerisinde yer almayan hiçbir milletin hayat hakkı olmayacak. İslâm Coğrafyasının zorlamasının sebebi de bu zaten. Artık bu sisteme dahil olmak istiyor. Yani emir veren, karar alan konumunda olmak istiyor müslümanlar! Birleşmiş Milletler’de 5 tâne adam istemiyor! Anne ANDLAUER: İstediğiniz Hilâfet değil yanlızca… Daha geniş… Ali Osman ZOR: Tabiî ki! Yönetmek istiyoruz biz! Biz Amerika’yı yönetmek istiyoruz! Biz Fransa’yı yönetmek istiyoruz! Anne ANDLAUER: Bütün dünyayı!.. Ali Osman ZOR: Bütün dünyayı yönetmek istiyoruz! Anne ANDLAUER: Sadece bölge için konuşmuyorsunuz…. Ali Osman ZOR: Değil!.. Allah bize bunu söylüyor! Ve İBDA dediğimiz şey… Bundan korkacak birşey yok!.. Şu ân Amerika’nın bütün dünyayı idare etmesinden niye korkmuyorsunuz meselâ? Bir Fransız olarak? Niye tedirgin değilsiniz? Anne ANDLAUER: Amerika bir ülke… Ali Osman ZOR: Ama 250 yıl önce bir ülke değildi! Avrupa’daki hırsızlar, ayyaşlar, berduşlar gittiler orada… Anne ANDLAUER: Devlet yani. Silahlı güçleriyle, hükümetiyle, devlet. Ali Osman ZOR: Hâ, ben de o devleti kurduğum zaman sorun kalmaz o zaman değil mi? Anne ANDLAUER: Yok, onu demiyorum. Ama bahsettiğiniz şey farklı yani, aynı değil… Sınırlar ve ülkeler arası… Ali Osman ZOR: Zaten bu işler yavaş yavaş başlar. Bizim Osmanlı kurulduğunda da küçük bir “beylik”ti. Sonra, yavaş yavaş, sınırlarını arttıra arttıra gitti Viyana’ya kadar dayandı… yani bu vizyon, bu projeksiyon bir müslümanda olduğu zaman, Batılı bundan rahatsız oluyor. Neden rahatsız oluyor? Çünkü, anladığım kadarıyla -ki, hak veriyorum bu rahatsızlığına- özellikle Avrupalı açısından, 400 yıl Osmanlı hâkimiyetinde kalan bir Avrupalı, artık bunu istemiyor. Bunu istemediğinden dolayı da, bu hedefi önüne koyan hareketlere karşı hem propaganda ve hem de askerî açıdan çok şiddetli saldırıyor. Çünkü Avrupalının o hafızası tâze. Onu biz anlıyoruz. Meselâ Osmanlı ordusunun Viyana kapısına dayanması bir Avrupalı için çok yeni birşey. Bizim Türklere unutturdular bunu ama, meselâ bir Fransız, bir Alman, bir Avusturyalı bunu biliyoruz. Yani oradan biz empati yapabiliyoruz. Orada sorun yok! Anne ANDLAUER: IŞİD çıkınca korku yaratılıyor. Avrupalı korkuyor mu diyorsunuz?.. Ali Osman ZOR: Korkuyor! Bir daha Osmanlı gbi bir Devlet olmasın diye, elinden gelen herşeyi yapıyor. Bunun için de bütün propaganda araçlarını, askerî araçlarını; hepsini kullanıyor. Ama biz ne yaparsak yapalım, bugün Amerika ve Avrupa ne yaparsa yapsın, mevcut sistem, mevcut düzen, dünya sistemi çökmüştür! Bunu biz söylemiyoruz, bunu Amerikalı sosyologlar söylüyor, siyaset bilimcileri söylüyor. Aydınları söylüyor, fikir adamları, ilim adamları söylüyor. Ve bugün, bizim bölgemizde yaşanan savaşlar, aslında yeni bir sistemin habercisi niteliğinde savaşlar. “Ama ne çıkacak bu sistemden?” Daha kimse bilmiyor. Yani bunlar, öyle laf olsun diye yapılan savaşlar değil. Çünkü, bütün dünyanın ihtiyacı hâlinde kendisini gösteriyor bu sistem. Herkesin “sistem”e ihtiyacı var bugün. Amerikanın