GÖNÜLDAŞ MOLOTOV MOSKOVA’DAN YAZIYOR: BEN VE BENİM GİBİ DÜŞÜNEN RUSLAR DA İSLÂM CİHADININ BİRER ASKERİDİR!

Adımlar Dergisi yazarlarımızdan gönüldaş İgor MOLOTOV, Filistin’in Siyonist İsrail karşısında gerçekleştirdiği Huruç Harekâtı üzerine paylaştığı yazısını kıymetli alakalarınıza sunuyoruz. Adımlar GÖNÜLDAŞ İGOR MOLOTOV, MOSKOVA’DAN YAZIYOR:BEN VE BENİM GİBİ DÜŞÜNEN RUSLAR … Read More

İKİYÜZLÜ “İNSAN HAKLARI” DAYATMASI… RUSYA HER ALANDA HAKLI!

Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanlığı, “Bazı Ülkelerdeki İnsan Hakları Durumu Hakkında” bir rapor yayınladı. Rusya Federasyonu Ankara Büyükelçiliği resmi Twitter hesabından paylaştığı raporu alakalarınıza sunuyoruz. Büyükelçilik tarafından “Bazı devletler, evrensel normlar … Read More

GÖNÜLDAŞ CARLOS’UN İTALYAN AVUKATI SINAGRA: BAŞKAN PUTİN HAKKINDAKİ KARAR SAÇMALIK!

Fransa’da 29 yıldır esir tutulan Gönüldaş Carlos’un (Illich Ramirez Sanchez) İtalyan Avukatı Augusto Sinagra, Anglo-Sakson Emperyalizminin kılıcını sallayan Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin, Rusya Devlet Başkanı Viladimir Putin hakkında aldığı “tutuklama kararı”nı … Read More

RUSYA DEVLET BAŞKANI VİLADİMİR PUTİN’İN TARİHİ KONUŞMASI / TÜRKÇE DUBLAJ / 21 ŞUBAT 2023

Rusya Devlet Başkanı Viladimir Putin’in “Ukrayna Özel Askeri Harekatı Ve Uluslararası Gelişmeler” başlığı altında yaptığı tarihi konuşmasını alakalarınıza sunuyoruz. Putin’in, Barbar Batı Saldırganlığı karşısında insanlık adına söz aldığı 21 Şubat … Read More

RUSYA BÜYÜK DEPREMDE TÜRKİYE’NİN YANINDA

Rusya arama kurtarma ve insani yardım çalışmalarında Türkiye’nin yanındaydı. Öte yandan Rusya’nın Türkiye’ye olan desteğinden rahatsız olan bazı neo-liberal, neo-nazi medya unsurlarının, bu yardımları sansürlemesi dikkatimizden kaçmadı. Başkan Saddam Hüseyin’in … Read More

Ali Osman ZOR: NEO-LİBERAL, NEO-NAZİ KIRMASI ANGLOSAKSON HEGAMONYASI SAVAŞI KAYBETTİ!

Adımlar Fikir-Kültür-Siyaset Platformu Genel Başkanı sayın Ali Osman ZOR’un, geleneksel Bayramlaşma toplantımız sırasında (12 Temmuz 2022) gündem etrafında yaptığı değerlendirmenin görüntülü kaydınız alakalarınıza sunuyoruz. Konuşmanın yazılı metni önümüzdeki günlerde sitemizde … Read More

BAYRAMI BAYRAM YAPAN GELENEKSEL BULUŞMAMIZ GERÇEKLEŞTİ

ADIMLAR Fikir – Kültür – Siyaset Platformu’nun Geleneksel Bayramlaşma Toplantısı, Kurban Bayramı’nın 4. Günü Adımlar’ın Çağlayan’daki merkezinde gerçekleştirildi. Çağlayan’daki Bayramlaşmamıza eş zamanlı olarak, Güldenizde Elifler Grubu mensubu hanım gönüldaşlarımız da … Read More

RUSYA DEVLET BAŞKANI PUTİN’İN 23 ŞUBAT 2022 TARİHLİ KONUŞMASI

V. Putin’in 24 Şubat operasyonunu duyurduğu tarihî konuşmasının tam metnini Yakın Doğu Haber’in çevirisiyle paylaşıyoruz. ADIMLAR Dergisi Rusya’nın saygıdeğer yurttaşları! Değerli dostlar! Donbass’ta meydana gelen trajik hadiselere, bizatihi Rusya’nın güvenliğinin … Read More

ADIMLARIMIZ BAŞINDAN BERİ BU PLÂNIN KARŞISINDA OLDU VE OLACAK!