da var. Çünkü mevcut ekonomik, iktisadî, siyasî sistemle veya uluslararası sistemle işler yürümüyor artık. İşte bir IŞİD çıktı bakın; sistem dışı bir hareket çıkınca, sistemin bütün unsurlarının hesabını bozdu! Dolayısıyla, bugün Amerika’nın ve müttefiklerinin, bizim için yasadışı müttefiklerinin, yasadışı ordularıyla buraya saldırması, aslında kendilerini muhafaza, mevcudu, mevcut düzeni koruma amaçlı. Anlatabildim mi? Anne ANDLAUER: Anladım. Ali Osman ZOR: Dolayısıyla sistem teklifi hâlinde biz, Başyücelik Devleti olarak kendi teklifimizi sunuyoruz. Yani bu, bizim teklifimizdir. Yani İBDA ile IŞİD yada diğer İslâmcı hareketler arasındaki farkı bilmek lâzım. Yoksa, meselâ Fransa destekliyor Amerika’nın operasyonlarını. Ama Fransa ile Amerika arasında da bir fark var. Dini olarak, o Katolik, o Protestan; o laik, o seküler, o daha ulusal, o daha federal filân, farklar var. Dolayısıyla Fransa ile Amerika arasındaki bu farkı bilmeden doğru tahlil yapamayız. Bu izâhı onun için yaptım. Anne ANDLAUER: Teşekkürler.

MÜSLÜMANLARA GÖZALTILAR VE DİLSİZ ŞEYTANLAR

Türkiye Cumhuriyeti’nde “adalet” ve “hukuk” kavramının konuşulduğu onyıllardır sistemli olarak yapılagelen kat’i bir uygulama vardır: – Gazeteler, televizyonlar, Küçük Amerika Düzeni’ne, Amerika Terör Örgütü’ne karşı tavır alanlara karşı ne zaman “İslâmcı Terör” narası atsa, hükümetler, emniyet kuvvetlerine operasyon emri verir ve masum olmasına bakılmadan Müslümanların evleri uzun namlulu silahlarla basılarak, insanlar gözaltına alınır. Bu gözaltına alınmaların neticesini bir yüzdeye vursanız, %1’inin dahi tutuklanmadığını görürsünüz. Peki o şirret medyada, gözaltına alınan %99’un evlerinin basılmasındaki adalet ve hukuksuzluğu söz konusu edip, soran var mı? Elbette yok! Hükümetin “yandaş”ında da, güya karşısında duran sahte “düşman”ında da, ortak olan İslâm’a ve müslümanlara düşman zehirli bir dil! Sabah, Habertürk, Vatan, Hürriyet ortak başlık atmışlar: “PENDİK’TE IŞİD KAMPI KURMUŞLAR!” “Amerika’nın Sesi” internet sitesi dahi bu kadar aşağılık bir şekilde hüküm verici bir dil kullanmaya cesaret edememiş ve “İstanbul’da IŞİD Operasyonu” başlığını atmış. Kraldan çok kralcılık, Yalancılık, iftira, gammazcılık, zulmü alkışlamak, bu tamamı ahlâksız medyanın müttefik oldukları İslâm Düşmanı dilin unsurları. Söylemde Müslüman görünüp, “mümin kardeşlik hukuku”na hiç esmeyen “İslâmcı medya” ve “İslâmcı Camiâ” da bu dilin “sessiz ortak”ı. Güya karşı oldukları Amerika’nın yaptığı IŞİD canavarlaştırmasına ayak uydurarak veya “paralel örgüt” paravanı etrafında sürdürülen operasyonlarla gözaltına alınan binlerce masum müslümanın hakları ile ilgili bir hassasiyet var mı? “IŞİD’i seviyorsa evleri basılsın!” “Gülen’i seviyorlarsa, evleri basılsın!” Amerika’nın Esas Düşman tayin ettiği IŞİD’e sempati duymak veya Fetullah Gülen’e sempati duymak gerçek bir hukuk anlayışı altında suç değildir ki! Hamaset edebiyatı yapmayı bırakıp, Amerika Terör Örgütü’ne karşı daha iyi mücâdele et de, sana sempati duysunlar! Asıl sorumlu olarak Siyasî İktidar mevkiînde değilmişsin gibi icraatlarını başkalarının üzerine atma kolaycılığına kalkma da, Gülen yerine seni sevsinler! Binlerce masum müslümanı, IŞİD’in Amerika’ya ve bölgedeki işbirlikçilere karşı yaptığı bir eylemi “facebook’ta beğendiği” için gözaltına aldıran ve polis eşi, savcı babası, dersanesinde öğretmen kardeşi olduğu için Gülen cemmatine mensup Müslüman hanımların adliye önlerinde Kur’ân okumalarına aşağılık bir dille saldıran, aynı “İslâmcılar”dır! Bu “İslâmcılar”, 28 Şubat’ta bile görülmemiş çapta müslümanlara karşı yapılan toplu gözaltıları, hukuksuzlukları aslında yaşamadılar!.. Bunlar, 90’larda İbdacıların evlerine yapılan hukuksuz saldırılarda da aynı dili kullanıyorlardı. “İBDA-C Terör Örgütü üyesidir kesin. Haber yapmayalım. Konuşmayalım.” “28 Şubat mağdurları”nı oynayan bu “İslâmcı tipi” aslında hiçbir zaman İslâm düşmanları tarafından bir tehlike olarak görülmemiş ve gerçekten “mağdur” edilmemişlerdir… Onun için 21 senedir zindanlarda tutulan Müslümanlar, halâ zindanlarda! Amerika ve işbirlikçi hükümetleri karşısında mücâdele veren İbdacılar ve diğer Müslümanlara karşı yapılan saldırıların, onun için hesabını sormak bir yana, mevzu dahi etmezler. Hemen üzerinde çocukların okuduğu Kur’ân Kursu bulunan Adımlar Dergisi’nin bulunduğu binâ topyekûn tahrip olur ve Ünsal Zor şehid olur… Sırf başta Salih Mirzabeyoğlu olmak üzere, 28 Şubat’ın gayrı hukukî uygulamalarıyla tutuklanan Müslümanların salıverilmeleri için Bolu F Tipi Cezaevi’ne gittiği gerekçesiyle Müslümanlar hakkında onyıllarca ceza istenen davalar açılır… Ve aşağıda okuyacağınız gibi, son 13 yılda onbinleri bulan hukuksuz uygulamalar olur; “İslâmcılar”, bunları Hükümetin Penceresi’nden görür ve susar! 14 yaşında çocukların 28 Şubat döneminde tutuklanmasını kendi aşağılık politikaları dahilinde, kendi “ortak mağduriyet”leri gibi pazarlayan hükümet ve çevreleri, bugün, 9 yaşındaki “muhacir”/sahipsiz müslüman çocukların silahlar altında gözaltına alınmasını dile getirmezler! Susan, Dilsiz Şeytandır! Aşağıda, bugün söz konusu İşgâlci medyanın (Sahte İslâmcısı-Sahte Düşmanı) başlıklarına konu olan haber üzerine Adalet Platformu’nun kamuoyuna yaptığı açıklamayı sizlerle paylaşıyoruz. Son bir not olarak kaydetmek gerekir ki, söz konusu hukuksuzlukları dert edinen Adalet Platformu’ndan Adem Çevik bey’den öğrendiğimize göre GÖZALTINA ALINAN ÇOCUKLARIN TAMAMI SERBEST BIRAKILMIŞTIR!!! Hükümet ve çevrelerinin “muhacir kardeşlerimiz” edebiyatı yaparken, kardeşlerimiz ve evlâtlarına revâ gördükleri muameleye lânet! ADIMLAR Dergisi ADALET Platformu’nun açıklaması: TÜRKİSTANLI ÇOCUKLARA TERÖRİST MUAMELESİ Türkistanl mülteci çocuklar terör suçlamasıyla gözaltına alındı. Dün gece İstanbul’da 17 faklı adrese yapılan operasyonunda, mülteci çocukların eğitim ve öğretim gördüğü bir derneğe baskın düzenlendi. Baskında, Muhacir Mülteci okulunda kalan çocuklar gözaltına alındılar. Türkiye’de 25 