M. Çavuşoğlu: Başından Beri ABD İle Planladık! ADIMLARIMIZ BAŞINDAN BERİ BU PLÂNIN KARŞISINDA OLDU VE OLACAK! Aydın KALKAN Bu gece sabaha karşı Suriye’nin Cerablus kasabasına yapılan operasyondan haberdar olduktan hemen sonra “operasyonun tarafları” ile ilgili verilen bilgilere baktım… ABD’nin öncülüğünde 91 den beri bölgeye saldıran Haçlı koalisyon güçlerinin hava desteği ile sınırı geçen TSK’ya bağlı bazı unsurlara, CIA tarafından kurulan, “eğit”ilen, “donat”ılan çapulcu sürüsü ÖSO ve 5 yıldır MİT’in organizasyonuyla hareket eden Suriye’deki “Türkmen”ler destek verirken, kamuoyuna deklere edilen hedefse Irak’ın işgaline Irak merkezli Arap Kurtuluş cephesinin bir unsuru olan, IŞİD. ABD’nin desteği ile Menbic’i ele geçiren PKK’nın durumu ise, Barzani-Erdoğan-ABD-Rusya ittifakının dışına süpürülerek, ADIMLAR’ın iki yıldır ifâde ettiği ilk gerçekle yüzyüze gelmiş olmakta kendisini gösteriyor: ” “Washington-Ankara-Erbil-Tel Aviv ittifakının PYD’ye biçtiği rol, Barzani’nin BOP Kürdistanı’nda bir “otonomi” sahibi olmak” Ve böylece “PYD’leştirilen PKK’nın Barzani (Erbil’e) bağlanması”… Dün Ankara’ya geldikten sonra açıklama yapan Barzani’nin sevinçle; “BÖLGEDE BÜYÜK DEĞİŞİMLER KAPIDA” açıklaması yapması ve AKP’li Mevlüt Çavuşoğlu’nın “BAŞINDAN BERİ ABD İLE PLANLADIK” itirafı, bize bu operasyon sahiplerinin -en azından plânlayanların- niyeti açısından net bir çerçeve sunmakta ve ADIMLAR’ı doğrulamaktadır. Bu operasyonun ortaya çıkardığı ikinci gerçekse, -yine plânlayanlar açısından- şu: Ehl-i Sünnet Türk ile Ehl-i Sünnet Arab’ın arasında, yüzyılları bulacak bir düşmanlık tohumunu ekmek için, TSK’yı Etnik Kürtçülerle birlikte Arap Direnişi’ne karşı savaştırmak. Erdoğan ve Binali Yıldırım’la görüşmesinin çok verimli geçtiğini ifâde eden Barzani’nin “büyük değişimler”e giden yolda “Musul operasyonu konusunda tam bir mutabakata vardık” sözleri, Cerablus operasyonunun “Fırat Kalkanı”yla kalmayacağını göstermekte. Bu çerçevede Erdoğan-AKP Hükümeti, Ehl-i Sünnet Türk ile Ehl-i Sünnet Arap arasında Barzani kontrolünde kurulacak olan bir Siyonist Duvar / BOP Kürdistanı’na karşı değil. Bugünlere gelen süreçle ilgili Genel Başkanımız Sayın Ali Osman ZOR’un şahsında ADIMLAR’ın ortaya koyduğu hakikatleri tekrar hatırlatmak gerekmekte. Ki, bugünkü durumda apaçık bir şekilde ortaya dökülen AKP-ABD plânlarına, geçmişten bu güne hangi gerekçelerle karşı durduğumuz anlaşılsın… Bu karşı duruşumuz sebebiyle 25 Mart 2015’te uğradığımız kahpe saldırı ve şehid verdiğimiz büyük mücahid Ünsal Zor hatırlansın. Buyurun: SİYONİST DUVAR”LAR KURTULUŞA ENGEL 4 Ekim 2007 Ali Osman ZOR Talabani’yi Irak Cumhurbaşkanı ve diğer kuklaları da Irak hükümeti olarak tanıyanlar, o kuklalarla beraber aynı efendiye hizmet eden pastacılardır. Hâliyle bunların Irak’ın kuzeyindeki gelişmelerle alakalı dile getirdikleri endişe ve şikâyetler, danışıklı dövüşten başka bir şey değildir. Aksi olsaydı, “Ne mutlu Türk’üm!” diyen bir vatan evladı Irak’ta verilen mücadelenin tek bir savaşın muharebesi olduğunu idrak eder, esas düşmanın hesabının da bu mücadeleyle, Anadolu’yu birleştirmeme üzerine kurulu olduğunu görürdü! Bu hesap meydana çıktıktan sonra, Irak’ın kuzeyinde Türk’ün ve Kürt’ün hainlerinin elele inşa etmeye çalıştığı Siyonist duvarı yıkarak Türk’üyle, Kürt’üyle, Arap’ıyla, bütün İslâm milletinin işgalciye karşı birleşmesini sağlardı. Fakat Amerikan işgalini destekleyen ve direnişçiye “terörist” diyen sesten başka hiç ses çıkmadı. Bunlar Türk’ün adını kötüye çıkarmış yüce Türk’le hiçbir alakası olmayan cüceler!.. Türk’ün horlandığı, ezildiği ve devleti elinden alınarak yaşadığı coğrafyadan sürülmek istenen bir dönemde, onu onere etmek için söylenmiş olan “Ne mutlu Türk’üm!” sözünü “bağlamından” kopararak bugüne taşıyan cücelerin, Türklük’le ne tür bir ilişkileri olabilir? Türk, komşusunu, kardeşini arkadan vurur mu? Türk, ülkesini işgal-terör üsleriyle kaplanmasına göz yumabilir mi? Türk, başına çuval, ensesine şaplak, kıçına tekme muamelesine rıza gösterebilir mi? Türk, ülkesinin açık hava kerhanesine dönen bir sömürge olmasına izin verebilir mi? Türk, düşman istilasına karşı vatanını savunan mücahid silahlı kuvvetlere terörist diyebilir mi? Türk, ülkesinin işgaline direnirken düşman tarafından yakalanıp alçakça bir suikastle şehid edilen –Saddam Hüseyin!- komşu Müslüman devlet başkanının uğradığı bu muameleye sessiz kalabilir mi? Türklük adına bunlar yapılırken, gerçek Türk mutlu olamaz. (…) Irak’ın kuzeyinde bir Kürt devletinin kurulabilmesi için kriterlerin işgalcinin kafasına göre bu şekilde yapılması gerekiyor. Arap’la Türk’ün arasına Kürt’ün eliyle inşa edilmeye çalışılan bu Siyonist duvarın yıkılmasında bizce, yukarıda da söylediğimiz gibi belirleyici olacaktır. “Esas düşman” tespiti doğru yapılarak düşmanın İslâm coğrafyasından kovulması için gerekli hamleler cesur bir şekilde yapılacak yada esas düşmanın, iradesi doğrultusunda diğer kuklalarıyla uğraşarak onun bölgedeki stratejilerine hizmet edilecektir. (…) Bütün kesimlerin samimilerinin, esas düşmanın, Amerika’nın temsil ettiği emperyalizm olduğunun şuuruyla antiemperyalist bir cephe esprisi içerisinde, bu esas düşmanın kovulması için güç birliği yapma zaruretleri vardır. Amerika bölgeden kovulduktan sonra bölgedeki sorunlar emperyalizmin ikinci müdahalesine gerek kalmadan bölgenin kendi aktörleri tarafından çözülebilir. Çünkü bölgeyi temsil eden (Türk, Kürt, Arap) iç dinamikler çözüm teklifleriyle beraber çözüm iradesine de sahiptirler. Aksi takdirde bölgenin gerçek sahipleri emperyalizmin dayattığı hiçbir çözümü kabul etmemeli! ***** ALİ OSMAN ZOR, CNN INTERNATİONAL RÖPORTAJI 18 Ekim 2014 CNN International: AKP ne yapmalı bugün sizce? Kobani, Ayn-elArab konusunda? Ali Osman Zor: Şu ân AKP ne yapacağını bilmiyor. Çünkü dünyada, -sadece Türkiye’de değil-, bütün dünyada bir ideoloji ihtiyacı olduğu kesin. Bunu Amerikalı da hissediyor, Avrupalı da hissediyor, Türkiye de hissediyor, Arab da hissediyor. Bugün ideoloji ihtiyacından, o ihtiyacı yerine getiremediğinden dolayı Hükümet birşey yapamıyor. Yoksa biz “Türkiye Tarihî Misyonunu icrâ etmeli” dediğimizden itibaren, Tarihî misyonu bellidir Türkiye’nin. Türkiye, Batı saldırganlığına karşı, bütün İslâm coğrafyasında o saldırganlığın önünde duran bir setti. Ben şunu açıkça söyleyebilirim; Türkiye’de bir devrim olmak üzere. Bir Düzen değişikliği. Bütün gizlenmeye çalışılan, örtülmeye çalışılan, geciktirilmeye çalışılan şey de bu zaten. O mânâda Irak, nasıl ki Amerika için Suriye’den daha öncelikli ise, Türkiye, hepsinden önceliklidir! Dolayısıyle Türkiye’de 2002 yılından beri, AKP hükümetiyle yumuşak bir geçiş öngördüler. Buna da “Ilımlı İslâm” dediler. Ve “Model Ülke Türkiye” diye bütün orta doğuya pazarladılar. Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında. Türkiye de bunun Eşbaşkanıydı. Bugün, bu politika iflâs etti. 2003’te Irak’la başlayan BOP Saldırısı, başladığı yere tekrar döndü. Başladığı yere tekrar döndü ama, başlangıç noktasında bulunan aktörlerin konumu değişti, yeri değişti, gücü değişti. Amerika da biliyor ki, havadan bombalamakla bu savaşı kazanamayacak. Yapmak istediği ise, Türk ile Kürt’ü birleştirip NATO bayrağı altında Arab’a karşı savaştırmak. Ama Türk Milleti buna direnecek! Çünkü Türkler, Batı’ya karşı olmanın yolunun Arablarla birleşerek aralarındaki o Kanser Yapı’yı, Siyonist Duvar’ı kaldırmak olduğunu biliyorlar. CNN International: Yani oradaki Kürtler, Siyonist olarak? Ali Osman Zor: Tabiî ki! Ama Kürtler değil, Kürtçülükten bahsediyorum! Dikkat edin!.. Etnik Irkçılıktan, şövenizmden!.. Çünkü Kobani’ye, Ayn-el Arab’a saldıran IŞİD birliklerinin komutanı Kürt! Erbil’e saldıran IŞİD birliklerinin komutanı Kürt! Yani “Kürtçülük”, “Türkçülük” mevzuu değil bu! Bu toprakların tarihsel durumu, tarihî geçmişi var. Bu tarihî geçmiş içerisinde Türklerle Arabların birleşmesi sonucu, ancak bu işgâlin durdurulabileceği, bilinen bir gerçek. İlk önce İngiltere, daha sonra Amerika, 1. Dünya Savaşı’ndan beri bu birleşme sağlanmasın diye uğraşıyor. Ama bugün Arablar ve Türkler “bu plân tutmayacak” diyorlar. Yani Amerikan kontrolündeki ne bir Kürt Koridoru’nu -Irak’ın Kuzeyi’nden başlayıp, Suriye’yi içine alan ve İsrail’in karşılığı olan bu Kürt Koridoru’nu- ne Arablar ve ne de Türkler kabul etmeyecekler. Çünkü, bu topraklarda hiç kimse bir ırka ihânet ederek devlet kuramaz. Kürtçü hareket devlet kurmak istiyorsa Arapları da yenmek zorunda, Türkleri de yenmek zorunda, hattâ ve hattâ Farsları da yenmek zorunda. Bugün Amerika ne 2003’teki Amerika ne 91’daki Amerika; ne İngiltere yüzyılın başındaki İngiltere. CNN International: Yani Kürtlerin devleti olmasın? Ali Osman Zor: Her ırk devlet kurmak zorunda değil. İşte İskoçya da kabul etmedi meselâ. Meselâ biz zorlamıyoruz “onların devleti olsun” diye. Gidip müdahale etmiyoruz oraya. Peki Amerika niye zorluyor “Kürtlerin devleti olsun” diye? Çünkü Kürtler, Arap-Fars-Türk bütünlüğü içerisinde, bu coğrafyada yaşayan bir ırk. O zaman Amerika’da Meksikalıların da devleti olsun, İspanyolların da devleti olsun. Herkesin devleti olsun. (…) Türkiye’de, Amerika ve diğer Batılı güçler, böyle bir hareketin büyümesini, çıkmasını istemiyorlar. Çünkü, Türkiye’yi kaybedecek bir büyük güç, Türkiye’yi kaybettiği zaman, bölgedeki hiçbir politikası geçerli olamaz onun. Hâliyle de Türkiye’de böyle bir savaşı istemiyorlar! Ama işte üniversitelerde, sokaklarda açığa çıktı ki, Türkiye’de birikmiş bir enerji var. Bu enerjiyi de bir şekilde, bir yere kanalize etmeleri lazım. Bugün görünen o ki Suriye, Irak vesilesiyle o tarafa kanalize etmek istiyorlar. Çünkü Türkiye’de bir savaş istemiyorlar. Eğer Türkiye’de bir savaş olursa, IŞİD şeklinde bir savaş olursa; 60 yıldan beri Amerikan emperyalizmi, Amerikan politikaları Türkiye’ye kazık çakmış durumda ve her taraf hedef hâlinde. Elçilikleri, üsleri, yaşam tarzları ve saire ve saire. Dolayısıyla Emperyalizmin Türkiye’de bu savaşı kazanabilme şansı yok! Ve Türkiye birden elden gidecek. Bugün gidin Ayn-el Arab’a, ne Amerikan hedefi var orada? Veya Irak’da açık Amerikan hedefi kalmadı. CNN International: Eklemek istediğiniz, bilmemizi istediğiniz birşey var mı? Ali Osman Zor: Bizim açımızdan bu Türkiye’nin sancısıdır! IŞİD da Türkiye’nin sancısıdır, bölgede gelişen diğer olaylar da. Çünkü bu olaylar Türkiye’yi Tarihî misyonunu üstlenmeye zorluyor! Türkiye’nin Tarihi Misyonu da bu coğrafyanın liderliğidir! Bugüne kadar uluslararası güçlerle işbirliği içerisinde olan Türkiye, bu liderlikten hep kaçtı. Ama artık bugünkü gelişmeler onu kaçamayacak duruma getirdi. Hükümetin bugün yaşadığı kriz ve yaşadığı zorlukların sebebi de bu zaten. ***** FRANSIZ GAZETECİ İLE RÖPORTAJ… ALİ OSMAN ZOR: BİZ FRANSA’YI YÖNETMEK İSTİYORUZ! 19 Ekim 2014 Anne ANDLAUER: Nasıl bir savaş olur Türkiye’de? Ali Osman ZOR: “Asıl soru” bu mu?.. “Türkiye’de nasıl bir savaş olur?” Bunu bence Amerikalılar ve Amerikan istihbarat örgütleri gayet iyi biliyorlar ve bundan korkuyorlar zaten. Türkiye’deki savaş, bizim toplumumuzun hafızasında ve köklerinde de mevcut olan “Amerikan düşmanlığı”, “İngiliz düşmanlığı”… Buradaki savaş, şu ân Batı emperyalizmini temsil eden Amerika ve onun işbirlikçileriyle, karşı duranları arasında olur. Karşı duranlar arasında Kürtler de var, Türkler de var, Araplar da var, Solcular da var İslâmcılar da var; Amerika ile işbirliği yapanlar içerisinde de Kürtler de var, Türkler de var, İslâmcılar da var, Marksistler de var. Bu böyle bir ayrışma! Anne ANDLAUER: İç savaş… Ali Osman ZOR: Ben bunu o mânâda bir iç savaş olarak görmüyorum. Çünkü Amerika böyle bir savaşı göze alırsa bu savaştan kesinlikle galip çıkamayacak. Hiç bir faydası da olmayacak onun için. Çünkü, Türkiye’de 60 yıldan beri bir Amerikan hegamonyası var. Her tarafta üsler dolu, elçilikleri var. Hayat Tarzı var Türkiye’de! Amerika’ya karşı böyle bir savaşta, takdir edersiniz ki, her taraf hedef dolu. Ve Amerika’nın bunu istememesi lâzım. Bizim açımızdansa, Amerika bu savaşı Türkiye’de istemediğinden dolayı, bu Suriye operasyonu ve çıkartılan Tezkere ile Türkiye’de birikmiş olan enerjiyi Suriye’ye kanalize etmek istiyor. Yani bizim Türk ordusunu oraya sokup, Araplarla aramıza, belki nesiller boyunca devam edecek bir kan davası da sokarak bizi belki 100-150 yıl bu sorunla uğraştırmak istiyor. Bizim dediğimiz o; biz böyle bir savaş istemiyoruz. ***** ORTAK-ESAS DÜŞMAN AMERİKA VE ONUN BOPÇU, YERLİ İŞBİRLİKÇİLERİ Ali Osman ZOR 3 Kasım 2014 Amerika’ya karşı olduğunu iddia eden bütün kesimler için şu tespiti yapmak yanlış olmaz; Ne yaparlarsa yapsınlar, ne söylerlerse söylesinler, bir türlü Barzaniciliği aşamıyorlar. Bunun en büyük sebebi, özellikle 2003’ten sonra Irak’ın Kuzeyi’nde gerçekleştirilen, belkide tarihin en büyük Yağmasıdır. İlnur Çevik, Cengiz Çandar gibi “gazeteci” kılığına bürünmüş Amerikan ajanlarının, “işadamı” kimliği ile başlattıkları bu yağmada her kesimden insanların kurduğu menfaat ilişkileri söz konusu. Irak’ın Kuzeyi’nde kurulan bu menfaat ilişkileri üzerinden bir sürü insan ilk önce BOP Eşbaşkanlığı’na ve onun rejimine, oradan da Amerika’ya bağlandı. 91’lerde başlayan bu ilişkiler, 2003’ten sonra, artarak bugünlere geldi. Kesimlerin, kendi içlerinde çıkan çatışmaların kaynağında ise bu ilişkilerin etkisi oldukça fazladır. “Türk-Kürt İttifakıyla Arap’ı yenme” siyasetinin kaynağı da bu menfaat ilişkilerine dayanır. Irak Direnişi’ne karşı sessizliğin bir çok sebebi olabilecekken, bizce en büyük sebeb, Irak’ın Kuzeyi merkezli, işte bu menfaat ilişkileridir. Bu ilişkilerin etkisi altında olan kesimleri, ulusalcılardan İslâmcılara kadar geniş bir yelpaze içerisinde değerlendirebilirsiniz. Irak’ın Kuzeyi’ndeki bu işbirlikçi yapıyı, Peşmerge kendisinin kurduğunu iddia etse de, bu, bugüne kadar söylenmiş yalanların en büyüklerindendir. Ayn-el Arap, perdeyi yırtarak bu yalanla gizlenen gerçeği ortaya çıkarmıştır: Orayı işadamıyla, medyasıyla, siyasetçisi ve akademisyeniyle Devlet’i işgâl etmiş BOP’çu, “Baş Paralel” Çeteler kurmuştur. Amerika adına bu yapılanmayı oluştururken de milletin parası ve imkânları kullanılmıştır. 90’lı yıllarda “aşiret” seviyesinde gördükleri bölgede, eğer Türkiye Cumhuriyeti izin vermeseydi, öyle bir yapılanma orada kurulabilir miydi? Bu Yağmacı Çete olmasaydı Türk Milleti’ne rağmen Irak anavatanından orası kopartılamazdı.