Temmuz’da başlayan IŞİD operasyonları hâlen devam ediyor. Bu operasyonlarda binlerce kişi IŞİD üyesi olduğu gerekçesi ile gözaltına alındı. Ancak bu kişilerden çok azı tutuklandı. Gözaltına alınanların çoğunluğunu IŞİD ile hiç bir ilişkisi olmayan kişiler oluşturuyor. IŞİD üyesi olduğu iddiasıyla tutuklanan isimler arasında IŞİD karşıtı duruşu ile tanınan kişilerin de olduğu ifâde ediliyor. Son olarak dün gece (18 Ekim 2015) Pendik’te “IŞİD operasyonu” düzenlendi. Eş zamanlı baskın düzenlenen mekânlardan 3 tanesini Pendik’te yaşayan Türkistanlı mültecilere ait okullar oluşturuyor. IŞİD ile bağlantısı bulunmayan okullarda çoğunluğu 18 yaşının altında olan mülteci çocuklar Kur’an ezberi yapıyor ve İslâmî ilimler tahsil ediyorlardı. Baskında gözaltına alınan 30’a yakın çocuk, Pendik ve Maltepe’de bulunan karakollara götürüldüler. Uluslararası Adalet Platformu Başkanı Âdem Çevik olayla alakalı, “Türkistanlı çocuklara terörist muamelesi yapılmasını doğru bulmuyoruz. Bizim yakından ilgilendiğimiz muhacir çocukların eğitim aldığı bu mekânlar; dün gece kapısı kırılarak özel harekât polisleri tarafından basıldı. Basılan bu 3 muhacir okuluna daha önce polisler defalarca gelmişler ve kendi gözleriyle bizzat görmüşlerdi buralarda çocukların eğitim aldığını.” Dün, önder şurasına katılan Millî Eğitim müsteşarına muhacirlerin eğitim problemini anlatan Türkistan Birliği Başkanı Âdem Çevik “bugün de Önder şurasına katılacak Başbakan Davutoğlu’na çocukların serbest bırakılması ve Türkistanlı muhacirlerin problemlerinin başta ikâmet meselesi olmak üzere çözülmesi konusunu görüşmeye çalışacağız” ifâdelerini kullandı. Muhacirler Platformu sözcüsü Muhammed Ali Akman ise, “Nasıl bir ülkede yaşıyoruz ki 9 yaşında çocuklar IŞİD üyesi olmak suçundan gözaltına alınıyor. Hiç bir suçu olmayan bu çocuklar bir ân önce serbest bırakılmalı. Eğer gözaltı süreleri bugün sona ermezse yarın tüm duyarlı Müslümanlar ile çocukların tutulduğu karakolun önünde toplanarak basın açıklaması yapacağız.” açıklamasında bulundu. Hükümetin uzun yıllardır çözemediği mülteci politikaları yüzünden binlerce Türkistanlı mülteci aile Türkiye’de kaçak olarak yaşamaktalar. Oturum izinleri olmadığı için bu mülteci ailelerin çocukları, Türkiye’de resmi okullara alınmıyorlar. Mülteci aileler de bulundukları bölgelerde Türkiye vatandaşlarının da desteğiyle eğitim mekânları açarak çocuklarının eğitimlerini sağlamaya çalışıyorlar. Dün gece Pendik’te IŞİD operasyonundan gözaltına alınan çoğunluğu Özbekistanlı mülteci çocuklardan bazıları: – Musab (14 yaşında) – İsmail (12 yaşında) – Musa (9 yaşında) – Abdulaziz (15 yaşında) – Abdullah (22 yaşında) – Abdulhalik (12 yaşında) – Abdurahman (19 yaşında) – Abdurahman (14 yaşında) – Ali (17 yaşında) – Asliddin (16 yaşında) – Ayatullah (22 yaşında) – İlyas (22 yaşında) – Usameddin (17 yaşında) – Fazliddin (17 yaşında) – Osman (22 yaşında) – Muhammad Ali (16 yaşında) – Hüseyin (20 yaşında)

AHMET DAVUTOĞLU “ÇOK CİDDİ”… PYD’Yİ VURURMUŞ!