İşte, şu ân bütün çevrelerin -hükümet de dahil- gizlemeye çalıştıkları gerçek, Irak’ın Kuzeyi’ndeki bu Çapulcu Siyonist Duvar’ın İnşâ Hikâyesidir. Ne var ki, Ayn-el Arap bu hikâyeyi ortaya çıkardı. Çünkü, Irak’ın Kuzeyi’ndeki Etnik Bölücülüğün, Amerikan bombardımanının oluşturduğu fırsattan istifâde, Irak’tan koparılan parçalarla oluşturulduğu gündeme geldiğinde tüm BOP’çuların Irak’ta, Suriye’de ve Filistin’de, işgâle direnenlerin kanlarına ekmek bandıkları ortaya çıkacak. İşte bazı ulusalcıların ve İslâmcıların “Barzanicilik” ve “PKK’ya karşı mesafe ayarları”nı belirleyen unsur, Irak’ın Kuzeyi’nde oluşturulan bu Çapulcu Yapı’nın İnşâ Hikâyesidir! Gazetelere ve televizyonlara dikkatli bakın! Geçen altyazıları daha bir dikkatli okuyun: Barzanicilik, Peşmergecilik, tabiî bir müttefik gibi. Daha doğrusu “düşman” ama, “mesafeli bir düşman”. Sanki aileden biri!.. Algılarda oluşturulmaya çalışılan hava bu. Aynı kesimler, iş meselenin özüne, yani Batı İşgâli’ne ve bu işgâle karşılık veren İslâm Temelli Arap Direnişi’ne geldiği zaman, İslâmcısı-Atatürkçüsü, ruhlarına sinmiş Amerikancılığın bir gereği ve Irak’ın Kuzeyi’nde işledikleri suçların şuurunda olarak hemen birleşiyorlar. Amerika’nın “Ortak Düşman IŞİD” hedefinde buluşmak için, kendi aralarındaki dalaşmaları bir kenara bırakarak cephede mevzîlerini alıyorlar. Meclis’ten çıkan son tezkereye verilen destekler, bunun en müşahhas örneğidir. CHPsi, MHPsi, AKPsi, HDPsi… Ulusalcısı, Milliyetçisi, İslâmcısı, Marksisti… Hepsi, Türk Ordusu’nu Amerikan Piyadesi yapmak için, çıkarılan Tezkereye destek vemek için yarış hâlindeler. Fakat, sokaklardan Irak Direnişi’ne gelen destek ve sokakların Ortak ve Esas Düşman Amerika ve İbirlikçilerine karşı Türk ve Arap İttifakı diye sesini yükseltmesi bu kesimlerin hepsinin psikolojisini bozdu. Çünkü bunlar, sahte Türk ve sahte Kürt ve hattâ sahte Arap, hep beraber, gerçek Türk, gerçek Kürt ve gerçek Arab’ın artık öldüğüne kanî olup, onları Baş Düşman ilân ederek Büyük Ortadoğu Projesini en ince noktalarına kadar uygulayabileceklerini düşünüyorlardı. Fakat bugün artık bu kurgu değişti, oyun bozuldu! Batı adına Etnik Kürtçülüğün bölgemizde üstlendiği rol, Ayn-el Arap’la aşikâr oldu. (…) Bu kavim ister Türk, ister Kürt, isterse Arap olsun, sorular açık; Amerikan işgâline karşı mısın, değil misin? Kürt’e de, Türk’e de, Arap’a da sorulacak soru şu: İşbirlikçi misin, değil misin? Kürtçü hareketin işbirlikçiliğini gündeme getirince nedense sanki karşımızda dinler, ideolojiler, mezhepler ve ihanetler üstü bir ırk varmış gibi tepkiler veriliyor. İhanet ve işbirlikçilik gündeme getirildiğinde, “Kürtlerin Müslümanlığı”na yapılan vurguyu biz, açıkça söylemek gerekirse eğer; herkesi Kürtçülüğe tâbi olmak ve biat ettirmek olarak anlıyoruz.Bütün bu mantık kurguları Irak’ın Kuzeyi’ndeki fesat yuvasının dağılmaması için ortaya sürülüyor. Çünkü, bu Siyonist Duvar yıkıldığında Ortak -Esas Düşman Amerika’nın ve onun Büyük Ortadoğu Projesi içinde görev alan Yerli İşbirlikçileri’nin ihânetleri belgeleriyle ortaya çıkacak, İslâm Milleti’ne yaptıkları ve yapmak istedikleri bütün kötülükler bir bir suratlarına vurulacak! İşte asıl o zaman düşmanın kaçışı başlayacak! **** BARZANİCİLİĞİ AŞAMAYAN SAHTEKÂRLAR Ali Osman ZOR 1 Mart 2015 Gerçek bir “Birleşik İslâm Devleti” projesinin ilk hedefi bu fitne merkezi’ni dağıtarak asliyetine kavuşturup ayrılmak istediği bütüne, yani olması gerektiği yere, İslâm Milleti’ne dahil etmek olacaktır. Ehl-i Sünnet Türk ile Ehl-i Sünnet Arab’ın arasına çekilmek istenen bu Siyonist Duvar’ın malzemesi yapılan Ehl-i Sünnet Kürt, gerekirse bir “Osmanlı tokadı”yla kendisine getirilip, bu ihânete bir son verilecek! ***** YENİ TÜRKİYE: PARÇALANARAK BÜYÜME(!) Ali Osman ZOR 7 Mart 2015 Tarihin çok hızlı akmaya başladığı bu dönem içersinde, artık hiç kimse içindeki gerçek niyetini gizleyemiyor. Bu açıdan bakıldığında ideolojik ve siyasî açıklamalar ve çıkışları, söylenenin ve yapılanın arkasında fazla bir sebeb aramadan kabul etmekte mahzur yok. Kaldı ki, siyasete yön veren güçler fiîlî olarak da hem yaptıkları açıklamaların arkasında duruyorlar ve hem de fiilî olarak arkasında durdukları bu politik tutumlarının haklılığını izah etmeye çalışıyorlar. Türkiye açısından da bakıldığında siyasetin bu seviyeye yaklaştığı söylenebilir. Sözle fiil arasındaki uçurum kapanmakta ve yalancılık devrinin bittiğinin işaretleri zuhur etmekte. Ortaya çıkan bu durumdan dolayı, siyasî saflaşmanın ne üzerinden yapıldığını söylemek ve bunu anlamak çok da dikkat ve zekâ gerektirmemekte. Gayet açıktır ki söz konusu saflaşma, Irak’ın Kuzeyi’ni merkez edinmiş Yasadışı Yapılanma üzerinden gerçekleşmektedir. Batı’nın bugüne kadar yaptığı bütün operasyonlarda ulaşmak istediği siyasî hedef Irak’ın Kuzeyi’nden İsrail’in sınırına kadar dayanan ve Ehl-i Sünnet Arab’la Ehl-i Sünnet Türk’ün arasına, onların bir daha birleşmemesini sağlayacak bir Siyonist Duvar çekmek. İç ve dış bütün siyasi hamleler de Erbil merkezli bu ihanet şebekesinin inşâsı temeli üzerine yapıldı. Batı, Anadolu’yu ve İslâm coğrafyasını bölme hedefine bu işbirlikçi yapı üzerinden ulaşmaya çalışırken, İslâm muhtevâlı olduğu imajını veren iktidarlar ise bizzat bu yapının koruyucusu ve besleyicisi oldular. (…) Biz, Batı karşısında hiçbir zaman onun önümüze koyduğu politikaların bir neticesi olan parçalanmayı kabul etmeyeceğiz! Her şeyin açık açık söylendiği bu dönemde, işin “güç”e gelip dayandığının, yani oyunu “zor”un bozacağının şuurundayız. Bu ölüm-kalım şartlarında hükümetin halkı hazırlamak için bir adım atmaktan ziyâde, bilâkis yaptıklarıyla Hak ve halk düşmanlarını cesaretlendirdiği ve güçlendirdiği gayet açık. ***** DÜŞÜRÜLEN TÜRKİYE, RUS UÇAĞI DEĞİL! Ali Osman ZOR 30 Kasım 2015 Amerikan plânlarının BOP kapsamında uygulanmaya devam edeceğinin göstergesi olarak Rus uçağının düşürülmesiyle “Esas düşman” nitelemesinin Amerika’dan Rusya’ya kaydırılma gayreti, ayrıca 7 Haziran’dan sonra “etnik bölücülük” üzerinden Amerika’ya karşı sokaklarda ortaya çıkan “MİLLİ ÖFKE”nin de Rusya’ya yönlendirilerek Amerika’yı temize çıkarma ve işgali görünmezleştirme hedefine yönelik olarak değerlendirilmeli. Böylece, Irak’ın Kuzeyi’nin “Kuzey Irak”laştırılmasından sonra, Suriye’nin Kuzeyi’nin de “Kuzey Suriye”leştirilmesinin önü açılmış olacak. Uyanık olunmazsa, yeni bir operasyonla algılar yeniden şekillendirilerek, “DÜŞMAN” tanımlanması üzerinde oynanacak. Daha açıkçası Millete “bölücülüğe ve onun İNCİRLİK”teki baş destekçisine karşıyım” dedirterek, ülkenin BOP kapsamında bölünmesini kabul ettirecekler. Rusya gündeme oturtulurken Fransız uçaklarına da Anadolu açıldı, Amerika’yla birlikte artık onlar da “İNCİRLİK”ten “sorti” yapacaklar. Amerika, Fransa ve AKP uçaklarının SİYONİST DUVAR Kürdistan için Arap Vatansever İslam Mücahidleri’nin üzerine bomba yağdırdığını görmüyor musun? ***** HATIRLADIKLARINIZ, ŞEYTANIN UNUTTURDUKLARIDIR ADIMLAR 16 Aralık 2015 Başından beri ADIMLAR’ı takip eden her dikkatli okuyucunun fark ettiği politikamızın doğruluğu, yaşanan son gelişmeler ışığında ortaya çıkmış bir gerçek. 