Davutoğlu, dün gazetelerin Ankara temsilcileriyle yaptığı kahvaltıda bazı açıklamalar yapmış. Yaptığı açıklamalar gazete ve internet sitelerinde şu başlıklarla verildi: – “Davutoğlu ABD’ye Rest Çekti: PYD’yi Vururuz!” – “Başbakan’dan çok sert açıklama: Onları da vururuz” Söz konusu çaylı-simitli Tarihî Kahvaltılı Toplantı’da “ABD nezdinde gerekli diplomatik girişimler yapılacak, bunu hiçbir şekilde kabul etmediğimiz bildirilecek.” şeklinde konuşan “Başbakan” Davutoğlu, inanılması güç bir “basiret” örneği göstererek şu tarihî tesbiti yaptı: “Şu anda PYD’ye verilen yardımın PKK’ya gitmeyeceği konusunda hiç kimse bize inandırıcı bir gerekçe söyleyemez.” Vatanımızın menfaatlerini ilgilendiren hususlarda Dışişleri Bakanlığı ve Başbakanlığı görevleri boyunca son derece “mülayim” duran Davutoğlu, cümlelerinin devamında kimilerine ümit vaad eden şu açıklamaları yaptı: “Kuzey Irak’ta, Türkiye’de kullanıldığını tespit edersek PKK’ya yaptığımız müdahaleyi yapar, bulunduğu yerde silahları yok ederiz. Bunu hem ABD’ye, hem Rusya’ya ilettik. Yaklaşımımız 23 Temmuz gecesi DEAŞ ve PKK mevzilerine yaptığımız operasyonlarda kendini göstermiştir.” Davutoğlu’nun bu sözlerinin hemen ardından, sıcağı sıcağına AKP’nin Stratejik Müttefiki ABD’den cevap geldi: – PYD’ye desteğimizi sürdüreceğiz! Çaylı-simitli Tarihî Kahvaltılı Toplantı’da sarf edilen bu sözler üzerine atılan manşetleri tekrar hatırlatalım: – “Davutoğlu ABD’ye Rest Çekti: PYD’yi Vururuz!” – “Başbakan’dan çok sert açıklama: Onları da vururuz” Bu şekilde manşet atan gazete ve internet sitelerinin kendi arşivlerinden vereceğimiz aşağıdaki haberleri sanki hiç yayınlamamışlar gibi yapıp, insanımızı “aptal” yerine koyma davranışları bir yana, Davutoğlu’nun bu açıklamalarındaki pişkinliğine dikkatinizi çekmek istiyoruz. Kronolojik olarak bunların sadece bir kısmını sıralayalım: – 25 Temmuz 2013… Türkiye sınırına PYD-PKK bayrağı asan PYD Elebaşı Salih Müslim Türkiye’de kırmızı halılarla ağırlandı… Havalimanında aprona yanaşan özel bir araca bindirilerek bilinmeyen bir adrese götürülen PYD liderinin 2 gün İstanbul’da kaldıktan sonra Paris’e geçeceği öğrenildi… Söz konusu hadise medyada “Mit Salih Müslim’i çok sert uyardı!” şeklinde pazarlanırken, Salih Müslim ziyaretin ardından yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Kürdistan’ı Türkiye ile birlikte kuracağız, Türk yetkililer bana çok iyi davrandı, Dışişleri yetkilileriyle daha öncede görüşmüştüm, hedeflerimizden asla sapmayacağız” – 05 Ekim 2014… AKP adına Davutoğlu ve HDPKK adına Demirtaş’ın sürdürdüğü “PYD görüşmeleri” dolayısıyla Ankara’ya davet edilen Salih Müslim, gizli tutulan görüşmelerinin ardından ayrıldı. – 9 Ekim 2014… AKP’nin Kürtçü Genel Başkan Yardımcısı Yasin Aktay, “Uluslararası çerçevede şu anda IŞİD Türkiye’nin de belasıdır. Türkiye’nin de düşmanıdır.” diyerek, 6-7 Ekim hadiselerinin, “Türkiye’de halkın Kobani’ye karşı duyarlılığını Kobani’de yaşanmakta olan insani dramı daha fazla yansıtmıyor olduğunu” ifâde etti. “Kobani’ye doğru düzgün yardım eden tek ülke Türkiye’dir.Başka bir ülke yok.” Diyen Aktay, “Kobani’nin de sığınabileceği başka bir yer yok ve Türkiye’de bu yardımı