2003 yılında başlayan BOP Saldırısı’nın siyasî hedefi Ehl-i Sünnet Türk’le Ehl-i Sünnet Arap’ın arasına Siyonist Bir Duvar çekerek (BOP Kürdistanı) genişletilmiş İsrail’i yani Arz-ı Mevud’u gerçekleştirmek. Bu proje İsrail’den başlayıp, Türkiye’nin Güneydoğusu’na uzanmaktadır.Başından beri BOP Eş Başkanlığı’nın ve Etnik Kürtçülüğün oynadığı rol, Genişletilmiş İsrail stratejisi kapsamındadır. Kuruluşunun ilk 50 yılında Batı tarafından güvenliği sağlanan İsrail’in, ikinci 50. Yılında ise, üst stratejisi olan Arz-ı Mevud’un gerçekleştirilmesi öngörülmüştü. Büyük Ortadoğu Projesi bu kapsamda değerlendirilmezse eğer, “İslâm’ı ve Müslümanları savunuyorum” zannı içerisinde bir daha kalkmamak üzere Amerika’nın ve NATO’nun kucağına oturursunuz. NATOCULAR tarafından Rus uçağının düşülmesinin hemen ardından İsrail’le ilişkilerin normalleştirildiği, alıştıra alıştıra kamuoyuna deklere edildi. Aynı ânda da Barzani, fiilî olarak Devlet Başkanı statüsünde Ankara’da kırmızı halılarla karşılandı… Barzani’nin Ankara’ya geldiği gün, İsrail Cumhurbaşkanı da Washington’daydı. Rus uçağını düşüren yapının NATO’yu bölgemize davet etmesiyle, Erbil-Ankara-Tel Aviv-Washington hattında yaşanan gelişmeler birbirinden ayrı düşünülemez. ***** VİDEO: ALİ OSMAN ZOR İLE SOHBET (2. Bölüm): CİDDİ DEVLETLERDE “KANDIRILDIM” DİYEN POLİTİKACIYI KURŞUNA DİZERLER! Ali Osman ZOR 19 Aralık 2015 – Ehl-i Sünnet Türk ile Ehl-i Sünnet Arap’ın arasına çekilen Siyonist Duvar olarak İsrailci-NATO’cu “Kürdistan”ı; – Bölgede 2005 yılından beri fiîli olarak yürütülen operasyonun asıl hedefinin Mehmetçik olduğu; – “Mehmetçik” görünümü altında Ordu’da yuvalanmış Amerikan Askerlerini; – Sıkışan AKP’nin “politikasızlık” politikasını; ***** Röportaj – ADIMLAR YAZARI ALİ OSMAN ZOR: BİZLER VATANSEVER İSLAM ANLAYIŞINDAYIZ! Gökçe FIRAT 13 Temmuz 2016 Gökçe FIRAT: Türk’ü çıkarsak, “İslam dünyası” diye bir şey muhtemelen kalmayacaktı dünyada. Ali Osman ZOR: Yani şimdi “ümmet, ümmet” filan diyorsunuz ya. “Ümmet”i bu kavimler oluşturuyor. Ümmet’in ana direkleri Türklerle Araplar. Birinden birini çıkarın, nerede kaldı ümmet? Başta kısaca “millet” ve “ümmet” kavramına bakışımızı Sayın Mirzabeyoğlu’ndan işaretlediğimden söylemek istediğimin anlaşıldığını düşünüyorum. Yani bu şekilde baktığımızda, demin BAAS ve Nakşibendî Ordusu bahsinde söylemiştim onu; emperyalizmin düşman olduğu ve diğer düşmanlıklarını etrafında düzenlediği yegane şey, düşman olarak gördüğü toplumların bütünleştirici liderleri, fikirleri, ideolojileri, siyasetleridir. Hiç tahammül edemediği şey budur! İBDA’ya ve onun mimarı Mirzabeyoğlu’na yapılan çok boyutlu ve çok aktörlü düşmanlığın sebeplerini buralarda da arayabilirsiniz. Bugün desteklediklerine veya karşı olduklarına dikkat edin. Destekledikleri tam bölücülerdir. “Bölücü”lüğü sadece “toprak bölmek” manasına kullanmıyorum. Zihinleri bölerler, insanları bölerler, ruhları bölerler, aileleri bölerler, toprakları bölerler. Dini, ideolojisi, kılığı-kıyafeti ne olursa olsun. Düşman olduklarına bakın. Dili döndüğünce kimi “insan onuru” der, kimi “insan haysiyeti” der, kimi siyaseten “bütün olalım” der ama hep bir samimiyet vardır. Ve hep de “yapabilme iradesi” vardır. Bu çok önemli!.. Dolayısıyla bize yapılan saldırı, zaten “yeni bir ırk inşâ etme” aşamasında olan emperyalizmin “biz bu oyunumuzun engellenmesine izin vermeyeceğiz” mesajıydı zaten. Çünkü orada sen böyle devlet-mevlet kuracaksın. Öyle havadan “devlet” kurulmaz. Buna bir “kahramanlık destanı” yazman lazım. Değil mi? “Kahramanlık olmadan bir ırk olmaz” filan. “Ne olacak?” “Bir ırk inşâ edeceğiz biz o zaman” “İşte Erbil’den kahraman Peşmerge’yi getiriyoruz, vatan kurtaran”, işte orada “Ayn-el Arap’ta destanlık direniş verenler” filan propagandası. Bir taraf ta buradan “Ne alakası var?! Sen Amerika’nın kara ordususun” filan diye, yani “orada iki gün karşısında tutunamadığın Araplar” değil mi? “Eğer yukarıdan atılan bombalar olmasa, nefes alamıyordun sen”… (…) Ali Osman ZOR: Sınırlı bir savaş içerisinde “bütünlüğü koruyorum” iddiasıyla bölücülüğünü gizleyen siyasete, bütünleştirici milli siyasetin dikkat etmesi gerekir. Bu birincisi. İkincisi, çok basit şeylerden gidelim. Durum buysa eğer, durum buysa gerçekten, o zaman etnik ırkçılık veya Kürt şovenizmi senin baş düşmanın olması gerekir. Değil mi? NATO’daki müttefikin Amerika, senin baş düşmanının müttefiki. Hem siyaseten, hem uluslararası hukuk açısından, hem de insani olarak senin de baş düşmanının düşmanını, müttefik olarak kabul etmende bir mahzur yok o zaman. NATO’daki “stratejik ortağı”nın on bin kilometre öteden gelip ortaya koyduğu senin zararına olan bu tavrın karşısında sen bu coğrafyanın mensubu ve sahibi olarak bu serbestlikte davranabilirsin, kimsenin de sana söz söyleyecek hiçbir hakkı olmaz… Savaş filan demiyoruz… “Müttefiklik ilişkisi” adı üstünde, dostluk değil. Peki neden NATO’daki “staratejik ortağının” senin baş düşmanını “stratejik müttefik” kabul ederek bölgede herkesi de uymaya zorladığı “esas düşman” politikasında belirlediği IŞİD veya Arap İstiklal Savaşı, neden senin baş düşmanın oluyor o zaman? Birinci soru bu. İkinci soru, buradaki hedef dikkat ettiyseniz bu “sınırlı bir savaştır” dedim. Çünkü devlet felsefesi açısından “bir isyan nasıl bastırılır, bir isyanda nasıl hareket edilir?” Bunu 5 yaşındaki çocuk bile bilir. Üstelik bizim tarihimiz oldukça bol “isyan bastırma tarihi”dir. Tüm bunları herkesin “nefsi müdafaa” hakkını teslim ederek söylüyorum… Gökçe FIRAT: Evet. Ali Osman ZOR: Değil mi? Mevcut bizim tarihimizde. Şimdi, burada “isyanı bastırıyorum” havasıyla bir isyan mı büyütülüyor, güçlendiriliyor, yoksa “isyanı bastırıyorum” havasıyla da isyanı bastıran, bastırdığını iddia eden taraf, temsilcisi olduğu kitlede bir yılgınlık mı meydana getirmeye çalışıyor? Bu noktada “analar ağlamasın”, “bıçak kemiğe dayandı” gibi söylemleri çok zehirli, çok tehlikeli bulduğumu söylemeliyim. Peki devlet olarak, bu bölücü etnikçilikle savaşılmasın mı? Zaten bence kafa karışıklıkları burada çıkıyor. Demin izah etmeye çalıştım ama, tekrar söylüyorum; tabii ki savaşılacak! Ama nasıl ki koalisyon güçlerinin,”Amerika liderliğinde koalisyon güçleri vıdı vıdı vıdı…” diye bir şey geliyorsa. Değil mi, ne kadar “bütün” geliyor. “Amerika liderliğinde koalisyon güçleri” bir Irak’ta, bir Afganistan’da, bir Suriye’de, her yerdeler. Dolasıyla sizin bir ağacın dalını koparıp kökünü sulamanız, zaten ihanet içinde olduğunuzu gösterir, ağacı büyütüyorsunuz. Buradaki mesele benim açımdan şudur. Zaten BOP içinde olan İsrail’in arzuladığı ve kendi ifadeleriyle kurulması için her şeyi yapacakları Kürdistan’ın merkezi Diyarbakır değildir. Burada Erbil merkezli bir Kürdistan’dan bahsediliyor. Dolayısıyla da Erbil’in Diyarbakır’a bağlandığı değil, Diyarbakır’ın Erbil’e bağlandığı bir Kürdistan. Tam bu noktada 2003’ten beri Irak’ın kuzeyini Irak bütünlüğünden kopararak “Kuzey Irak” haline getiren siyasi ve askeri devletlilerin kimler olduğunu ve İstilacı Amerika’yla neye hizmet ettiklerini siz düşünün. Irak’ın kuzeyi dosyası açıldığında 91’den bugüne kadar kimlerin oralarda din-vatan-millet aleyhine ne haltlar yediği açığa çıkacak inşallah… Tabii ki orada Suriye tarafında -Kürdistan’ın bir parçası olarak Suriye tarafı da var-, Amerika’nın YPG diye bölerek PKK ile Suriye’deki işbirliğinin kitlelere kabul ettirilebilmesinin yolu, buradaki sınırlı bir savaştır. E2%80%A8ve-adimlar-dergisi-yazari-ali-osman-zor-bizler-vatansever-islam-anlayisindayiz/