esirgiyor değildir. Eğer Türkiye’nin savaşması da isteniyorsa Türkiye henüz savaş kararı vermiş değildir. Bu bir topyekun alınacak karardır.” dedi… Aktay, sözlerinin devamında şunları söyledi: “Bu arada bir müjde vermek isterim; neticede Türkiye’nin de içinde yer aldığı bir koolisyonun yaptığı saldırılar neticesinde IŞİD Kobani’den çekilmiş bulunuyor, Kobani’de şu anda bir IŞİD tehlikesi bulunmamaktadır. Bu olaylar eğer illaki böyle amaca muvafık ise amacına ulaşmıştır. Bunu da herkese bildirmek gerekiyor.” Hatırlanacağı gibi katıldığı bir televizyon programında “Türk diye bir ırk yok!” diyen Aktay, aynı sözü partisinin bir toplantısında da tekrar etmişti. – 11 Ekim 2014… Şanlıurfa “Vali”si İzzettin Küçük: “Kobani’ye her ay 120, toplamda da 802 TIR gıda ve yardım malzemesi yaptık”. Ayrıca aynı “vali”, “TIR’la yapılan yardımlara ek olarak 415 yaralıyı (PKK/PYD’li) da Türkiye’ye getirerek tedavi ettirdiklerini” açıkladı. – 12 Ekim 2014… Milliyet gazetesine konuşan Ahmet Davutoğlu: “Biz satranç oynamayı bilen insanlarız. Selahattin Demirtaş’a “Bak” dedim “Yarın bizden Kobani’ye yardım isteyemezsiniz, eğer tezkereye hayır derseniz.” Aynı gün Salih Müslim’i Türkiye’ye getiriyoruz. Bakın kaç jest arka arkaya. Bir anlamda “meşru görüyorum seni” diyoruz” – 14 Ekim 2014… “462 PYD’li Suruç Devlet Hastanesi’nde tedavi edildi. Tedavi edilenler arasında PKK’nın Diyarbakır sorumlusu Sofi kod adlı Selahattin Dilek de var.” – 22 Ekim 2014… Tayyip Erdoğan, Peşmergelerin çıkarılan Tezkere ile Ayn El Arab’a, yani Kobani’ye geçişiyle ilgili olarak, “Sayın Obama’yla yaptığımız telefon görüşmesinde kendilerine bu teklifi zaten ben yapmıştım” dedi… IŞİD’e karşı yeterince savaşılmadığını dile getiren Erdoğan, şunları da söyledi: “C-130’lardan attıkları o silahlar belki bir kısmı PYD’nin eline geçti ama bir kısmı da IŞİD’in eline geçti. Adamlar (IŞİD’i kastediyor) günlerdir kendi sitelerinden yayınlarını yapıyorlar. Bütün o sandıkların hepsini açarak gösteriyorlar. Şimdi kime burada nasıl destek verildiği açık net ortaya çıkıyor. Bir kısmı onların eline gitti demek doğru bir şey mi? Böyle bir yorum olamaz. Çok daha akılcı ve netice alıcı yol varken böyle biz dostlar alışverişte görsün mantığıyla böyle bir hareket yapılamaz.” – 23 Ekim 2014… AKP Hükümeti, meclis’ten çıkardığı tezkereyi esas alarak, Ayn-el Arab’ta (Kobani) mağlubiyet yaşayan PYD’ye yardım etmeleri için, Irak’ın Kuzeyi’nde yuvalanan Peşmerge’nin topraklarımızdan geçirerek, bir başka komşu ülke olan Suriye’ye geçmelerini sağladı. – 24 Ekim 2014… PYD elebaşı Salih Müslim “CNN Türk” ekranlarında Şirin Payzın’a konuştu. ‘Kaç Peşmerge talebiniz var?’ sorusuna “Sayı olarak zaten ne kadar isterseniz Peşmerge gönderebiliriz dendi.” Cevabını veren Müslim, Tayyip Erdoğan’ın “Bizim için PKK da PYD de birdir” sözlerine şaşırdığını belirterek şunları ifâde etti: “Evinin içinde görüşüyoruz. En büyük yetkililerle. İkinci gün arkamızdan bunlar da teröristtir falan. Sayın Erdoğan da biliyor. Diğer yetkililer de biliyor. Biz hiçbir zaman ne terörist olmadık. IŞİD ile en fazla savaşan biziz. Kendisi bir açıklık getirsin. Ne kadar bizi destekliyor… Duruşuna bir açıklık getirsin” diye konuştu. – 5 Kasım 2014… Suruç “Kaymakam”ı Abdullah Çiftçi: “Savaşın başladığı günden bu yana savaşta yaralanan 974 YPG’li Türkiye’ye getirilerek tedavi edildi.” – 19 Kasım 2014… Fikret Bila’ya röportaj veren Davutoğlu, zor durumda kalan PYD’nin düşmanı olan IŞİD’a karşı aldıkları tavrı dile getirerek, “7000 IŞİD militanını engelledik” dedi. – 25 Ocak 2015… “Başbakan” Ahmet Davutoğlu Diyarbakır İl Kongre salonunda partidaşlarının Kürtçe olarak açtıkları “Çözümün kalbi Diyarbakır’a hoşgeldiniz” pankartının altında şunları söyledi: “KOBANİ’YE BURADAN SELAM OLSUN! KOBANİ’DEKİ KARDEŞLERİMİN ALNINDAN ÖPÜYORUM!” Konuşmasında “Kobani bize tarihin emanetidir” diyen Davutoğlu’nun, ezelden beri Ayn-el Arab olan Arab şehrin adını “tarihin emaneti” olarak “Kobani” diye isimlendirmesi ve “Kürt şehri” olarak ilan etmesi dikkat çekti. – 29 Temmuz 2015… Olağanüstü toplanan TBMM Genel Kurulu’nda konuşan AKP Grup Başkanvekili Ahmet Aydın: “Kobani düşmediyse Türkiye sınırları açtığı için düşmedi!” – 7 Mayıs 2015… Ahmet Davutoğlu: “KOBANİ’DE DÖKÜLEN KÜRT KANI, BENİM KANIM!” – 7 Mayıs 2015… Kobani’de PKK’ya desteğe giden “3. Peşmerge Birliği komutanı” Muslih Zebari: AKP Hükümeti Kobani’de savaşan peşmerge gruplarına 630 bin dolar değerinde 4 kamyon silah ve mühimmat yardımı yaptı! – 10 Mayıs 2015… Çapulcu Mesud Barzani “Türkiye’nin yardımı olmasaydı Kobani’nin alınması mümkün olmazdı.” – 13 Mayıs 2015… Genelkurmay İstihbarat eski Daire Başkanı İsmail Hakkı Pekin: “MİT, Özel Kuvvetler Komutanlığı’ndan emekli olan bazı askerlerden oluşan operasyonel birim kurdu. Bu birim, Suriye’de PYD saflarında paralı asker olarak IŞİD’e karşı savaşıyor.” – 13 Mayıs 2015… Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz: “Gerek Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) gerek peşmerge, her ikisini de öneren Türkiye olmuştur. Türkiye olmasaydı hiç şüpheniz olmasın Kobani düşerdi.” – 14 Mayıs 2015… “Cumhurbaşkanı” Tayyip Erdoğan, “Gerek ÖSO’nun gerek Peşmerge’nin Kobani’ye girmesine biz müsaade ettik. Ey HDP sen kimsin ya! Çünkü Kobani’de DAEŞ’e gerekli dersin verilmesi gerekiyordu!” dedi. – 20 Haziran 2015… PYD elebaşı Salih Müslim, İstanbul aktarmalı olarak Ankara’ya geldi. Kırmızı halılarla karşılanarak AKP Hükümeti yetkilileri ile görüşen Müslim, “Türkiye’nin lojistik koridorunu kapatması durumunda PYD’nin ciddi sıkıntılar yaşayabileceği” ifade etti ve destek sözü aldı. Türkiye’de bütün imkânlar önüne serilen Müslim, ayrıca Batılı ve Kürtçü haber kanallarına röportajlar verdi. – 19 Ağustos 2015… Davutoğlu’nun destek mesajlarına ve 1,5 yıldır fiîli takviyelerine rağmen PYD/PKK elebaşı Salih Müslim, “Türkmenlere takviye yaptığı” iddiasıyla şunları söyledi: “Türkiye bunları neden getirmiş nereden takviye etmiş. Tabii biz bunun cevabını biliyoruz, bunun için de açıkça ifade ettik, eğer Türkiye bizimle bir savaşa girmek istemiyorsa bunları çeksin, dedik. Türkiye’ye bağlı bir gücün orada bulunmasını işgal sayarız. Nasıl ki işgalci güçlere ve DAİŞ’a karşı savaştıysak onlara karşı da öyle savaşacağız!” – 29 Eylül 2015… ABD’de bulunan Davutoğlu, Barzani’nin haber sitesi Rudaw’a konuştu: PYD, muhalefete destek