GÖZDEN KAÇAN BAĞLUM ZİYARETİ…

İBDA Mimarı Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun haftalık olarak tefrika edilen Ölüm Odası B-Yedi adlı eserinin yayınladığımız 324. bölümünün başlığı BAĞLUM (HER YERDE…) Başlığın hemen ardından Kumandan Mirzabeyoğlu’nun Mayıs 1983 tarihli rüyası vesilesiyle “Bağlum” ve Abdülhakîm Arvasî ÜÇIŞIK Hazretleri etrafında yaptığı değerlendirmeleri, ilgili okuyucularımızın aşağıdaki haber eşliğinde tekrar ve dikkatle okumalarını tavsiye ederek, gözden kaçan/kaçırılan haberimize geçelim: Rusya Devlet Başkanı Putin’in Dış İlişkiler Başdanışmanı Alexander Dugin, darbe kalkışmasının olduğu gün (15 Temmuz 2016) Vatan Partisi’nin davetlisi olarak Ankara’ya geliyor. Aynı gün öğleden sonra Avrasya Yerel Yönetimler Birliği Başkanı Dr. Hasan Cengiz ile birlikte Abdülhakîm Arvâsî Hazretlerinin Bağlum’daki mezarını ziyaret ediyor. Ziyaret sırasında Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in oğlu Mehmet Perinçek de Dugin’e eşlik ediyor. Ziyaret sonrasında AvazTürk haber sitesine röportaj* veren Alexander Dugin, Türk-Rus ilişkileri, yaşanan bölgesel gelişmeler yanında, Abdulhakîm Arvasî Hazretleri’nin makamına yaptığı ziyaret ile ilgili olarak soruları cevaplıyor. Röportajda söz konusu ziyaret ile ilgili şunları söylüyor: “Avaztürk: Sayın Erdoğan’ın ısrarla belirttiği gibi Türkiye İslam ülkelerinin lideri ve hamisi olarak bir misyon yüklenme konumunda. Avrasya bloğu ülkeleri ve Rusya’nın bu konudaki görüşleri nelerdir. Dugin: Avrasya Bloğunun oluşmasında din olgusu birinci planda değildir. Halen ittifak içinde bulunduğumuz İran Şii dünyasının lideri konumundadır. Çin çok farklı din inanışları barındıran bir ülkedir. Biz İslam dünyasını dört farklı bölümde görüyoruz. Bunlar Şiilik, Sünnilik, Vahabilik ve sufi akımlardır. İslam dünyasındaki Vahabilik ve selefilik akımları tamamen Amerika’nın kontrol ettiği ve destekleyerek güçlendirdiği, yaydığı akımlardır. İran’ın liderliğini yaptığı Şiilik akımı ise bu Amerikan dayatması akımın karşısında denge unsuru oluşturan tek akımdır ve Şiilik akımı Rusya menfaatlerine en uygun ve Amerika’nın İslam dünyasını kontrol etme projesine karşı çıkan denge unsuru olması açısından en uygun akım olarak görülmekte ve desteklenmektedir. Ancak Şii ve Sünni akımlar arasında kesin bir çizgi vardır ve İran’ın Sünni İslam alanlarına etki etmesi bu ayrım sebebiyle mümkün değildir. Bu sebeple Amerika etkisi dışında bir Türkiye’nin sünni İslam aleminin liderliğini alması, halifeliğini yapması Rusya’nın desteklediği ve bu desteği her alanda göstermekten çekinmeyeceği bir durumdur. Sünni İslam’ın yaşandığı ülkelere Amerikan yanlısı Vahabilik ve selefilik akımının etki etmesindense Türkiye halifeliğindeki bağımsız bir Sünni İslam alemi Rusya’nın çıkarları ile örtüşmektedir. Bu sebeplerle Rusya Türkiye’nin islam halifeliği fikrini tam olarak desteklemektedir. Benim Ankara ziyaretlerim sırasında Büyük İslam alimi Abdulhakim Avrasi’nin mezarını ziyaret etmem ve kendi inanışıma göre dua etmem de bu mesajı içermektedir.” Din olgusu olsun ya da olmasın, Avrasya Bloğu, tarihî Rusya-Amerika çekişmesi ve/veya Emperyalizm gibi, belirli yönleriyle haklı ama bir taarruz için son derece zayıf kalacak temeller üzerine bina edilemez. Batı’ya niçin ve nasıl karşı olunması gerektiğinin izahı, ancak tutarlı bir ideoloji ile mümkündür. Bununla birlikte bu izah, “Türkiye’nin İslâm Halifeliği fikri” gibi tarihî dayanağı olan iddiaların da boş bir slogandan ve hamâsî bir mâzî yüceltmesinden ibaret kalmaması için de elzemdir. İdeolojisinin merkez mekânı olarak Anadolu özelinde “jeopolitik” anlayış olarak Asyacılığı işaretleyen Büyük Doğu-İBDA, yukarıdaki iki temel sualin de tutarlı bir bütünlük çerçevesinde cevabını vaz etmektedir. Dolayısıyla, ister kavim zaviyesinden bakılsın isterse din, bugün bölge halklarının Batı zihniyeti düşmanlığını mânâlı ve verimli kılacak tek dayanak noktası Büyük Doğu-İBDA’dır. Dugin’in, bu fikrin Mimarlarının büyüğü olan Abdülhakîm Arvâsî Üçışık Hazretleri’ni ziyareti de ancak bu anlayışla değerlendirilirse bir mânâ kazanır. Dugin’in AvazTürk’e verdiği söz konusu röportajın tamamını aşağıda alakalarınıza sunuyoruz. ADIMLAR ERDOĞAN-PUTİN GÖRÜŞMESİNİN PERDE ARKASI VE ALEXANDER DUGİN ÖZEL ROPÖRTAJI Türkiye-Rusya ilişkilerinde eskisinden daha yoğun bir yakınlaşmanın başladığı bu günlerde AVAZTÜRK, Kremlinin Derin Adamı Putin’in Dış Politika Baş Danışmanı Alexsander Dugin’e ulaştı. AVAZTÜRK’e özel röportaj veren Dugin, Türk-Rus yakınlaşmasına dair yürütülen çalışmaların detaylarından Suriye politikasında Türkiye ile Rusya arasında yaşanması muhtemel gelşmeler ve Türkmenler’in durumunu da anlattı. Ülkemizin yoğun gündemi arasında gerçekleşen Erdoğan, Putin görüşmesi tüm dünya kamuoyunda önemli bir yer teşkil etti. 24 Kasım 2015 de Rus uçağının düşürülmesiyle başlayan ve karşılıklı restleşmelerle sürekli tırmanan Türkiye – Rusya gerginliği artık çözülemeyecek bir sorun olarak görülmeye başlanırken 15 Temmuz daki hain kalkışmanın ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ilk destek mesajının Putin’den gelmesi ve 9 ağustos’ta yapılan kritik görüşme gerilimin seyrini tam tersi istikamette değiştirdi. Artık Türkiye – Rusya ilişkilerinde eskisinden daha yoğun bir yakınlaşma, stratejik işbirliği sesleri duyulmaya başlandı. Türkiye’nin yeni ufuklar gözlediği bu gelişmelerin temelinde ise kamuoyunun tam olarak bilmediği çalışmalara Avaztürk ulaştı. Erdoğan – Putin görüşmesinden aylar önce kurulan iletişim ağları, aradaki buzların erimesine ve görüşme detaylarının sanılandan daha sıcak bir ortamda gerçekleşmesine sebep oldu. Bu görüşmenin alt yapısını hazırlayan iki kahramandan bahsetmek gerekir. Türkiye adına, Avrasya Yerel Yönetimler Birliği Başkanı Dr. Hasan Cengiz ve Rusya adına Putin’in dış politikalar baş danışmanı Alexander Dugin. Avaztürk olarak bu çalışmaların detaylarını olayın ilk ağzından öğrendik ve Dugin’le yapılan özel röportajla konunun detaylarına indik. İlk olarak Alexander Dugin’in kim olduğunu ve bu işbirliği projesinde ne kadar önemli bir yere sahip olduğunu anlamamız gerekir. Dugin, KGB Başkan yardımcısı korgeneral bir baba ve felsefe profesörü bir annenin oğlu. Mühendislik eğitiminden sonra uluslararası ilişkiler konusunda eğitimine devam etmiş ve bu alanda Rusya’nın en önemli akademisyenlerinden. Halen Rus Devlet Üniversitesinde kürsü başkanı. Aynı zamanda bir filozof. Adı ilk olarak Boris Yeltsin’in Amerikan yanlısı politikalarına gösterdiği sert muhalif duruşla duyurmuş bir Rus milliyetçisi. Bu muhalif durumuyla Putin’in ilgisini çekmiş ve Putin’in iktidara gelmesiyle milletvekili olarak Rus parlementosuna girmiş. 90’lı yıllarda Rusya’da ilk kıvılcımlarını gösteren Avrasyacılık akımının kurucusu ve fikir babası. Avrasyacılık akımının en ateşli öğrencisi de Putin. Putin’ in devlet başkanı olmasından itibaren Avrasyacılık akımının dinamikleri üzerine kurulu Rus dış politikasını belirleyen kişi. Aynı zamanda, Rus derin devletinin, istihbarat ve ordu üzerinde güç sahibi karar verici üyelerinden birisi. Oldukça koyu bir ortodoks ve Rus Provoslav kilisesinin de danışmanlığını yapıyor. Rusya’nın en medyatik isimlerinden birisi. Putin’in de gayri resmi ortağı olduğu Rus Tsargrad televizyonu gibi birçok medya kuruluşunun sahibi. Rusya’nın resmi politikası haline gelen Antiamerikancılık akımının en ateşli savunucularından olması Dugin’i CİA’nın hedefi haline getirmiş, ünlü Amerikalı stratejist ve politika uzmanı Sigmunt Bzejinski’nin sık sık hedef gösterdiği bir Amerika düşmanı olmuştur. Bu aşamada Dugin’in kurduğu ve Rusya’nın resmi dış politikası haline gelen Avrasyacılık akımını da irdelemek önemli. SSCB’nin dağılmasıyla soğuk savaş dengelerinin bozulması Amerika’yı dünyanın tek süper gücü haline getirdi. Bozulan dünya dengesinde Amerika dünya jandarması rolüne soyunarak kendi menfaatleri için istediği yeri işgal edip sömürür bir hale geldi. Bunun tüm dünya ülkeleri için önemli bir tehlike olduğunu düşünen Dugin, kurduğu Avrasyacılık akımıyla yeni bir denge unsurunun oluşmasını hedefledi. Çok kutuplu bir dünyanın daha güvenli bir yer olacağı teziyle tek süper güç olan Amerika’nın karşısında, Rusya, Çin, İran ve Türkiye’nin başını çektiği Avrasya ittifakını kurarak dengenin sağlanabileceği tezini savundu. Malum Rusya, Çin ve İran arasında kuvvetli bir ortaklık var ama ABD güdümlü Nato’nun karşısında denge unsuru olacak Avrasya bloğunun olmazsa olmazı Türkiye’nin bloğa katılması. Türkiye jeopolitik konumu, en önemli ticaret yollarının üzerinde olması, Türki cumhuriyetlere liderlik yapabilecek potansiyelinin bulunması ve sünni islam dünyasının da lideri olabilecek altyapısının bulunması Türkiye’yi kurulmak istenen bu bloğun vazgeçilmez ülkesi haline getiriyor. Görüşme öncesi yapılan hazırlık aşamasının Türkiye ayağını ise Avrasya Yerel Yönetimler Birliği Başkanı Dr. Hasan Cengiz yürüttü. Hasan Cengiz de uluslararası ilişkiler uzmanı ve Think tank amaçlı sivil toplum kuruluşu olarak kurmuş olduğu AYYB ile orta asya, afrika ve arap ülkelerinde oldukça yoğun teşkilatlanma ve ilişkiler ağı oluşturmuş. Bu ülkelerde yaptığı çalışmalar sonucu elde ettiği verileri rapor halinde devlet kademelerine ve siyasilere aktararak önemli bir hizmeti gönüllü olarak yürütüyor. 9 Ağustos da gerçekleşen Erdoğan – Putin görüşmesinin alt yapısını kronolojik olarak anlatmamız gerek. 24 Kasım krizinden sonra bozulan ilişkiler karşılıklı restleşme ve yaptırımlarla daha kötüye gidiyor. Gerilimin zirvede olduğu Mart ayında Avrasya Yerel Yönetimler Birliği başkanı Hasan Cengiz’in girişimleri ile Alexander Dugin Türkiye’ye davet edildi. Bağlum’da AYYB Kültür evinde Dugin ile cumhurbaşkanının yakın çevresinde bulunan danışmanları arasında gizli toplantılar organize edildi. Bu toplantıların ana konusu 24 Kasım’da düşürülen Rus uçağının, Türkiye – Rusya ilişkilerini sabote etmek için bilinçli olarak düşürüldüğü, bunun CIA’in bir provakasyon eylemi olduğu, bu provakasyonda Türk Hava Kuvvetleri içine Fetö üyesi pilotların tetikçi olarak kullanıldığı, uçak düşürme eyleminin Türk hükümeti ve Cumhurbaşkanının emri veya politikası dahilinde olmadığı ve Türkiye’nin kesinlikle bir Rus düşmanlığı politikası izlemediği anlatıldı. Bu konuda elde edilen veri ve belgeler Putin’e iletilmek üzere Dugin’e verildi. Başlatılan diyalog ortamından sonra Dugin, Rusya’ya döndü ve konuşulan konuları Putin’e iletti. Sahibi olduğu Tsargrad televizyonunda yaptığı programlarla Rus kamuoyunda olayın iç yüzünün anlaşılması için çalıştı. Putin’i bu konuda ikna edebilmek için Türkiye karşıtı grupları elimine etti. Rus istihbaratının da bu konuda hazırladığı raporlar Putin’e iletildi. Dugin Rusya’da bu çalışmaları yürütürken Hasan Cengiz de orta asya teşkilatları vasıtasıyla Rusya üzerinde bazı lobi faaliyetlerine başladı. Azerbaycan İstihbarat yetkilisi Hayal Samedov’un çalışmaları ile Azerbaycan ve Kazakistan devlet kurumlarında ve buralardaki sivil toplum kuruluşlarının Rusya nezdinde yapılan lobi çalışmalarıyla Putin’in ikna olması sağlandı. Yapılacak olan Erdoğan – Putin görüşmesinin alt yapısı Kamu Güvenliği Müsteşarlığının da katılımıyla bu görüşmelerle çizilmeye başlandı. 14 Temmuz 2016’da Dugin tekrar Türkiye’ye geldi. Türk istihbarat yetkilileriyle Bağlum Kültür evinde özel toplantılar yaptı. AK Parti İstanbul Milletvekili Feyzullah Kıyıklı’nın çalışma ofisinde 15 AKP milletvekiliyle yapılan toplantılar sonrasında Çankaya’da bir restoranda, Dugin ve Hasan Cengiz, Türkiye – Rusya ilişkilerinin düzeltilmesi için yapılan çalışmalarla ilgili bir ortak basın toplantısı yaptı. Bu basın bildirisinde 9 ağustosta yapılacak görüşmenin ip uçları verildi ve ilişkilerin 24 Kasım krizinde önceki dönemden daha iyi bir hale getirilmek istendiği anlatıldı. Basın toplantısı sonrası Alexander Dugin, Kamu Güvenliği Müsteşarı Muhammet Dervişoğlu ile bir görüşme yaptı. Bu görüşmede Türk – Rus ilişkilerinin ortak menfaatler ışığında düzeltilmesi, Ortadoğu ve Kırım krizlerinde ortak menfaatler doğrultusunda hareket etmenin gerekliliği konuşuldu. 15 Temmuz da Bağlum kültür evinde yapılan kahvaltı toplantısına ise yine Türk istihbarat yetkilileri katıldı. Dugin Amerika ve Batı dünyasının Türkiye demokrasisi ve toprak bütünlüğünü hedef alan politikalar içinde olduğunu somut örnek ve delillerle ifade etti. Türkiye’de demokrasi karşıtı bir darbenin çok yakın olduğu ve bunun en üst düzeyde dile getirilip gerekli önlemlerin alınması gerektiğini ifade etti. Rus istihbaratının da darbe girişimi konusunda hareketlenmeler olduğu raporlarını vermesi üzerine durumun acil olarak cumhurbaşkanına iletilmesi için girişimler yapıldı ancak 15 Temmuz sabahı itibariyle darbe girişimi hareketliliği konusunda bilgilendirme çabaları Cumhurbaşkanlığına sızmış Fetö mensupları tarafından engellendi. Bunun üzerine durumun aciliyeti de göz önüne alınarak Ankara Büyükşehir Beldiye Başkanı Melih Gökçek’e ulaşıldı. Melih Gökçek, Alexander Dugin ve Hasan Cengiz’in katıldığı bir toplantıda durum anlatıldı. Ancak erken saatlerde haber alınan darbe girişimi Melih Gökçek’in de çabalarına rağmen engellenemedi ve akşam saatlerinde Fetö’nün asker üniformasına girmiş teröristleri hain saldırıları gerçekleştirdi. Başarısız kalkışmanın ardından Alexander Dugin, sahibi olduğu Tsargrad Televizyonunun muhabirlerini Türkiye’ye göndererek 3 saatlik bir belgesel çekimi yaptırdı. Bu belgeselde Fetö / Pdy terör örgütü tanıtıldı. Rus kamuoyunda başarısız kalkışmanın detayları anlatılarak Türk halkı ve devletinin bu saldırı sonrası daha güçlü bir halde ayakta durduğu vurgulandı. Belgeselde, Hasan Cengiz, Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, Keçiören Belediye Başkanı Mustafa Ak, Osman Gökçek ve bazı Fetö mağdurlarıyla röportajlar yapıldı. Bu belgeselin ilk bölümü Tsargrad televizyonunda 8 Ağustos ve görüşmenin gerçekleştiği 9 Ağustos tarihlerinde yayınlandı. Görüşme öncesinde 4 Ağustos tarihinde Alexander Dugin 3. Kez Türkiye’ye geldi. 