olursa, her türlü kazanımlarını (Kürtçü Koridor) destekleriz!” – 14 Ekim 2015… Davutoğlu: “PYD’yi vururuz.” – 15 Ekim 2015… ABD Sözcüsü: “PYD’yi desteklemeye devam edeceğiz.” – Ve bugün… 15 Ekim 2015… Amerika’nın “Arap işbirlikçilerimize verdik” dediği 50 ton silahların akıbeti belli oldu. PYD Elebaşı Salih Müslüm: 50 Tonluk silah yardımını teslim aldık. Dikkatinizi çekeriz: Bu haberleri Hükümeti destekleyen yayınlardan derledik… Genel Yayın Yönetmenimiz Ali Osman Zor’un senelerdir söylediği gibi; “Tarihte insan zekâsına bu kadar hakaret edildiği bir dönem daha yoktur.” İnsanımıza “aptal” muamelesi yapılırcasına, onbilerce silah, tonlarca gıda, hastane, yurtdışından ve içeriden gelen her Kürtçü’yü sınırdan Ayn-el Arab’a (Kobani) yardıma gönderme, kırmızı halılarla karşılama ve yurdışına çıkışlarını sağlama, “düşman IŞİD”a göz açtırmayıp sürekli operasyonlar yapma ve saire şeklinde resmi açıklamalarla ortaya koydukları desteği vermemiş gibi, “PYD’yi vurmak”tan bahsetmenin ikiyüzlülüğü ortada. “PYD Türkiye sınırına sızarsa vururuz” diyen Davutoğlu, PYD-PKK-Peşmerge için Tezkere çıkartarak “sızma”yı bizzat kendilerinin başında bulunduğu hükümetin sağladığını Milletin bilmediğini mi zannediyor? “PYD Türkiye sınırına sızarsa vururuz”muş… PYD Türkiye’nin içinde zaten! “Kobani”ye yardım için, sınırın bu tarafında tüneller açıp 80 bin silah sevkiyatı yapıldığı ve Kürt Şövenistlerin büyük kısmının da AKP Hükümetinin kontrolündeki bu tünellerle giriş-çıkış yaptığı da unutulmamalı… Söz konusu silahların Amerika tarafından mı gönderildiği, yoksa bizzat Hükümet tarafından mı temin edildiği de şu ân için cevabı olmayan sorular. Tıpkı Özal’ın Irak’ı içeriden düşman işgaline açan vatan hainleri Barzani ve Talabani’ye kırmızı pasaportlar verip, sonra “kırmızı çizgi” edebiyatı yapması gibi, AKP Hükümeti de, “Süleyman Şah Türbesi’ni alıp getirince” kırmızı çizgi edebiyatını da bırakıp, şimdi, HER TÜRLÜ yardımda bulunduğu PYD-PKK’yı vuracağını iddia ediyor. “PYD’yi de vururuz”muş… Vur o zaman! Geçtiğimiz hafta “OCAK KIZIŞTI”: KÜÇÜK AMERİKA DÜZENİ – TELEGRAM DÜZENİ’NİN ÖLDÜĞÜNÜ KABUL ET VE ONA GÖRE DAVRAN! başlığı altında ifâde ettiklerimiz aynen geçerliliğini dayatmaktadır: Kandil’de terörist olanı imhâ etmek yetmez. Kuvvetlendirdiğin Barzani, samimyetsizliğini ele verir! Kandil’deki terörist, Suriye’ye gelince neden müttefik oluyor? “PYD, PKK’dır” demek de yetmez. Madem o da PKK, aynı muameleye tâbi tut! Amerika izin vermiyorsa eğer, tarihte bir eşine daha rastlanmayan bu eli kanlı Terör Örgütü’ne Allah’ın Kudret’i ve Gücü, milletin ve silahlı kuvvetlerin desteğiyle, 72 saat içerisinde İncirliği terk etmesini söyle. O zaman, Silahlı Kuvvetler ile birlikte bütün Millet’in, adetâ, İstanbul’u Fethetmeye çıkmış Fatih’in, İttihâdı İslâm Davasını kafasına koymuş Yavuz’un orduları gibi arkanda saf tutmuş bulacaksın…

VİDEO: CNN INTERNATIONAL, ALİ OSMAN ZOR RÖPORTAJI

Amerikan CNN International televizyonunun 18 Ekim 2014 tarihli, Adımlar Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Sayın Ali Osman Zor ile gerçekleştirdiği röportajın video kaydı. Söz konusu görüntülü röportajın metni en kısa sürede yayınlanacaktır.