9 Ağustosta yapılacak Erdoğan – Putin görüşmesinin en olumlu şekilde geçmesinin sağlanması ve görüşme sırasında konuşulacak alt başlıkların netleşmesi için bazı görüşmeler yaptı. Melih Gökçek ve Burhan Kuzu ile yapılan görüşmeler sonrasında Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile toplantı yapıldı. Bu toplantıda Dugin, Putin’in özel mesajlarını iletti ve yapılacak toplantıya ilişkin dosyaların karşılıklı paylaşımı yapıldı. Tüm bu ön çalışmalar 9 Ağustos 2016 tarihinde gerçekleşen Erdoğan – Putin görüşmesinin oldukça başarılı bir şekilde gerçekleşmesini sağladı. Avaztürk olarak Rusya Dış Politikalar Baş Danışmanı Alexander Dugin ile özel bir söyleşi yaptık ve Türkiye – Rusya ilişkilerinin durumunu Rusların gözüyle anlamaya çalıştık. Avaztürk: Sizce Türkiye Rusya ilişkileri neden kötü bir duruma geldi. Dugin: Amerika’nın kendi menfaatleri doğrultusunda oluşturmaya çalıştığı Yeni Dünya düzeninde Ortadoğu’daki enerji kaynaklarını sömürebilmesi için önce iç karışıklıkları provake edip sonra bu bölgelere müdahale adı altında işgal ediyor. Darbelerle kendi menfaatlerine çalışacak iktidarlar oluşturuyor. Amerika’nın bu planı kapsamında kendi kontrolü dışında bir Türkiye’nin olması planlarının en büyük tehtidi. Türkiye’nin de kendi istekleri dışında politikalar belirleyebilmesinin de en önemli faktörü Rusya ve Şangay beşlisi ile kuracağı olumlu diyaloglar. Amerika planı kapsamında kendisine tam itaat edecek bir iktidarın başa gelmesi için uzun zamandır hazırlığını yaptığı Fetullah Gülen hareketi ile darbe planlarını harekete geçirdi. Bu darbenin hazırlık aşamasında olası bir Türkiye – Rusya ittifakını bozmak ve Rusya desteğini engellemek için Suriye’de ilişkileri bozma yönünde eylemlerde bulundu. Bu eylemlerden en önemlisi de Rus savaş uçağının düşürülmesiydi. Zaten anlaşıldı ki rus uçağının düşürülmesi Türk ordusu içine sızmış Fetö militanlarınca yapıldı. Avaztürk: Kurucusu olduğunuz Avrasyacılık akımı ve kurulmasını hedeflediğiniz Avrasya bloğunda Türkiye’nin yeri nedir. Türkiye’nin bu ittifaka katılması durumunda Nato ve Avrupa Birliği nezdinde ki pozisyonu nasıl olur. Dugin: Biz Rusya olarak, Türkiye’nin Amerika güdümündeki Nato ve Avrupa Birliğinden uzaklaşmasını ve kurulacak Avrasya bloğunun karar verici mekanizmalarından birisi haline gelmesini arzu ediyoruz. Zaten bu başarısız kalkışmayla görüldü ki Amerika, Türkiye’nin müttefiki gibi değil onu işgal etmek için yol arayan bir güç gibi davranıyor. Avrupa Birliği de zaten bir Hristiyan topluluğu ve Türkiye’yi Müslüman bir ülke olarak birliğe katmamak için her zorluğu çıkarıyor. Avaztürk : Sayın Erdoğan’ın ısrarla belirttiği gibi Türkiye İslam ülkelerinin lideri ve hamisi olarak bir misyon yüklenme konumunda. Avrasya bloğu ülkeleri ve Rusya’nın bu konudaki görüşleri nelerdir. Dugin: Avrasya Bloğunun oluşmasında din olgusu birinci planda değildir. Halen ittifak içinde bulunduğumuz İran Şii dünyasının lideri konumundadır. Çin çok farklı din inanışları barındıran bir ülkedir. Biz İslam dünyasını dört farklı bölümde görüyoruz. Bunlar Şiilik, Sünnilik, Vahabilik ve sufi akımlardır. İslam dünyasındaki Vahabilik ve selefilik akımları tamamen Amerika’nın kontrol ettiği ve destekleyerek güçlendirdiği, yaydığı akımlardır. İran’ın liderliğini yaptığı Şiilik akımı ise bu Amerikan dayatması akımın karşısında denge unsuru oluşturan tek akımdır ve Şiilik akımı Rusya menfaatlerine en uygun ve Amerika’nın İslam dünyasını kontrol etme projesine karşı çıkan denge unsuru olması açısından en uygun akım olarak görülmekte ve desteklenmektedir. Ancak Şii ve Sünni akımlar arasında kesin bir çizgi vardır ve İran’ın Sünni İslam alanlarına etki etmesi bu ayrım sebebiyle mümkün değildir. Bu sebeple Amerika etkisi dışında bir Türkiye’nin sünni İslam aleminin liderliğini alması, halifeliğini yapması Rusya’nın desteklediği ve bu desteği her alanda göstermekten çekinmeyeceği bir durumdur. Sünni İslam’ın yaşandığı ülkelere Amerikan yanlısı Vahabilik ve selefilik akımının etki etmesindense Türkiye halifeliğindeki bağımsız bir Sünni İslam alemi Rusya’nın çıkarları ile örtüşmektedir. Bu sebeplerle Rusya Türkiye’nin islam halifeliği fikrini tam olarak desteklemektedir. Benim Ankara ziyaretlerim sırasında Büyük İslam alimi Abdulhakim Avrasi’nin mezarını ziyaret etmem ve kendi inanışıma göre dua etmem de bu mesajı içermektedir. Avaztürk: Suriye krizinde Rusya’nın tavrı, akrabalarımız olan Türkmen’lerin Rus uçaklarının bombardımanına tutulması büyük tepki aldı. Ayrıca Beşar Esed’in Rusya tarafından desteklenmesi de Suriye krizinde Türkiye – Rusya arasındaki anlaşmazlıklar olarak görünüyor. Bu konudaki düşünceleriniz nelerdir. Dugin: Suriye, Hafız Esed döneminden beri Rusya’nın önemli bir müttefiki olmuştur. Suriye’de konuşlanmış Rus askeri üsleri, Amerikan hegemonyasının kırılması, Rus ordusunun Akdeniz ve sıcak denizlerdeki etki ve denge unsurunu oluşturması açısından oldukça önemlidir. Zaten bu sebeple Amerika, Suriye’de iç karışıklığın çıkmasını ve kendi kontrollerinde bir iktidarın başa geçmesini istemiştir. Bizim için önemli olan tam bağımsız bir Suriye’nin toprak bütünlüğünü korumasıdır. Rusya’nın Türkmen’lerle bir sorunu yoktur. Rusya’nın buradaki müdahale amacı Suriye’nin toprak bütünlüğüne ve bağımsızlığına karşı yapılan saldırıları savuşturmak amaçlıdır. Bölgede bağımsız bir Kürt devletinin kurulması da Rusya menfaatlerine ters düşmektedir. Suriye konusunda Türkiye ile ortak hareket edilerek bölgede huzurun ve demokrasinin teşkil etmesi sağlanabilir. Suriye konusunda Türkiye ile Rusya’nın menfaatleri asla ters değildir. Avaztürk: Son olarak söyleyeceğiniz bir şey var mı? Dugin: 9 Ağustos’da yapılacak görüşme iki ülkenin de menfaatleri açısından çok önemli bir başlangıç ancak aynı zamanda çok zorlu bir mücadelenin de başlangıcı. Bu aşamadan sonra ilişkilerin iyileşmesini engellemeye çalışacak Amerikan yanlıları ile mücadelenin başlangıcı. Sırbistan örneğinde olduğu gibi ilişkiler en iyi seviyeye getirilmişken CIA’nın yaptığı yeraltı çalışmaları ile ilişkiler takıldı. Türkiye – Rusya ilişkilerinin de geldiği son durumda daha ileriye gidilmesi için bu engellemelere karşı hazırlıklı ve dikkatli olunması gerekiyor. (*) ALİ OSMAN ZOR, KUMANDAN SALİH MİRZABEYOĞLU’NUN 29 KASIM 2015’TEKİ TARİHİ KONFERANSI’NDA NOS TV’YE KONUŞTU: İSLAM BİRLİĞİ BİR ŞEKİLDE KURULACAK!